İLHAM

Okurlarımdan gelen e-mail’lerde görüyorum ki, ciddi bir bölüm aynı dertten yakınıyor: Kendini güçsüz hissetmekten...
Hepimizin öyle zamanları olmuyor mu? Hayat mücadelesi içinde hayalkırıklıkları, alınan yaralar, bir türlü gerçekleşmeyen dilekler gücümüzü kesmiyor mu? Üstüne bir de bize ait olmayan dertler, sevdiklerimizin sıkıntıları.
İçinde yaşadığımız ülkenin bitmek bilmeyen, bizi öfkelendiren, elimizi kolumuzu bağlayan sorunları...
Hani koşarsınız, koşarsınız, koşarsınız... Ve kaslarınız yanar, kemikleriniz ağrır. Bir oturmak, bir ‘oh’ demek istersiniz. Hayat yine de o ‘oh’ deme hakkını vermezmiş gibi görünür. Ve tükenir, en ufak tersliğe bile tahammül gösteremez hale gelirsiniz. Hayat size değer vermez.
Peki siz kendinize ne kadar değer veriyorsunuz?

EN ÖNEMLİ KİŞİYİ İHMAL EDİYORSUNUZ
Örneklerini çok görüyorum, bu kişilerden biri de sizsiniz belki. Sevdiklerini, hatta kendini sorumlu hissettiği herkesi memnun etmek için çırpınan, çabalayan, istediği sonuçları ve takdiri bir türlü bulamayan, ‘mecburiyetler’ ve ‘gerekler’ için bir ömür tüketen.
“Aman ne iyi etmişim” diyeniniz var mı?
Gerçekten?
Sanmam. Çünkü, bu ömrü aileniz, dostlar, patronlar, tanıdıklar tanımadıklar için tüketirken, en önemli kişiyi ihmal ediyorsunuz: Kendinizi.
Bilin ki; mutlu, dengeli, tükenmemiş, yorgun düşmemiş bir siz, sevdikleriniz için çok ama çok daha faydalı olur.
Uçaklardaki güvenlik anonsunu düşünün. “Kabin basıncı düştüğünde açılan oksijen maskesini önce kendinize, sonra
çocuğunuza takın...”
Bencillikten değil elbet.
Çocuk-ebeveyn ikilisinde daha akıllı, becerikli olan sizsiniz; siz bir an önce kendinizi
sağlama alın ki, çocuğa faydanız olsun. Oksijensizlikten
bayıldıktan sonra kime ne
faydanız var?
Bugün bir test edin bakalım, ‘siz’e ne kadar iyi davranıyorsunuz? Kendi bedeninizin, isteklerinizin önceliği ne? Kendinize ne kadar özen gösteriyorsunuz? Küçük de olsa bir adım atın bugün. Bir ‘ben’ zamanı yaratın mesela. Öyle kolay ki. Üç gereksiz telefon konuşmasından vazgeçseniz tamamdır. Sonra da gerçekten sizi mutlu eden şeylerin bir listesini yapın.
Bakalım siz, sizin için ne kadar değerliymişsiniz?

Haberin Devamı

HABER

Haberin Devamı

ÇATIŞMA, DİZİ ÇEKİMİNİ İSTANBUL’A GETİRDİ...

İsrail-Filistin gerginliğinin artması, Amerikan televizyon sektörünü de etkiledi. Bu hafta başında Tel Aviv’de çekilen iki dizinin çalışmaları durduruldu. FX kanalının ‘Tyrant’ adlı dizisinin tüm ekibi pazartesi İstanbul’a geldi. Konusu bir Ortadoğu ülkesinde geçen Tyrant’ın yapımcıları çekimleri birkaç gün İstanbul’da yapacak. İsrail’de devam edip etmeme kararını sonraya bırakacaklar. Yapımcı Gideon Raff- en çok izlenen dizilerde imzası var- zaten İsrailli.
USA kanalı için 6 bölümü Tel Aviv’de çektikleri ‘Dig’e ise tamamen ara verdiler.
Otoriteler her ne kadar ‘Tel Aviv’deki set çok emniyetli bir yerde, merak edilecek hiç bir şey yok’ dese de ekip huzursuz olmuş.

CIMBIZ

ADRiANA LiMA’YA BENZEMEK İSTEMEK...

Bir arkadaşım geçenlerde bir tanıdığının kızının resmini göstermek için kızın sosyal medya hesaplarından birini açtı.
Bir de ne göreyim?
Adriana Lima klonlanmış da, hesap açmış gibi. Yazma gereği duydum çünkü internet sahte Adriana Lima görünümlü genç kızlardan geçilmiyor.
Adriana Lima çok güzel bir kadın, orası gerçek. Sanırım birkaç estetik müdahaleyle Türk kızları için ona benzemek hiç de zor değil. Ya da en çok Lima’ya benzemek istiyorlar, bilemiyorum.
Kızlarımız yüzlerine hiç olmayan oyulmuş burunlar, aşırı doldurulmuş dudaklar ve renkli lenslerle top modele benzeyeceklerine, aksine karikatürleşiyorlar.
Küçücük kızlara bu müdahaleleri yapan plastik cerrahlar, mutlaka müşteriyi memnun etmeye çalışıyor. Yüzün geri kalanıyla uyum içinde olmayacak, ilk bakışta Instagram fotoğrafından bile ‘ben sahteyim’ diyecek burun yapmayı reddetseler ne iyi olur. İşinin ehli olan zaten bunu yapmıyor.
Genç kızlar etraflarındaki dünyaca ünlü ve güzel kadınlara bir baksa; hepsinin dişinden tutun da, burnuna, ne bileyim kulağına kadar kusurları olduğunu görecekler.
İnsanı güzel kılan da o kusurlarıyla birlikte yakaladığı uyum, bütünlük, hatta başkasına benzememe hali değil mi?

Haberin Devamı