Cadde Hatalarımı da yazıyorum

Hatalarımı da yazıyorum

09.02.2009 - 02:00 | Son Güncellenme:

Garanti Bankası’nın eski genel müdürü Akın Öngör yeni kitabında genel müdürlük dönemini masaya yatırıyor

Hatalarımı da yazıyorum

GARANTİ Bankası’nın eski genel müdürü Akın Öngör 55 yaşında, kariyerinin zirvesinde, yapmak istediği şeylere zaman ayırabilmek için emekli olmuş. Önce yelkenle Atlantik’i sonra da 3 ay karaya ayak basmadan Pasifik’i geçmiş. Kitap yazıyor, bağcılıkla ilgileniyor. Önceki kitabında Pasifik Okyanusu’nda bir yelkenli ile yaptıkları 80 günlük seyahati anlatan Öngör, kaleme aldığı yeni kitabıyla ilgili ipuçları da veriyor:

Haberin Devamı

“1991-2000 senesi arası genel müdürlük yaptığımda yaşadığımız güzel bir serüven var. Çünkü biz bazı şeyleri doğru yaptık, bazı şeyleri de hatalı. Bu kitabı gençlere dönük yazmaya çalışıyorum. Hatalı davranışları da yazıyorum. Mesela bazı genel müdür yardımcılarını daha önce değiştirmem lazımdı, mesela birini işe aldım ama bunu yapmamam lazımdı. Yıl sonunda kitabım çıkacak inşallah.”




Benim için bir hobi, çocuklarım için bir iş

2006 rekoltesi yeni çıkan Selendi’nin “toprak, bağ ve iklim olarak doğayla mücadele edilerek yapılan bir şarap” olduğunu söyleyen Akın Güngör kendisi için bir hobi olan şarapçılığın oğlu ve kızı için business olmaya başladığını söylüyor



Garanti Bankası’nın eski genel müdürü Akın Öngör’ü bilmeyen yok. Herkes hayattan ne kadar keyif aldığını hayranlıkla izliyor. Bankacılıktaki başarılarından çok hayat felsefesi ilgimi çekiyor. 55 yaşında, kariyerinin zirvesinde, yapmak istediği şeylere zaman ayırabilmek için emekli olmuş. Önce yelkenle Atlantik’i sonra da 3 ay karaya ayak basmadan Pasifik’i geçmiş. Kitap yazıyor, bağcılıkla ilgileniyor. Eşinin adına bağlarının bulunduğu Akhisar’da bir kız meslek lisesi yaptırdı. Esas konumuz hobilerinden biri olan, 2006 rekoltesi yeni çıkan Selendi şarapları. Tabii araya Akın Öngör’ün yaşam felsefesiyle ilgili sorular da sıkıştırdık. Akın Öngör ve oğlu Yavuz ile Otağtepe’deki evlerinde konuştuk. Daha konuşacak çok şey vardı, ama ne yazık ki zaman çok kısıtlıydı.

Baba oğul ilk defa birlikte çalışıyorsunuz. Nasıl gidiyor?
A.Ö: Yavuz bana birçok şeyde kızıyordur da söylemiyor.(Gülüyor)
Y.Ö: Çok memnunuz hayatımızdan. Bizim aile dinamiğimizde hepimiz arkadaş gibiyiz, birlikte sosyalleşmeyi de severiz.
A.Ö: Eşit ve açık fikirli konuşabiliyorsanız görüş ayrılığı her zaman olabilir, ama o makul ölçülerde kalır. Bunu yapmak da bizlerin görevi, anne baba olarak. Bazı anne babalar çocuklarını deneyimsiz, genç diye görüşü ikinci derecede önemli görürse o sorun olabilir. Biz çocukluktan itibaren hiç öyle görmedik. Çocuklarımızla kendimizin görüşünü eşit tuttuk. İleride işin yapılmasına dönük pek çok görüş ayrılığımız olabilir. Ama söz sahibi olacak olan onlar. Çünkü bu onların kuşağına dönük bir proje. Benim için bir hobi, onlar için bir business olmaya başlıyor. Onun için onların söylediğine daha çok kulak vereceğiz.

