Ayakkabı bir tutku mu kafayı yeme hali mi?

Ayakkabının kadınlar için bir tutku objesi olduğu sır değil. Nitekim, ayakkabı markası Beta’nın Argus’a yaptırdığı araştırma da bu fikri destekler nitelikte.
Katılımcıların yakın geçmişteki en zevk aldıkları ayakkabı alışverişi anına dönmeleri istenmiş, bu şekilde hem onlardan o alışverişi canlı bir şekilde dinlemek mümkün olmuş hem de o an yaşadıkları hisleri çizim yoluyla kağıt üzerine aktarmaları sağlanmış. Bakalım sonuçlar neler...

1- Kadın katılımcılar çizimlerinde en çok turuncu rengi kullanmış. Turuncu, psikolojide coşku, sevinç ve hazzı simgeler; aynı zamanda dikkat çekme isteğini gösterir. Turuncu dışında kırmızı rengi de çok kullanmışlar. Kırmızı da yaşanılan duygunun şiddetine işaret ediyor.
Yani: Kadınlar ayakkabı alışverişlerinde şiddetli bir mutluluk yaşıyor. Yeni bir ayakkabı alan kadın bilinçaltında tüm dikkatleri üzerine toplayacağına inanıyor.
(Yalan mı, Eda Taşpınar’ın tuhaf yarasa/kanatlı/her ne ise ayakkabıları günlerce gazetelerin günlük eklerinin manşetinde değil miydi? Tüm dikkatler üzerindeydi.)

Haberin Devamı

2- Kadın katılımcılar ayakkabı alışverişi deneyimini “tutku”, “takıntı” ve “delirme” gibi şiddetli duygu ifadeleriyle açıklamışlar. Kimileri kendilerini “hasta” ya da “takıntılı” olarak gördüklerini dile getirmişler. Ama bu “takıntılarından” ve “hastalıklarından” hiç de şikayetçi olmadıklarını sözlerine eklemişler.
(E deli deliliğinden şikayet eder mi?)

3- Kadınlar bu tutkuyu sadece belli bir renk ya da biçimdeki ayakkabılara değil, bütün ayakkabılara karşı hissediyor. Ayakkabı objesine duyulan bu tutku kendini mümkün olduğunca çok ayakkabıya sahip olma biçiminde gösteriyor. Bu bağlamda kadınların ayakkabılarla ilişkisi koleksiyonculuğa benziyor. Nitekim kimi katılımcılar yeni bir ayakkabı alma durumunu “koleksiyona bir tane daha katma” benzetmesiyle anlatmış. Katılımcılar evde çok sayıda ayakkabıya sahip olduklarını ve bu ayakkabılara bir koleksiyoncu özeniyle yaklaştıklarını belirtmiş; ayakkabıları özel bir yerde saklamak, zaman zaman çıkarıp dizmek, onlarla ev içinde dolaşmak yaygın bir durummuş. (Vah vah...) Özellikle evli katılımcılar bazı arkadaşlarında gördükleri ayakkabı odası, sadece ayakkabılara ayrılmış bir gardırop gibi şeylere kıskançlıkla karışık özenme duyuyorlarmış.
(Kadının biri evde ayakkabının birini çıkarıp diğerini giyiyor ve aylak aylak dolaşıyor. Şimdi adam “Ben seni böyle almadımdı” diye dizini dövmez mi...)

Haberin Devamı

4- Katılımcılar yeni, özellikle ince ve yüksek topuklu bir ayakkabı almayı kendilerine güvenlerini tazelemelerini sağlayan bir deneyim olarak yorumlamışlar. Özellikle bu yüksek topuklu ayakkabılarla kendilerini daha güzel ve kadınsı, güçlü ve üstün hissettiklerini vurgulamışlar.
Yani: Ayakkabı kadınlar arasında bir rekabet unsuru. Çok sayıda veya en yeni ya da en moda ayakkabıya sahip olmanın onları diğer kadınların önüne geçirdiğine inanıyorlar.  
(Daha çok kadın iş hayatına atılmalı, gerçek rekabetin ne olduğunu, dolayısıyla hanyayı konyayı görmeli. Ya da kolayından bir psikoloğa görünmeli.)

5- Erkek katılımcılar ise çizimlerinde ağırlıklı olarak mavi rengi kullanmış. Mavi erkek zihninde sakinliği ve aidiyet hissini simgeliyor. Mavinin sakinliği, ayakkabı alışverişinin erkekler için kadınlar kadar coşkulu olmadıkları bir durum olduğuna işaret ediyor. Mavi ve aidiyet hissi arasındaki bağlantı ise ayakkabı alışverişinin aileleriyle birlikte, bir nebze de zorunluluktan yaptıkları bir eylem olduğunu, ona karşı pek bir duygusal bağlantı hissetmediklerini gösteriyor. Nitekim, ayakkabı alışverişi sırasında erkeklerin dikkatini ayakkabıdan ziyade ortamdaki kadın satış temsilcileri çekiyormuş.
Yani: Ayakkabı alışverişinde erkekleri ayakkabıdan ziyade kadınlar cezbediyor.
(E tersi olsa şaşardık. Adamlara daral gelmiş dişilerin ayakkabı deliliğinden, toptan soğumuşlar meseleden... Ayakkabı gibi bir objeyle fetiş ilişki kuracaklarına, gerçekliğe, ortamdaki kadınlara yöneltiyorlar ilgilerini...)

Haberin Devamı

Benim çıkardığım sonuç:

Kadınlar! Bir objeye bu kadar anlam yüklemek neden? Neyse, aşkta mantık aranmıyor, biliyoruz. Öyleyse, erkeklerden ayakkabı manyaklığınızı anlamasını beklemeyin. Kadınlarla erkeklerin farklı gezegenlerden oldukları teorisi ayakkabı konusunda da geçerli. Kim bilir, kadınların gezegeninde Tanrıların tanrısı Zeus değil, ayakkabı iken, erkekler gezegenlerinde çıplak ayak dolaşıyorlardı belki de.
Kumsalda “çıplak ayak” evlenme fantezisini de ilk olarak bir erkek ortaya atmış olmalı. Bu fantezinin babası bir kadın olsaydı, her genç kızın hayallerini bir gelinlik değil, Vera Wang marka bir bikini süslerdi, yalan mı?