Bu çağda kayıplara karışmak kolay mı?

Haberin Devamı

Aksini iddia eden birine asla inanmam. Hepiniz bir noktada kendinizi, ailenizi, dostlarınızı geride bırakıp bambaşka bir kimlikle bambaşka bir hayata geçiş yapmanın, birdenbire ortadan kaybolmanın hayalini kurmuşsunuzdur.
Bazen işler yolunda gitmediğinde, borç harç içindeyken, mutsuz bir ilişki sürerken, sizi dibe çakan şeyler olduğunda...
Ki ille olumsuz koşullar da şart değil.
Kimseye hiçbir şey söylemeden ortadan kaybolmanın fantezisi de olur.
Çok net hatırlıyorum, ben daha çok küçükken ve ortada bunu gerektirecek bir sebep yokken, gece evden gizlice dışarı sızıp kendime yan sokakta yeni bir hayat kurmanın planlarını yapardım. Bu benim maceram olacaktı. Tabii ki sadece fantezi olarak kaldı.
Daha ileriki yaşlarda ise insan bazen hayatı sıfırlamak isteyebiliyor. “Bir daha doğsam bunu böyle yapardım” dediği şeyleri hakikaten öyle yapmak için aynı hayat içinde bir şansa daha ihtiyaç duyabiliyor. Teybi geriye saramayacağına göre, o anda çalan şarkıyı durdurup bir sonraki şarkıya atlama ihtimalini aklına getiriyor. Tabii bunları düşünüp de gerçekten “Stop”a ve ardından “Forward”e basmak öyle herkese göre değil. Yine de, bazen kaybolmanın fantezisi bile insanı rahatlatıyor.
Bütün bunları düşünmeye beni iten Wired dergisinin eylül sayısındaki “Gitti” adlı konu. “Cep telefonları, veri tabanları, GPS ve sosyal ağlardan kurtuluş olmayan, herkesin her şeyi takip ettiği bu çağda ortadan kaybolmak hakikaten mümkün mü?”
Wired’daki makaleden öğrendiğim kadarıyla her yıl binlerce yetişkin ortadan kaybolmaya karar veriyor; dönmemeye ve bulunmamaya kararlı bir şekilde kapıdan çıkıp gidiyorlar.
2007’de 18 yaşın üzerinde 200 bin ABD’li kayıplara karıştı; bu rakam dünya genelinin çok küçük bir kısmı. 2003’te İngilizlerin yaptığı bir araştırmaya göre kayıplara karışan yetişkinlerin üçte ikisi bu kararı bilinçli olarak veriyor.
Fakat teknolojinin düzeyi ve hayatın ne kadar içinde olduğu düşünüldüğünde bulunmamak eskisi kadar kolay değil. Planınızı işlettiğiniz süre boyunca en ufak bir açık verme lüksünüz yok. Ve “geçmiş hayatınıza dair her şeyden (hobileriniz de dahil olmak üzere) uzak kalmanız” şart.
Galiba bazen fantezilerle yetinmek gerekiyor.

Çeşme tatilimin Top 5’i
1. Zamanlama: Yıllardır yaz başlarken ve biterken tatile çıkıyorum. Böylece gürültülü ve kirli kalabalıktan yırtmış, aşırı sıcaktan kaçınmış oluyorum. Bu yaz da Çeşme’deki ilk tatilimi mayıs sonunda, ikincisini ise ağustosun son haftası yaptım. Bir kez daha kaliteli bir tatil yapmak, kumsallarda alt alta üst üste oturmamak, sokaklarda Çin’deymişim gibi hissetmemek için doğru zamanlamanın ne kadar önemli olduğunu gördüm.
2. Sİga Sİga’da üzümlü kokteyl: Alaçatı’da, Taş Otel’in karşısındaki Siga Siga adlı restoranda tartışmasız hayatımın en güzel kokteylini içtim. Barmen, mekânın çatısından sarkan salkımları gözümüzün önünde topladı, üzümleri havanda döverek zencefille karıştırdı ve bilmediğim birkaç ek malzemeyle bu cennet karışıma imza attı. Hâlâ tatiliniz bitmediyse ve yolunuz Alaçatı’ya düşerse mutlaka bu kokteyli denemelisiniz. Olmadı, artık seneye...
3. Beach Club yerİne güzel ve sessİz kumsallar: Çeşme’nin bütün sahil şeridini esareti altına alan Beach Club’ların tuzağına düşmemek için bu kez “Başkalarının Hayatı”nı yaşamak yerine, “Kendi Çeşme’mizi yaşayalım” dedik ve arabayla keşfe çıktık. Böylece Dalyan’ın arkalarında ve Fun Beach’in (eski Kum Beach) ilerisindeki boş sahillerde lüksten uzak, doğaya yakın ve tertemiz denizlere girdik.
4. Ildır’da balık: Tamam, Alaçatı Port ve Dalyanköy’de balığı es geçmedik ama bunların hiçbiri Ildır’daki Ada Balık’la yarışamadı. Zifiri karanlıkta iki mumla aydınlatılmış kumsaldaki salaş balık lokantasında kalamarın en güzelini yedik.
5. Mİdye: İzmir’in küçük ama lezzeti büyük midyelerinin yanında İstanbul’unki nedir ki? Midye yemeden dönmedik.