Asmalımescit’in kaç yıllık ömrü kaldı?

Haberin Devamı

Yıllardan beri Asmalımescit değişti diyorlar ama bir-iki yıldır daha da bir hızlandı bu değişim. 2000’lerin başında Taksim’in kalabalığından kaçmak için Asmalımescit’e yollanırdık. Beyoğlu, “Galatasaray’a kadar” ve “Galatasaray’dan sonra” olarak ikiye ayrılırdı. Galatasaray-Tünel arası geceleri tek başına yürümeye çekineceğiniz derecede tenhaydı.
Taksim’den yola çıkıp Galatasaray’a kadar dirsek yiyerek, dirsek atarak yürürken, sınırı geçtiğimiz anda ferahlar, rahat bir nefes alır ve yolumuza insan gibi devam ederdik. Bizim gibi, Nevizade’nin kalabalığından kaçanlar Asmalımescit’e akardı.
O zamanlar bu sokakta gidecek pek fazla yer yoktu. Yakup ve Refik ezelden beri oradaydılar tabii de serde gençlik var, pek öyle meyhane ortamları açmıyordu. Kino’da karnımızı doyurur, Badehane’de bira içerdik. Sonra Lokal falan açıldı, arada orada takılırdık.

Çözüm dağcı kilidi
Şimdiyse Asmalımescit kalabalıktan artık yürümenin neredeyse imkansız hale geldiği bir yere dönüştü.
Asmalımescit’i kesen Otto ve Babylon’un sokağı tam piyasa yeri. Bir nevi sokak diskosu; sadece dans edilmiyor, insanlar ayakta durup birbirini süzüyor. Vaktiyle, ergenlik dönemimde İzmir’de TS diye bir yer vardı; gençler manasızca oraya gidip sokakta takılırdı; biraz o günleri hatırlatıyor bu sokak.
Ayrıca artık baloncudan mısırcıya kadar her türlü seyyar satıcıya da rastlıyorsunuz Asmalımescit’te. Bana sorarsanız, eğer bir yere baloncu geldiyse iş bitmiştir. Baloncu kalabalığın olduğu yere gider çünkü...
Hırsızlık olayları da artmış anlaşılan, mekânlar kendilerine göre bunu önlemenin yöntemlerini geliştirmişler. Zeytinli gibi bazı restoran ve kafelerde çantanızı sandalyeye dağcı kilidiyle bağlıyorlar. 

Sosyete de hoş gelmiş
Anlayacağınız biz artık Asmalımescit’ten kaçıyoruz. Aynen birkaç yıl önce insan fırtınasına tutulan Cihangir’den de kaçtığımız gibi.
Biz rahatımız bozulunca, bir yerde sakin sakin oturamamaya başlayınca, masada karşımızda oturan kişiye sesimizi duyurmak için bağırmamız gerekince yola düşme vaktinin geldiğini anlıyoruz.
Yoksa derdimiz öyle yeni mekânlar keşfetmek, bir de bilmem nerenin pizzasını tatmak ya da yeni yüzler görmek değil.
Kaçıyoruz çünkü arkadan ittiriyorlar.  
Sosyetemizin güzide elemanlarından Monic Benardete Yakup’ta görülüyorsa insan “60 senedir neredeydin?” diye düşünmeden edemiyor.
Mekânın sahibi Yakup “Eeee, burası halka açık bir müessese” diye işi şakaya vuruyor ama...

Bira rakıyı kovacak
Ortaköy olsun, Cihangir olsun, Asmalımescit olsun... İsimler değişiyor ama olay aynı.
Bir yer önce bohem oluyor, sanatçılar, galericiler, enteller ve aydınlar buraya konuşlanıyor...
Sonra hayatında “farklı bir renk” arayan sosyete ve ünlüler geliyor, o arada ışığa gelen sinekler gibi herkes hareketin olduğu yere koşuyor. Ve ortaya böyle bir tablo çıkıyor.
Sonrasında da bira rakıyı kovuyor, uzun sofra muhabbetlerinin yerini ucuz ve hızlı tüketim alıyor. Sokaktaki bakkal ya da çaycı kapanıp yerine biracı açılıyor.
Asmalımescit’in şu günlerdeki trendy haline, şaşaasına bakmayın, burayı bekleyen gelecek de bu...
Bir süre sonra, kafelerin gazı kaçınca, alt köşedeki yemekhaneci de az kazandığı için biracı olup sürümden kazanma yolunu seçecek.
Biz o arada nerede oluruz bilmem...
Galata belki.