Deneyim farkı işleri nasıl etkiliyor?
A.Ö: Ben 63 yaşındayım, Yavuz 27 yaşında. O deneyim farkı her zaman haklılığı getirmez. Bazen tutuculuk da getirebilir, eksik görüş de getirebilir. O deneyimi de dikkate alarak doğru yolu bulmaya gayret ediliyor.
Tabii eşim Gülin ve kızımız Pelin’in de görüşleri çok önemli. Gülin’in kavramsal bakışı çok kuvvetlidir. Pelin’in de avantajı eğitimi. French Culinary Institute’tan mezun, şef. Şarapla ilgili okula gidiyor İngiltere’de şimdi. En son bilgileri ediniyor. Ailece birbirimizi dengeleyecek çok unsur var. Bugün hobi olan iş yarın nasıl business’a dönüşebilir bunun için çalışıyoruz.

Artık dönüşmedi mi business’a?
A.Ö: 3500 şişe üreterek business olmaz. Business olması için 15 bin, 20 bine çıkmak lazım. Üretimi artırıp iyi pazarlayarak müşterinin tekrar almasını sağlamak lazım. Daha bu işin çok başların-dayız.
Y.Ö: İnternet sitemiz, www.selendi.com.tr tamamlandı. Bir mahsen bölümü var, 2006 hakkında blog oluşturduk, düşüncelerinizi yazabiliyorsunuz. Yakında internet üzerinden satışa da başlayacağız.

‘Yaşamda kaliteyi anlat diyorlar’

Hayatı ve emeklilik döneminizi çok güzel yaşıyorsunuz. Bu sadece maddi imkânlarla da olacak bir şey değil. Bunu nasıl yapıyorsunuz?
A.Ö: Maddi imkânı olup yapamayan, maddi imkânı çok büyük olmayıp da yapan da olabilir. Bu biraz hayata nasıl baktığınızla alakalı bir şey. Ben uzun seneler çok yoğun çalıştım. Çalışmaktan hiçbir zaman yüksünmedim. Ben başarılı olmak, kazanç elde etmek, hayatımı kazanmak, güzel bir aile kurmak istiyordum. Bunun için deliler gibi çalıştım. Çalışmanın keyfine de vardım ve başarılı noktalara geldiğimi düşünüyorum. Fakat bunları yaparken hiç bireysel hareket etmedim. Hep büyük ekipler oluşturarak, o insanların akıllarından yararlanarak, fikirleri harmonize ederek yönetmeyi tercih ettim. O yüzden beni severler, sayarlar. Tepeden şunu yap bunu yap demedim. Onun için de yükseldim. Bana bu fırsatı özellikle rahmetli Ayhan Şahenk verdi, banka genel müdürü yaptı beni. Ben hak etmiş olabilirim ama yapmayabilirdi de. Orada çok önemli başarılar elde ettik. Fakat bütün bunlar hayata bakışta belli isteklere, başka yapmak istediklerimi de gerçekleştirmeye çaba ve zaman ayıramamaya dayalıydı. Ben mesela günde 11-12 saat, cumartesi demeden deliler gibi çalıştığım zaman aileme ayırdığım zaman sınırlıydı şimdi daha çok zaman ayırabiliyorum.

Hobileriniz de var...
A.Ö: Hobilerim var, denizcilik, bağcılık, dünyayı gezip başka kültürleri tanımak, okumak, kitap yazmak... Bir de topluma gönüllü olarak maddi bir çıkar beklemeksizin, apolet beklentisi olmaksızın katkıda bulunmak. Şimdi bunlara zaman ayırabiliyorum. Deliler gibi çalışırken bunlara çok sınırlı zaman ayırabiliyordum. Bunlara ağırlık verip de gerçekleştirdikçe kamuoyunda izleyenler görüyor herhalde. Ama biz mütevazı bir aileyiz. Yaptığımız şey ses getiriyor olabilir. 3500 şişe şarap yapıyoruz, adam Pasifik geçiyor ama bu çok böyle şaşaalı bir olay değil. Hayat felsefemin uygulanması olarak görüyorum.

Hayat felsefeniz ne?
A.Ö: Bir tek şey var sadece, ilkokuldan beri üstünde durduğum. Az olsun ama kaliteli olsun. Kaliteden ödün vermekten yana değilim. Bir tane pabucum vardı. Ama her gün boyar kalıbına koyar her sabah da giyerdim. 2-3 tane gömleğim vardı kendim ütüler temizler ve bakımlı giderdim. Yenisini her zaman alma imkânımız olmazdı ama onun iyi, kaliteli olmasına her zaman çok özen gösterirdim. Tabii maddi imkânlar geliştikçe senelerin birikimiyle ve tabii yaşla da alakalı bir yere geliyorsunuz. 25-30 yaşında, daha çalışma hayatının başlarındaki bir insanın kazancıyla 50 yaşındakinin kazancı arasında tabii ki fark oluyor. Birikim de oluyor zamanla. Orada da bu kalite anlayışını devam ettirince, az olsun ama öz olsun, o zaman dikkat çekiyor. Beni kalite konferansına davet ediyorlar, yaşamda kaliteyi anlat diyorlar. Ben de anlatıyorum ne biliyorsam. İçtiğimiz suyun kalitesinden, en temelden başlıyorum, geçirdiğimiz kaliteli zamandan ödün vermemeye özen gösteriyorum.

