Kafamızın içinde oyun oynuyorlar

“Gidip de dönmemek var” diye sevdiklerimle vedalaşıp Santralistanbul’a doğru yola çıktım. Git git bitmemesiyle ünlü bu kampüste KREK sahne açtı. ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ adlı oyunlarını izledim, ruh sağlığımı çökerttim, içimi oydurdum

Tiyatro oyunlarının bitiminde ayağa kalkıp alkışlamak, içgüdüsel bir harekettir. Oyunun kötü, vasat ya da orta halli olması bir şeyi değiştirmez. Birileri muhakkak ayağa kalkar, gözünüzün önünde avuçlarını patlatır, düdük çalar, kendi kendine debelenir durur. ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ bittikten sonra, bu insanların ne hissettiklerini bir nebze anlayabildim. Bazen alkışlamak yetmiyormuş gerçekten, insan amuda kalkmak isteyebiliyormuş. Garip sesler çıkarmak, saçmalamak, yerinde zıplamak gibi.
Neyse ki KREK seyircileri A+ entelektüellerden oluşuyor. Oyuncuların da onlardan aşağı kalır yanı yok... Salondaki herkesin cool davranma konusunda maşallahı olduğu için, ben de çok debelenemedim. İnsan gibi alkışlayıp çıktım.

Haberin Devamı

Biraz fazla gerçek

Adettendir; önce kadroyu sayalım: Bartu Küçükçağlayan, Tülin Özen, Öykü Karayel ve Ozan Çelik. Bartu ve Tülin birlikte yaşayan iki sevgili. Dört senedir beraberler. Bir gün evlerine geldiklerinde kapının kırılmış olduğunu, eve hırsız girdiğini fark ediyorlar. “Evden bir şey çalınmış mı?”, “Beraber duş alalım mı?”, “Aç mıyız? Yemek yapsak mı?” şeklinde geçen bir 10-15 dakikadan sonra asıl olay kopuyor. Ozan Çelik ve Öykü Karayel (bu ismi hiç unutmayın: Öykü Karayel!) sahnede göründüğünde, o kadar gerçek şeyler yaşanıyor ki, tiksiniyorsunuz, korkuyorsunuz, içten içe küfrediyorsunuz. 17’nci yüzyıl Fransası’nda geçen bir oyun izler gibi dünyaya yabancılaşmıyor; aksine, dünyayla ve yaşadığınız coğrafyayla bütünleşiyorsunuz. Aşk, töre, kutuplaşma, iletişim; seçilen her tema dibine kadar işleniyor. Ama dışarıda değil. Sanki biri sizin kafanıza girmiş gibi. Bazı fikirlerinizle oynamalar yapar gibi, yeniden yeniden işliyor. Acımasızca, sinsice beyninizin içinde geziniyor oyuncular ve senaryo.
Şu aralar vakit harcanabilecek en mükemmel prodüksiyon KREK sahnesinde, ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ oyununda... Umarım uzun süre orada kalır da, çok insan nasiplenir.

MURATHAN MUNGAN’IN BiR MiLYONUNCU KiTABI ÇIKTI

İki ay önce, “Bu kadar üretkenlik biraz fazla değil mi?” diye sormuştum bu köşede. Demiştim ki, “İki ayda bir, taş çatlasa üç ayda bir, yeni bir Murathan Mungan kitabıyla karşılaşmamak imkansız hale geldi. 56 yaşındaki Mungan, bugüne kadar 65 kitap yayımladı. 66’ncısı Kibrit Çöpleri de yeni çıktı.”
Bu yazımın üzerinden çok geçmeden ‘Kibrit Çöpleri’ de eskidi, yazarın 67’nci kitabı çıkıverdi: ‘Şairin Romanı’.
Bu kez bir derleme değil, araştırma değil, eski şiirler toplaması değil... Sağlam bir roman yazmış Murathan Mungan. 592 sayfa. 15 yıl uğraştan sonra çıkan bir kitap.
Diyor ki, “100 sayfayı okuyun. Eğer devam edemiyorsanız, yapacak bir şeyim yok...”
Açıkçası benim de yapacak bir şeyim yok. Biraz hızlı okumam gerektiğini düşünüyorum. Ben 600 sayfayı bitirene kadar, Murathan Mungan 2-3 kitap daha çıkarırmış gibi geliyor. Benim okuma hızım, onun yazma hızına asla yetişemiyor.

BU HAFTA NE OKUSAK?

* Hakan Günday’ın yeni romanı ‘Az’, “Ne okusam da kafayı çatlatsam?” diyenlere ilk önerim... Salı günü Doğan Kitap etiketiyle raflarda olacak.
* DOT grubunun uzun zamandır sahnelenen ve çok beğenilen ‘Alışveriş ve Sik*ş’ adlı oyununun kitabı, 6:45 Yayıncılık’tan...
* 6:45 demişken; bir de fotoğraf kitabı çıkardılar... Kaybedenler Kulübü’nde Nejat İşler’in canlandırdığı Kaan Çaydamlı’nın ‘Son Kare’ isimli albümü...
* Pınar Selek’in ilk romanı ‘Yolgeçen Hanı’, bol kahramanlı ve hüzünlü bir dram filmi gibi. İletişim Yayınları’ndan...

BAYILDIM

* GSM şirketlerinin reklamlarda giriştiği matrak rekabete... Ve üçü arasında en çok Avea reklamlarına...
* Minimalist müziğin tanrısı, piyano başında canavarlaşan Michael Nyman’ın 15 Nisan’da İstanbul’a gelmesine...
* Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü bu yıl şair Şavkar Altınel’in almasına...
* Kıymeti bilinmeyen güzel gruplardan Peyk’in, ‘İçimdeki İz’ adlı kusursuz şarkısına...

SIKILDIM

* İçki sponsorlu organizasyonlara getirilen ‘24 yaş sınırı’ndan...
* Rock’n Coke’ta kimlerin sahne alacağını açıklamadan biletleri satışa çıkaran egoist zihniyetten...
* Sezonun en hayranlık duyduğum dizisi olarak başlayıp şimdilerde iyiden iyiye saçmalayan ve tipik bir Türk dizisine dönüşen ‘Karadağlar’dan...


Haberin Devamı