Kırmızı halı dramı

Tesettür giyimine laf atıp duruyoruz. Tek tip pardesülerden açık topuklu ayakkabı üzeri kapri üzeri tunik üzeri türbana uzanan giyim kültürüne, Hayrünnisa hanımın havluyu andıran yeni türban modeline yüzümüzü ekşitiyoruz.
Ki haklıyız...
Stil sahibi kapalı da olunur. Ben mesela Zeynep Babacan’ı çok beğeniyorum. Tüm kapalılar onun gibi olsa gözümüz tırmalanmaz. Ama tırmalanıyor işte.
Diğer yandan, gözümüzü fena halde tırmalayan bir kesim daha var. Bizim şu “bir türlü olamayan” kırmızı halılarımızda salınanlar...
Bu halılar bir nevi “freak show”a dönüşüyor.
Karma bir “sanatçı” grubu nereden bulduklarını aklımın almadığı birtakım “kostümlerle” endamlarını sergiliyorlar. Öyle ki, bunlar ancak “bulduğunu giy” veya “olabildiğince saçmala” temalı bir kostüm partisine yakışır.
Ki orada bile sınırlar zorlanmış olur.
*   *   *
Gavurların kırmızı halılarına bakıyorsunuz, adamların orada burun kıvırdığı kıyafetler bizim halıların “aman da çok şık”, “çok hoş” gibi klişe laflarla tabir edilenlerine bile on basar.
Kırmızı halıda absürdlük deyince Batı’da su götürmez şekilde birinciliğe hak kazanan Björk’ün Oscar’lara giydiği kuğu elbisesi bile bir şeydi. Belki kendiyle dalga geçiyordu, belki kırmızı halıyla. Dikkat çekti mi çekti. Akıllara kazındı mı kazındı. Ama zevksiz olarak değil, belki tuhaf olarak, belki “şok edici” olarak. E beklenmedikti.
Bizdekileri görünce şok oluyor muyum? Hem de nasıl. Ama başka türlü bir şok bu. Daha çok içimde kendimi jiletleme isteği uyandıran cinste. Dünyaya çok uzak bir kültürde yaşadığımı hissediyorum. Aidiyet hissimi kaybediyorum.
Sonuçta giyim de bir kültür. Görgü bile diyebiliriz. Ve ne yazık ki biz bu görgüden yoksunuz. Çok düşük yerlerde geziniyoruz. Ünlü olmak için çırpınan yarı ünlülerimiz (kimimize göre çok ünlü olanlar, benim nereden bildiğimi bilmeden adlarını bildiğim) giyim konusunda en çok saçmalayanlar. Her memlekette var bunlardan ama her memleketin kırmızı halısında popülasyonları bu derece yüksek değil.
*   *   *
Dekoltede de sınırımız yok. Bir taraf muhafazakarlaşırken öte taraf açtıkça açıyor. Açmanın da bir adabı var halbuki. Kimi yaptırdığı memelerine verdiği paranın karşılığını almak istercesine üç santimlik kumaş parçasıyla “örtüyor” üst bedenini. Kimi çoğu kadının yatak odasında bile giymeye çekineceği cinste “babydoll”le geliyor. Kimi göbeğinden sırtına kadar tenini göstermeye meraklı ama bu arada yürürken belindeki etler sıkıştıkça selülitleri fırtlıyor, farkında değil. (Evet oralarda da selülit olur.) Ötekisi şöhret olma uğruna göğüslerini açıp gösteriyor. E çıplak gelin bari. Bir duruşunuz olur en azından.
Yarı çıplak olmayanlar da beşinci sınıf kıyafetlerle kırmızı halıya teşrif ediyorlar. Bollywood ve 80’lerin taşrasının zevki arası bir yerlerde geziniyorlar. Dikkat çekmek, magazin eklerinin, dergilerinin sayfalarında yer bulmak için yırtınıp yaratıcı olmaya çalışıyorlar ama olmuyor.
Vazgeçin bu sevdadan.
Biz de biraz kalite, rafinelik görelim artık.

Haberin Devamı

Tiyatro festivalinde ilginç bir performans
Cuma ve Cumartesi gecesi Tophane’deki Antrepo No.3’te 45 dansçı büyük beyaz kağıt tabakalarıyla kaplanmış masaların etrafında toplanıp kömür kalemlerle masaların üzerlerine İnsan Hakları Bildirisi’nden harfler, kelimeler ve cümleler yazmaya çalışacak. Ama bu arada sürekli engellerle karşılaşacaklar. Bu basit fikrin uygulanması pratikte zorlaşacak, hatta imkansızlaşacak çünkü dansçıların görevi kendi hareketlerini mümkün olduğunca engellemek.
Kimi dansçılar birbirlerini engellemeye çalışırken, kimileri ters çevirdiği bir masanın altına girerek, kimileri ise kendini iplerle bağlayarak yazmaya çalışacak. Klasik anlamda bir tiyatro oyunundan çok farklı bir ortamda kurgulanmış olan koreografide dansçılar insan hakları ihlalleri ve insan haklarının hayata geçirme konusunda yaşanan sıkıntıları aktaracak.
İnsan hakları üzerine düşünmek ve hareket etmek isteyen izleyiciler de koreografiye aktif olarak katılabilecek. Bazen dansçıların yazmalarına yardım ederek, bazen onları engellerinden kurtararak, bazen de yaratıcılıklarını konuşturarak performansa dahil olabilecekler.
16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamındaki oyunun adı “İnsan Yazıyor”. Yaklaşık üç saat sürecek performansta izleyiciler mekana diledikleri gibi girip çıkma ya da performansla ilgili sohbet etme özgürlüğüne de sahip. Kaçırmayın derim.

Haberin Devamı