Çocukken de kaliteye bu kadar düşkün müydünüz?
A.Ö: Evet, hatta çok komik bir anımı anlatayım. Biz üç kardeşiz. Ben Ankara’da ilkokuldayken haftalığım 2.5 liraydı. O zaman Galatasaray Ankara’ya Gençlerbirliği’yle maça geldi. O zaman bu büyük bir olaydı. Kapalı tribün 2.5 liraydı, açık tribün 1.5 lira, kale arkası 75 kuruş. Abimler öteki tarafa gitti. Ben dedim ki 2.5 lirayı vereceğim. Turgay Şeren ve Metin Oktaylı Galatasaray’ı orada seyretmiştim.Sonra altı gün sokaklarda yürüdüm, otobüse binecek param yoktu. Ama hiç unutmuyorum o maçı.
Birinci kaliteyse, ikincisi de elde ettiğim şeyin her zaman kıymetini bilmeye çalışıyorum.


Hatalarımı da yazıyorum




Çok erken saatlerde ailece bağbozumu yapıyoruz
Gelelim şaraplarınıza... Selendi’nin 2006 rekoltesi yeni çıktı. Ne gibi değişiklikler oldu?
A.Ö: 2006 bizim için ilginç bir yıl oldu. Fransız danışman Bernard Grandchamp başladı bağ uzmanı olarak. 2006’nın başında daha bağbozumu yapmadan bağların kökünü daha güçlendirmek için budamasını çok geniş yapacağız dedi. Bu daha az ama daha kaliteli verim almak demek. 3750 şişe üretildi. Butik üretim. Selendi bağımız çok küçük ama dışarıdan hiç başka üzüm almıyoruz.

Ailece bağbozumuna da katılıyorsunuz.
A.Ö: Biz sabah 05.30-06.00 gibi çok erken saatlerde ailece bağbozumu yapıyoruz. Ondan sonra üzümleri sepetlerin içine koyuyoruz. O 12-13 kiloluk sepetleri alıp hemen şaraphaneye götürüyoruz. Şaraphane de bağın hemen ortasında. Dolayısıyla tonlarca üzümün üst üste birikmesi ya da uzun yol alması gerekmiyor. Bunlar hep kaliteyi olumlu etkileyen şeyler.

Akhisar’da ilk bağcılık yapmak istediğinizde iklim uygun değil denmiş. Bu sorunu nasıl aştınız?

A.Ö: Çok tecrübeli bir danışmanı aldım bizim bağa götürdüm, ‘Burada şaraplık üzüm olmaz, toprak uygun değil’ dedi. Sonra İsrailli bir tarım uzmanıyla tanıştım. ‘İsrail de çok sıcak ama biz çok güzel şarap yapıyoruz’ dedi. Bizim toprağımızı inceledi, önerilerde bulundu. İsrail usulü bir sulama teknolojisi ve bağın ona göre projelendirmesini yaptık. Şu içilmekte olan ve beğenilen Selendi 2006, toprak, bağ ve iklim olarak doğayla mücadele edilerek yapılan bir şarap.



Hatalarımı da yazıyorum
Organik şarap yapacağız

Şimdi Selendi’den sonra ikinci bağı da aldığınızı duydum. Sarnıç nasıl olacak?

A.Ö: Akhisar’da toprak ve iklimi çok uygun, yaylada, denizden 800 metre yüksekte başka yer bulduk, Sarnıç. Bordo’nun yanı sıra Provence türü üzümler de diktik. Roze ve beyaz şarap da yapacağız.
Y.Ö: Sarnıç’ta organik şarap yapacağız. Hiçbir katkı maddesi olmadan, ilaçlama olmadan yapacağız. Roze için 2-3 yıllık bir süre lazım.

Hangi üzümleri kullanıyorsunuz?
A.Ö: Şarabımız üç üzümün karışımı. Merlot, şiraz ve cabernet sauvignon. Önce üçü ayrı ayrı şarap yapılıyor. Sonra laboratuvarda değişik karışımlar yapılarak son halini alıyor. Bizimki şato usulü bir üretim.