Cadde Hatay canlı, Mersin ölü kent

Hatay canlı, Mersin ölü kent

24.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hatay canlı, Mersin ölü kent

Hatay canlı, Mersin ölü kent



Önce Kos... Ardından Ortaköy’de tatlı hayat. Dün Adana, İskenderun, bugün Hatay, Mersin... Çarşamba da İstanbul gecelerinde buluşacağız. Önümüzdeki günlerde ise sürprizler birbirini kovalayacak.
Nasıl gidiyor? Rüya gibi değil mi? Okuyucularım "Nasıl bir enerjidir bu? Sizi okurken yoruluyoruz, başımız dönüyor" diye e-mail atıyorlar.
E, Şenay Düdek farkı. Şaka, şaka. Enerjimi sizlere borçluyum. Elimden geldiğince sizleri eğlendirmeye, eğlendirirken de naçizane bilgilendirmeye çalışıyorum. Birlikte seyahat ediyoruz yani. Yediklerim, içtiklerim benim, gördüklerim sizin olsun efendim. Seçim gezimizde Antakya ve Mersin’de konaklamıştık ya, fırsat bulduğum an tarihi, doğal güzelliklerini ve eğlence yaşamını izlemeye çalıştım. Öncelikle Büyük Antakya personeline, Halkla İlişkiler Müdiresi Gül İçkan ve Ön Büro Müdürü Sabahattin Nacioğlu’nun bize gösterdikleri sıcak ilgiye, kolaylığa teşekkür etmeliyim. Hatay ilinin mevcut tarihi yapılarına baktığımda geçmişteki zenginliği yansıtmadığını farkettim. Bunun nedeni tarih boyunca yaşanan işgaller ve depremlerin neden olduğu yıkım. Geçmiş döneme ait buluntular Hatay Arkeoloji Müzesi’nde korunmakta ve sergilenmekte. Mutlaka görün, hayran kalacaksınız. St. Pierre Kilisesi, Aziz Pier ve Aziz Paul Kiliseleri, Habib Heccar, Ulu Camii, Şeyh Ahmet Kuseyri Camii ve Türbesi, su kanalları, çeşmeler, surlar, hanlar, hamamlar, Demirköprü... Füsun, Ahmet ve benim hayran kaldığımız Samandağ’ı sizin de beğeneceğinizden adım gibi eminim. Bu tarihi ve doğal güzellikleri, sevgili Yazgülü Aldoğan’ın yakın arkadaşı ve meslekdaşımız olan, Antakya Belediye Başkanı İris Şentürk’ün bizlere tahsis ettiği Halkla İlişkiler Müdürü Ahmet Aksever sayesinde görebildik. Hatay da gerçek bir kültürler mozaiği. Farklı din ve kültürlerin birleşimi. Kadınlar çok rahat, sabahlara kadar dolaşsanız kimse dönüp bakmıyor, rahatsız etmiyor. Aynı özgürlüğü, medeni bir kent olduğunu söylediğimiz İstanbul’da yaşayamazsınız. Bence en güzel Atatürk heykellerinden biri, şehrin merkezinde. At, iki ayağının üzerinde şahlanmış, üstünde de şu günlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz Atatürk’ümüz... Hatay’a gelen tüm yabancılar bu heykelin önünde resim çektiriyor.

