Erzincan’ın ilçelerinden Kemaliye’yi bugüne kadar kasabıyla bilirdik. Şimdi ise gazetesiyle bilinecek galiba: The Kemaliye Times.
Bu bir yerel gazete. Ama diğer yerel gazetelerden bir farkı var. Bu, dünyada ilk kez uluslararası dağıtım yapan bir yerel gazete. Tamamı İngilizce. Yani hedeflediği okurlar Türkler değil, yabancılar.
The Kemaliye Times’ı Tahir Sehlikoğlu İstanbul’da çıkarıyor ve 256 şehirde temas kurduğu 4-5 yıldızlı oteller, turizm büroları, Türkoloji kürsüleri olan üniversiteler ve işadamlarına gönderiyor.
5 yıl önce abonelikle dağıtılan yerel Dutağacı isimli gazeteyle yayıncılığa başlayan Sehlikoğlu daha sonra tüm Erzincan’ı içine alan haberler veren Fırat gazetesini çıkarmaya başlamış. Bir de dergi çıkaran Sehlikoğlu’na çevresindekiler “Erzincan’ın Aydın Doğan’ı” diyor. O ise bu şakaya “Özde değil sözde Aydın Doğan’ım” diye yanıt veriyor.
Biri İngilizce, üç gazeteyi ve bir dergiyi tek başına hazırlayan Sehlikoğlu’na Erzincanlı ve Kemaliyeli ünlüler, yazarlar ve diplomatlar yazı ve haber desteği veriyor. Örneğin, The Kemaliye Times’ın ilk sayısında Büyükelçi Ünal Çeviköz ve Ali Coşkun’un yazıları var. Bu ilçeden çıkma 65 profesör, 20 doçent ve çok sayıda tanınmış isim (Tuncay Özkan, Doğu Perinçek, Hasan Basri Aktan, Oray Eğin, Can Gürzap, Metin Akpınar, Prof. Ali Demirsoy, Hakan Karahan vs) olduğunu düşünürsek The Kemaliye Times’ın sırtı yere gelmez.
Dutağacı gazetesinin 3 bin, Fırat’ın 2 bin, Kemaliye Times’ın şimdilik tamamı yurtdışında 500 abonesi var.
Sehlikoğlu, tüm dünyayı etkileyen ekonomik krizin kendisine ait “yerel medya imparatorluğunu” teğet geçtiğini, abonelerinin sürekli arttığını söylüyor. Topkapı’da bir ajanstaki bir masa ve bilgisayardan oluşan medya plazasının çalışanlarıysa tüm Kemaliyeliler; ilçe halkı haber ve arşiviyle gazeteye destek veriyor.
The Kemaliye Timesİlk sayısında ekonomiden Kemaliye’nin mimarisine ve müziğine birçok konuda yazı var. Benim çok ilgimi çeken bir yazı var mesela... İhtiyaç olmadığı için Kemaliye’de hapishane yokmuş. İnsanlar kapılarını kilitlemeden uyuyormuş, hırsızlık sıfırmış, burası yüzde 100 güvenli bir yermiş. Birinin kapısını çalıp “bir kap yemek” isteyebiliyor, güvenle otostop çekebiliyormuşsunuz. Hatta ve hatta caddede yürürken insanın sinirine dokunacak sıklıkla arabalar durup sizi gideceğiniz yere götürmeyi teklif ediyormuş. Bu nedenle de toplu taşımaya ihtiyaç yokmuş.
Türkiye’de hâlâ böyle bir yer kaldığını öğrenince şaşırıyor insan. Pippa Bacca’nın yolu Kemaliye’den geçseydi keşke...

Haberin Devamı

Bu da inadına dekolte
Bir değil, iki değil. Sürekli etrafımda duyuyorum... Millette bir dekolte savdası başlamış durumda.
Yok, öyle “İçimden geldi, bugün açıldım, saçıldım” türünde değil.
Bilinçli dekolte... İnadına dekolte...
Örneğin, geçenlerde şehrin göbeğinde bir havuz partisine gittim. Kızlardaki “hot pants” diye tabir edilen, popoyu bile tam kaplamayan şortlar uzun süre aramızda mevzu bahis oldu.
Tamam, havuz partisi ama Türkbükü değil, Kuruçeşme‘de. Bir noktada şehrin asfaltıyla buluşuyor ve bir takım bakışlara maruz kalıyorsunuz.
Bırakın mini eteği, topuklu ayakkabı giyen az biraz da alımlı bir kızı İstiklal Caddesi’ne salın, laf ata ata hayatından bezdirirler. Bunu bilen kızlar da mümkünse topuklu ayakkabı giymez, hızlı bir tempo tutturur, kulaklıklarını takar ve hedefe doğru son sürat ilerler. Ancak bu durum da değişiyor galiba. Son günlerde miniminnacık eteklerle İstiklal’de salınan çok kız görüyorum.
Ayrıca, geçen hafta bir restoranda yanda iki kadının konuşmasına kulak misafiri oldum. Kadınlardan biri diyor ki “Eskiden sen daha dekolte giyinirdin.” Öteki “Sen de” diye cevap veriyor. Biraz durum tespiti yaptıktan sonra “İnadına dekolte giyinelim yeniden” diye karar alıyorlar.
N’oldu acaba?
Bir süre mahalle baskısı altında kaldık ve birden kendimize mi geldik?
Galiba bu yaz bol miktarda dekolte göreceğiz.

Haberin Devamı