Görmek ve görülmek

Olimpos’a “görmek ve görülmek için” gidilirdi. Vaktiyle insanların görülmek istedikleri tek bir yer varsa, burası Olimpos’tu. Burada bir isim yapma şansları vardı.
Eski Yunan gökbilimcisi Oinopides yıldızların 59 yıllık hareketlerini gösteren bir levhayı Olimpos’a takdim etmişti.
Atinalı politikacı Themistocles, Salamis’ten sonra Olimpiyat stadyumuna gelişi şerefine tutulan alkışın tadını çıkarmıştı.
Heredot çalışmalarını daha büyük bir kitleye tanıtmak için buradaki Zeus Tapınağı’nda “Heredot Tarihi”nden pasajları yüksek sesle okurdu.
O zamanlar alışveriş merkezleri ve paparazziler olmadığı için insanlar bu şekilde idare ediyorlardı. Olimpos’ta bulunurken şöhret peşinde koşuyor olsalar da en azından şöhretin altını dolduracak malzemeye sahiptiler.
Aradan en az iki bin yıl geçti ve aynı topraklarda yaşayan “çağdaş” toplum bu alışkanlığını kaybetmedi.
Sadece...
Olimpiyat stadyumu yerine İstinye Park’a gitmeye...
Yüksek sesle okuma yapmak yerine Masa’nın mönüsünü mideye indirmeye...
Akılları yerine çantalarının markalarını yarıştırmaya...
Politikadan konuşmak yerine umutsuz ev kadını muhabbetleri yapmaya...
Başladılar.
Amaç aynı ama: Görmek ve görülmek.

Haberin Devamı

Görmek ve görülmek

Görgüsüzlük değilse ne?

Olimpiyatlarda çıplak atletler seyredilirken şimdinin “görme ve görülme yeri” İstinye Park’ta odak noktası kıyafetler.
Sosyetik diye geçinen ama Türk toplumunda pek de bulunmayan gerçek “sosyete” ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir dolu kadın bu alışveriş merkezine ve buradaki restorana kelimenin tam anlamıyla akın ediyor.
“Avec costume” ama...
Kadın alt tarafı öğle yemeğine bir arkadaşıyla buluşacak, bir tütüsü eksik... Arabasını düz ayakkabıyla sürüyor, arabadan inerken bir telaş topuklularını geçiriyor ayağına.
Ne oluyoruz yahu? Alt tarafı bir öğle yemeği yenilecek. Bacak boyu uzayacak olsa kaç yazar?
Ha tabii fotoğrafçılar eşliğinde.
Bu görgüsüzlük değilse nedir?
New York’ta, Londra’da insanların gündüz vakti görmek ve görülmek için bir yere gittiğini göremezsiniz.
Onları ya sokakta görürsünüz ya da gece kulüplerinde. Bizdeki gibi bir kamera arsızlığı olduğunu da söyleyemeyeceğim. En azından fotoğraflanma sevdalısı umutsuz ev kadınlarının sayısı kesin daha azdır. Bir de hemen her gün aynı yere gidip yemek yiyorsanız, bir şeyler içiyorsanız, orası sizin için artık mahalle barı gibi bir yer olur. Hani pijamanın üzerine pardösü geçirip uğrayabileceğin bir yer...
Ama gördüğüm kadarıyla Masa’da her gün aynı tipler, her gün üşenmeden bayramlıklarını giyiyor, her gün objektife gülümsüyorlar.

40 yıl önceki Bloomingdale’s

ABD’nin meşhur mağazası Bloomingdale’s 1860’ta açıldı. 1872’de Avrupa çizgisinde kıyafetler satarak “çok katlı mağazalar”ın ilk sinyallerini vermeye başladı. 1886’da büyüdü, 1920’de Manhattan’ın koca bir bloğuna sahip oldu. 1900’lerin başında pazarlamaya ağırlık verildi. İnsanlar başlarını çevirdikleri her yerde “Bütün arabalar Bloomingdale’s’e gider” sloganını görmeye başladı. 1970’lerde Kraliçe Elizabeth bile dahil olmak üzere herkes buradan alışveriş ediyordu.
İnsanlar Bloomingdales’e görmek ve görülmek için gidiyordu.
Aradan neredeyse 40 yıl geçti.
Bizimkiler İstinye Park’ta 40 yıl önceki Bloomingdale’s ambiyansını yakalama peşinde.
Atalım artık şu görgüsüzlüğü üzerimizden.
Her gün Masa’da pineklemek yerine bir kitap okusalar, bir film izleseler, açılışı dışında da gidip Bienal’i gezseler...
En güzeli bir işe yaramaları olurdu tabii ama nerde?

Haberin Devamı