Röportajımı bitirip Selçuklu dönemi yapılarından Meydan Hamamı’nda soluklandım. 1122’den itibaren farklı tarihlerde İshak Süleyman Eyyübi ve Cafer Ağalar tarafından onarılmış. Soyunma, soğukluk ve yıkanma olarak üç bölümden oluşuyor. Çok süslü bir girişi var. Burası hoş bir eğlence yeri olabilir. Tabii aslına sadık kalmak şartıyla. Çünkü Hatay’da yabancılar için eğlence mekanı yok. Bana Antakya’da Laila, Reina gibi bir yer açma konusunda öneriler bile geldi. İskenderun’da da sadece Metin Koteyl diye bir yer var. Bir de Büyük Antakya Oteli’nin içinde 500 kişilik Antique Disco ile 100 kişilik Dionysos Bar. Bu barda her akşam canlı müzik var. Öğle yemeğini Füsun Özbilgen ile birlikte meşhur Sultan Sofrası’nda yedik. Mehmet Metin Tansa’ya ait. Dünya şekeri bir patron Mehmet Bey. Mönüyü okumaya kalktım, başım döndü. Ama bu yemekleri başka yerde bulamayacağımı bildiğim için çok düşünmeden giriştim. Füsun’un da midesi arızalı olmasına rağmen umursamadı. Kaytazböreği, katıklı ekmek, saç oruğu yedik. Yöre yemekleri gerçekten lezzetli. Sultan Sofrası ise tertemiz. Telefon numarası (0326) 213 87 59. Yazgülü ile Ahmet çarşı içinde iskender yemişler ama memnun kalmamışlar. Akşam Yazgülü bence Antakya’da keyifli tek yemek yenecek yerlerden biri olan Antakya Evi’ne götürdü bizi. Aslında ben gündüz çarşı içinde röportaj yaparken farketmiş ve gezmiştim. Şef Yılmaz Çapur ile de tanışmıştım. Müthiş hoş bir delikanlı. Gözlerinin içi gülüyor, insan onunla konuşurken yüreğini bir sıcaklık kaplıyor. Kıvırcık saçlı, zeytin gözlü, dünya efendisi bir çocuk. Zaten Antakya halkı genelde öyle. Buranın sahibi Mehmet Ali Solak, eşi Filiz ve iki çocuğuyla çok mutlu. Acayip kültürlü bir çocuk. Yemekleri ablası Necva Yüksel yapıyor. Ferid Farraj’ın CD’si eşliğinde unutulmaz gecelerden birini yaşadım. Ah bir de duble rakı olsaydı!.. Neyse, mübarek üç aylarda günaha girmeyeyim ama canım çekmedi değil valla. Sofraya biber ezme, patlıcan, çökelek, zeytin salatası, humus, patlıcan, semiz yoğurtlama, tarator, cevizli biber, tatlı kabaktan yapılan kabak bromiye, ekşi aşı ve ilk kez candostum İzzet Çapa’nın mekanlarında tattığım, içinde minik köfteler olan bir nevi yoğurtlu kebap analı-kızlı geldi. Mis gibi künefe ile final yapıldı. Hepimizin tansiyonu fırlayınca yemekten sonra yarım saat kadar sokakları arşınladık. 4 kişi toplam 50 milyon ödendi. Antakya Evi yalnız yemekleri ile değil, bina olarak da görülmeye değer. 120 yıllık bir mekan. Yer karoları ve kiremitler Marsilya’dan getirtilmiş. Mimarisinde yer alan taş işlemeciliği dikkat çekiyor. Antakya’ya gittiğinizde uğrayın. Telefon numarası (0326) 214 13 50. Şelale karşısında, Çağlayan Oteli altındaki Yılmaz İpek’e de gidin. Kendi yaptığı el dokuması saf ipeklere bayılacaksınız. Fiyatlar uygun.

