Cadde 'Hababam'lara selam yola devam

'Hababam'lara selam yola devam

18.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hababam Sınıfı Merhaba" yeni bir film olduğunu, eskiye selam gönderip kendi yoluna gittiğini vurguladığı yerde, Hababam serisinin yeni bir aşamasına dönüşüyor

Hababamlara selam yola devam





Ozlemek, arzu ya da hırs gibi şımarık, kendisi merkezli değildir. İnsanı saran, ele geçiren bütün o gücüne rağmen çok mütevazıdır. Kanaat etmeyi öğretir bize. Elimizdekilerle, bize kalanlarla ya da bundan sonra bulacaklarımızla, karşımıza çıkacaklarla yetinmeyi. Özleyen kişi geçmişi şöyle hatırlar: "Geçmiş, benim görüp göreceğim tek rahmetti"
Geleceği ise şöyle: "Bundan sonra görüp göreceğim tek rahmet bu, bunlar işte"
Özleyen kişi için zaman rahmetle doludur. Bağışlanmış, bağışlanan bir şey.
Cuma gecesi Fitaş Sineması'nda "Hababam Sınıfı Merhaba"ya bilet alırken bir an böyle şeyler hissettim, düşündüm. Hemen geçti tabii, çünkü son kertede sadece sinemaya gelmiştim, hem de bir komedi filmine. Ama bir konuda kararlıydım: Kanaat etmek. Göreceklerimle yetinmek.
Şaşırtıcı olan ise işte tam burada: Kanaat etmem gerekmedi. Bayağı bayağı iyi bir "Hababam" versiyonu izledik beyazperdede dün gece.
Senarist Kemal Kenan Ergen ve yönetmen Kartal Tibet en önemli tehlikeyi kazasız belasız atlatmış, zamanla ilgili sorunlarını çözerek filmin geçmişin, geçmişteki "Hababamlar"ın bir parodisi olmasını engellemişler.
"Hommage" sahnelerini, yani bu versiyonun da bir halka olarak eklendiği "Hababam" zincirine, geleneğine göndermeler yaptıkları sahneleri, işaretleri dengeli yerleştirmişler filme.
Haddini bilmek, kadir kıymet bilmek iyi gelmiş yönetmene de, senariste de, oyunculara da.
Zaten Türk sinemasının o kadınları müthiş. Onlara pelikül mucizeleri olmak yetti, yetiyor. Estetik ya da kozmetik kraliçeliğine hiç namzet olmadılar. Türkân'ı, Fatma'sı, Hülya'sı.

Sinemaya adanmış hayat
Hülya Koçyiğit, sinemaya adanmış bir hayatın bütün izleriyle, makyaj yerine sinematografisinin katmanlarını taşıyarak yüzünde, cildinde oynuyor bütün film boyunca ve kendince omuz veriyor "Hababam"ın zaman sorununun aşılmasına. Zamanın geçen bir şey olduğunun altının ısrarla çizilmesi işine.
Mehmet Ali Erbil yine iyi oyunculuğu bulup çıkarıyor o ağır medyatik tortunun altından. Seyircinin ezberindeki mimiklerini, jestlerini yeniden düzenleyip, eklemleyip bir karakter çıkarmayı başarıyor ortaya. Memet Ali Alabora, Şafak Sezer, Cengiz Küçükayvaz, Peker Açıkalın gibi genç oyuncular da Türkiye'nin bu hırs ve iddia döneminde, sinemada hâlâ ortak, kalabalık sahneler çekileceğini kanıtlar gibiler.
Kendine özgü bir koreografisi olan kalabalık sahnelerde kimse kimseyi ezmeye, rol çalmaya çalışmıyor. Nehir Erdoğan ise "Türk sineması için bir kazanç" klişesiyle anlatılılabilir, tanımlanabilir. Erkek kılığında o kadar başarılı ki, Alabora ile sahnelerinde ilişki yönetmenin hedeflediği gibi bir "gay romansı" olarak algılanıyor.
"Hababam Sınıfı Merhaba", Yeşilçam'ın en önemli hasletini, Türk sinemasını Türk popüler kültürüne öğretebileceği en önemli dersi, oyuncu terbiyesi ve tevazunu ortaya koyan bir film.
Zeki Alasya, Halit Akçatepe ve Ayşen Gruda gibi karakter oyuncuları, "Elbette ben eski ben değilim ama işte bu yüzden de o eskideki de benim" der gibiler.
"Hababam Sınıfı Merhaba" yeni bir film olduğunu, eskiye selam gönderip kendi yoluna gittiğini vurguladığı yerde, ölçüde geleneğe eklemleniyor, Hababam serisinin yeni bir aşamasına dönüşüyor.



MAGAZİN