Gece hayatında poşu yasak

Beyoğlu’nda marjinallerin gittiği bir gece kulübünde sizi içeri poşuyla almıyorlar. Halk ağzında puşi olsa da Türk Dil Kurumu’na göre poşu olan bu bez parçasıyla olur da bu gece kulübüne girmeye yeltenirseniz kapıdaki görevli size şöyle diyor: “Bunu içeride çıkartın. Çünkü siyasi simge olarak kullanılıyor.”
Bizim ülkemizde Kürtler ve PKK’yla özdeşleştirildiği için kimilerine göre siyasi simge olan poşu son birkaç yıldır dünyada öyle bir moda ki George Bush’un yeğeninden David Beckham’a Hillary Clinton’dan Olsen ikizlerine Batı’da aklınıza gelen her ünlünün poşulu bir fotoğrafını kolaylıkla bulabilirsiniz.
Bütün gençlerin boynunu süslüyor
Önceleri poşu denildiğinde akla dünyada Ortadoğu, ülkemizdeyse Güneydoğu Anadolu gelirdi. Poşu, bölge iklimiyle mücadele etme yolunda yıllar yıllar önce sıcaktan korunmak için kafaya sarılmaya başlanan, soğuktan korunmak için yaşlıların bellerine doladığı bir bez parçasıydı.
Sonra Kürtlük ve bölücülük simgesi oldu kimilerine göre.
Şimdi ise Mavi Jeans veya H&M gibi mağazalarda koca bir duvarı kaplayan rafların onlarca renk ve desende poşuya ayrıldığını görüyoruz.
Sokaklarda sözleşmişler gibi tüm gençlerin boynunu poşular sarıyor.
Savaş karşıtı bir trend olarak modaya girdi
Şu aralar poşuyla dolananların yüzde 99’unun siyasi bir mesaj vermek gibi bir kaygıları olmasa da poşunun birkaç yıl önce modaya sızmasının arkasında bir tepki yatıyor. Filistin’de süren savaşa tepki, savaş karşıtı bir trend olarak tasarımcıların dünya modasına kazandırdığı poşu dizginlerini koparıp her iki kişiden birinin gardırobuna girmeyi başardı. Manzaraya bakılırsa meğer herkes poşunun moda olmasını bekliyor-muş.
Ama tam da bu moda virüsü dünyaya yayılmışken Beyoğlu’nda bir gece kulübünde siyasi simge olarak algılanıyor. Diğer yandan, yine İstanbul’da Ortadoğu yemeği veya eğlencesi yapan gece kulüpleri müşterilerine poşu dağıtıyor.
Yine de burası Türkiye, değil mi? Bir şey ne kadar moda olursa olsun, Sienna Miller da gelse, fötr şapkası, mini eteği ve poşusuyla bu gece kulübünün kapısına istediği kadar da dayansa, “Poşuyla içeri almıyoruz”.
Burası Türkiye, moda falan sökmez.
İşin komik yanı; biz poşu siyasi simge mi değil mi, bununla içeri girilir mi, girilemez mi diye tartışalım, poşu aslında çoktan demode oldu. Takmayan kalmadı çünkü.

Haberin Devamı

“Issız Adam”
Çağan Irmak’ın “Issız Adam”ındaki aşk hikayesi değil beni etkileyen. Ağlatmadı da beni. Neden bu kadar ağlandığını da anlamış değilim.
Beni bu filmde etkileyen anne portresi. O kadar sahici, o kadar doğal ki.
İstanbul’a oğlunu ziyarete geldiğinde eve adımını atmasıyla “Oğlum, reklamlardaki gibi bir evin var” demesinden başını bazen bağlayıp bazen baş örtüsünü çıkarmasına, “Bu elbise de olur”, “O da olur” demesinden, “Ben koltukta da yatardım oğlum” sözlerine kadar her anı sahici bir anne portresi...
Şimdilerde katı kurallara hapsedilmiş ama gerçekte son derece uyumlu olan Anadolu kadınının hatlarını o kadar güzel çizmiş Çağan Irmak...
Beş yıldızlı bir lokantaya gitmek güzel ama insan bazen de ev yemeği yemek istiyor. “Issız Adam”da bu ev yemeği tadı var. Çağan Irmak’ın pilavı tane tane. Her bir tanesinde ayrı bir tat var. O kadar iyi işlemiş filmi.
Şimdinin prototipini, taşradan İstanbul’a gelmiş, yalnız yaşayan ve anne-babalarından farklı bir sınıfa ait olan gençleri olabilecek en iyi şekilde anlatmış Çağan Irmak.
Bana sorarsanız aşk filmin bahanesi. Dahası var...

Haberin Devamı