Mersin’de çok anım vardır. Lagos Tesisleri’nin sahibi sevgili Kel Hasan, buranın köklü ailesi Deveciler’den sevgili Ufuk, Mersin Seyahat’in sahiplerinden sevgili Hakan Sak, genç yaşta ölüme yenilen Muhsin Sak ilk aklıma gelenler. Bu kez de Göçtü Ailesi’ni tanıdım. 50 yıllık bir firma. Ailenin reisi Mehmet Göçtü’nün vefatından sonra ortanca oğlu Necmi, ‘enişte’ lakaplı ve ailenin de eniştesi olan Behçet Yiğitoğlu, küçük kardeş Nihat işe hakim olmuşlar. Mersin, tarihsel birikimi çok zengin olan topraklar üzerine kurulmuş. Atatürk Evi, Narlıkuyu Mozaik, Silifke, Tarsus Müzeleri görülmeye değer yerler. Oteller çok lüks. Biz Hilton’da kaldık. Mersin Hilton personeline bize gösterdikleri yakın ilgi ve yardımdan dolayı hem kendim hem arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum. Göçler nedeniyle Mersin kozmopolit hale gelmiş ve emekli kenti olmuş. En ucuz kentlerden biri olduğu için göç fazla. Dolayısıyla da işsizlik had safhada. Buna rağmen gezilip görülecek, eğlenecek mekanlar fazla. Hilton Oteli’nin karşı sırasındaki Göçtü Restaurant’da her çeşit kebap, ızgara, özel yemek bulabilirsiniz. İncik kuşu, oruk kebabı, incik, Alinazik, saç kavurma ara tava, çeşit çeşit soğuk meze... Servis güzel, fiyatlar çok uygun. Öğlen bile maşallah dükkanın yarısı doluydu. Akşam rezervasyonsuz gitmeyin. Telefon numarası (0324) 326 12 87. Ben hafif birşeyler atıştırdıktan sonra Necmi ile Mersin’i turladım. Ali Baba Restaurant, Zeus Bar, Sultaşa Oteli’nin içinde Berkant’ın sahne aldığı Barbar, Kurtuluş’un çalıştığı Çaltana Sitesi’ndeki Şamata 2, Mersin-Silifke Yolu üzerindeki Soli Restaurant, Gondol Oteli’nin içinde yer alan Şapka en popüler eğlence mekanları. Dönüşte koyu okuyucum Zeyad’ın Çayocağı’nda demli bir çay içtim. Benimle ilgili bilmediği kalmamış. Akşam üzeri Necmi ve karısı Sevgi bize katıldılar. Mersin’in popüler balıkçısı Göçtü’ye uğradık. Şef Ramazan Demir, aşçı Mehmet ile sohbet ettik. Mersin’e özgü lagos şişten tadımlık aldım. Yanında da azıcık salata. Ama tokum ya, onu bile bitiremedim. Dekorasyon görülmeye değer, çok şık. Mezeler ve balık günlük. Telefon numarası (0324) 329 15 85. Otele girerken, tam karşıda bulunan, henüz 3 aylık bir mekan olan Efes Pub’ın müdürü Murat Çelik ile işletmecisi Burhan İhmal yolumu kestiler. "Abla, senin yazılarını keyifle okuyoruz ama sen bize bir (merhaba) bile demedin" dediler.

Hatay canlı, Mersin ölü kent
Bende takat mi kaldı? Neyse, duşun ardından Efes Pub’a gittim. Otelin 10 adım ötesinde. Akşamları Emrah adlı genç bir çocuk her telden şarkı söylüyor. Çok şık bir yer. Club sandöviçler, sosis ızgara, peynir tabağı, cips var. Telefon numarası (0324) 326 54 76. Otele döndüm, lobide eski arkadaşım Bülent Dinçer ile sohbet ettim. Bülent otellere sanatçı bağlayan bir organizatör. Mersin’de, tıpkı Adana’da olduğu gibi güzel bir pavyon kültürü vardı. Şimdi Tarsus’a kaymış. Bülent şöyle dedi; "Mersin öldü artık. Eskiden Lagos, Soli Tesisleri, birkaç tane gece kulübü ve gazino vardı. Hülya Avşar, İbrahim Tatlıses, Muazzez Ersoy, Nükhet Duru, Emel Sayın, Sezen Aksu konserler verirdi. Mersin Festivali yapılırdı. Artık Mersin’de doğru dürüst Mersinli kalmadı. Zenginlerin çoğu İstanbul’a göç etti. Belediye Başkanı elinden geleni yapıyor ama tadı kalmadı". Geçen kış Şamata Bar’da sahne alan Sevda Demirel’e ilgi büyükmüş. Bu yıl da talep var. Üstelik hep aileler gelmiş. Yani Sevda son dönemde Mersin’de en çok iş yapan isimmiş. Evet efendim, kısmetse çarşamba günü yine İstanbul gecelerinde ve eğlence yaşamında buluşmak üzere hoş kalın, mutlu yaşayın.

Yazara e-mail: