Milliyet’teki işimizi kırdık, yemek yaptık

Haberin Devamı

Biz, gazetelerin eklerinde çalışanlar, daha çok hayatın tuzu biberiyle ilgiliyizdir. Dünyada veya ülkede ne olursa olsun üzücü, can sıkıcı olayları içimizde hissetsek de bardağa dolu tarafından bakmaya çalışıp haberlerimizle ciddi meselelerde boğulan okurlara bir nefes aldırmaya, her daim gülmeye, eğlenmeye değer bir şeyler olduğunu göstermeye çalışırız. Bu arada gazetenin birçok ayrı bölümünde çalışmış biri olarak da ne yalan söyleyeyim, genelde çalışırken bile en çok eğlenen biz oluruz.
Ancak bizim gazetede ekler olarak kendi aramızda organize olamama gibi bir durumumuz var. Ne zaman bir gün ya da gece belirleyip bir şeyler yapmak için sözleşsek bir türlü olmaz. Kimsenin günü, gecesi birbirine uymaz.
Bu kez becerdik ama. Whirlpool Mutfak Sanatları Akademisi’nde gerçekleştirilen “Beck’s ile Dünya Mutfakları” workshop’larından birine katılmak için davet aldık. Yemek kursu işte...
Günün mimarı, kayınvalide ve anne mönülerine alışık, yemek yapmanın yakınından bile geçmeyen Elif Milliyet’teki işimizi kırdık, yemek yaptıkBerköz’dü. Elif haftalarca bıkmadan usanmadan kurs için 17’mizi birden örgütledi. Milliyet Ekler ve Kültür Sanat elemanlarından oluşan ekibimize Milliyet’in geri kalanını temsilen Emre Oral ve Radikal’den konuk aşçı namzeti Erdal Güven katıldı.Erdal Güven benden uzaktaydı, öyle pek gözlemleyemedim ama kursun ardından herkes Güven’in soğanları nasıl bir cerrah ustalığıyla incecik kestiğini konuşuyordu.
Kursta çiftler halinde yemek yapıyorsunuz. Kimileri yemek yapma konusundaki zayıflığını dengelemek için iddialı eşlere yöneldi. Grupta bu konuda tek geçilen isim, yemek kitabı bile olan Deniz Alphan’ı İlke Gürsoy kaptı. Eş rezervasyonunu 10 gün öncesinden yaptırdı. Hatta öyle hırslandı ki “Yarışmaya çevirelim kursu. Bakalım en iyi kiminki olacak?” diye konuşmaya başladı. Ancak beklenen olmadı. Deniz Alphan normalde Galatasaray’ın önde gelen futbolcusu iken dostluk maçı için Kocaeli forması giyiyor gibiydi ve “Amatörlerle takılıyoruz işte” havasındaydı. Bu nedenle de bütün iş İlke’nin üstüne kaldı.
Görsel yönetmenimiz Ayla geç kaldı ama bugüne kadar eline tava almamış Filiz Aygündüz‘ü kurtardı. Geç kalan bir diğer kişi Ercan Arslan‘ın yemeğinin tadını bilmem ama fiyakalı tava gösterileriyle bizi bizden aldı. 
Harun Simavi yemekten çok imajıyla ön plandaydı.Önlüğü üstüne geçirince Jamie Oliver havalarında dolaşmaya başladı.
Kültür-Sanat’tan Zeynep ve Asu çifti çok iddialıydı. Zeynep çatalıyla herkesin risotto’sundan tadıp bilirkişi edasıyla “En iyisi bizimki” diye megalomanlık yaptı. Bu çift kendilerini birinci ilan etti.
Ancak sonradan millet ağzını tutamayınca anladık ki herkes en iyi yemeği kendisinin yaptığına inanıyordu. Kargaya yavrusu kuzgun görünürmüş ya, o hesap işte...
Bu arada en sessiz, mütevazı, iddiasız takılan Bade mönüdeki her şeyi gerçek bir şef becerisiyle yaptı. Ne dediğine değil, ne yaptığına bakacaksın derler ya... Usta aşçılar Gülsen ve İrem mikseri kırmayı başardı. Diğer bir sessiz çift Yasemin ve Nil’in narin bilekleri yetersiz kaldığından çırpma işine aşçı müdahalesi gerekti.
Benim eşim Emre Oral’dı. Kendisi her zamanki gibi esprileriyle eğlencemize eğlence kattı. Biz de diğerleri gibi yaptığımız yemeğe 10 puan verdik ve Ege sahillerinde bir restoran açma kararı aldık.
Yemek kursundan hepimiz öyle memnun kaldık ki bu tecrübeyi evlerde de olsa tekrarlamaya karar verdik.
Son yıllarda kurumsal şirketler, ekip çalışmasını öğrenmeleri, pekiştirmeleri için elemanlarını yemek kursuna gönderiyormuş. Bu işin uzmanlarına göre “Bir yemeği sıfırdan yaparken şirketin üst ve alt kademelerindeki elemanlar aynı seviyede buluşuyor. Zaten kurumsal bağ kurmak böyle bir şey. Mutfakta herkes eşit.”