Babası Mehmet Sabancı’yı kaybettikten sonra 11 yaşında ailenin ortak kararıyla İsviçre’ye gönderiliyor. Dolayısıyla “Hiçbir Sabancı’yı karakter analizi yapacak kadar iyi tanımıyorum” diyor. Bu bir tercih. Anlıyorum ne demek istediğinizi (Gülüyor). Çok iyi anlıyorum… Ama ben ailemin sözünü dinlemeyi tercih ediyorum. Bu özel hayat konusu bile olsa. Çünkü beni hep doğru yönlendireceklerinden eminim. Şimdiye kadar öyle oldu ve sonuç hep iyi oldu. Özellikle ilişkiler konusunda ailemin desteği olmazsa o iş olmaz. Deli gibi aşık olsanız? Onu o zaman düşünürüm… Bu konu gündeme geldiğinde ben çocuktum, lise öğrencisiydim daha. Dolayısıyla “Oğlumuz DJ olmasın” yaptırımından öte “Oğlumuz daha reşit değil” ile başlayan bir serüvendi o. Ama ben çok erken yaşta uluslararası arenada ismimi duyurunca ve Hollandalı menajerlik şirketleriyle çalışmaya başlayınca olay değişti. Tüp mide ameliyatıyla 100 kilo verdiniz. Karar verirken fiziksel kaygılar mı sağlık sorunları mı daha etkili oldu? O kilodayken fiziksel kaygılarınız olmuyor. Hatta onu çok geride bırakmış oluyorsunuz. Ben o hedeften çok uzaklaşmıştım. Fiziksel olarak toparlanacağımı hiç düşünmüyordum. Ama şeker hastası olmaktan, kendime insülin iğnesi yapmaktan çok korkuyordum. Çünkü ailemde var. Ve artık hocalarım “Faruk oraya doğru gidiyorsun” deyince “Tamam” dedim. Şimdi gayet memnunum. İyi ki yapmışım. Neredeyse cimrilik derecesinde tutumlu olduğunuz söyleniyor… Yazılanlar yalan. Bazı konularda tutumluyum ama cimri kesinlikle değilim. Cömert olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Onu da söyleyemem. Dengeli olmaya çalışıyorum. Mesela bir masada Sabancı varsa hesapları mutlaka o mu öder? Asla öyle bir sorumluluk hissetmem. Hele ki o masadakiler arkadaşlarımsa arkadaşlar arasında hiyerarşi olmaz. Öyle olursa bir süre sonra her masaya sadece hesabı ödediğim için davet edilir hale gelirim. Bu da dostluklara zarar verir. Hiç gerçekten aşık olmamışsınız. Öyle hayat geçiyor mu? Geçiyor çünkü bir şeyin varlığını bilmiyorsanız yokluğunu hissetmiyorsunuz. Romantik bir akşam yemeği, vesaire... Hiç böyle istekleriniz olmuyor mu? Olsa “Hayır” demem aslında ama kısmet olmadı. Biraz farklı bir kafa yapım var benim. Beklentim çok farklı. Genellikle benim statümdeki insanlarla birlikte olan hanımefendiler gerek flört döneminde, gerekse ilişkinin evliliğe gittiği durumlarda birlikte oldukları beyefendinin eşi olarak var olmayı seçiyorlar. Ve bu benim kabul edebileceğim bir şey değil. Benim birlikte olacağım insanın kendi kariyeri, kendi amaçları olmalı. Hayattaki kariyer planı ‘Faruk Sabancı’nın eşi’ olmak olmamalı. Bunu ayırt etmek zor değil mi? İşte emin olamıyorum. Güven sorunu mutlaka var. Politik olmak adına bazı gerçekleri görmezden gelemiyorum. Bir hanımefendi bana biraz samimiyet gösterdiği zaman ben onun niye olduğunu anlayabiliyorum. Bence benim konumumdaki herkes anlıyordur ama bazıları bunu görmezden gelmeyi tercih eder kimisi de onu yapamayıp benim gibi yalnız kalır (Gülüyor). Sahip olduklarınız sizin için çok önemli olmasa karşınızdakinin tek motivasyonunun soyadınız, statü ve paranız olduğu aklınıza gelir miydi? Peşin hükümlü değilim ama istatistiksel olarak böyle yani. İlgisinin sebebi bunlar değilse bir kadın benimle niye ilgilensin ki? Bir sürü sebebi olabilir... O kadar özgüvenli değilim demek ki! İşin temelinde bir güven sorunu olduğu doğru. Ama bu kesinlikle kibirle ilgili değil onu çok net olarak söyleyeyim. Buna kibir demek bana haksızlık olur. İster istemez bazı yaşanmışlıklardan dolayı insan kendine bir koruma kalkanı yaratıyor, çevresine bir duvar örüyor. O duvarları aşmak da benim için çok zaman alıyor.