Twitter çılgınlığı Türkiye’de gerçekten şimdi başladı

Bir “early adopter” dediğimiz tür var.               Bir de “late adopter”...                                              İlki yenilikleri fazlasıyla erken, hatta çıktığı anda benimseyen insanları anlatan bir terim.
İkinci gruba dahil olanlar ise yenilikleri yenilik olmaktan çıktığında benimsiyorlar.
Bunların ikisi de makbul değil aslında.
“Early adopter”lar yalnız bir grup gibi gelir bana. Paylaşımda bulunabilecekleri kendileri gibi kaç kişi vardır ki etraflarında? Sayıları bir elin parmaklarını geçmez. Hep ilk peşinde koşmak, denenmemişi denemek yorar da adamı bir yandan. En azından beni yoracağını biliyorum.
“Late adopter”lar ise tüylerimi diken diken eder. Bir furya gelir geçer, bir mal pazara düşer, bunlar ondan sonra benimser.
En ideal tür zamanlamayı tutturandır. Onlar yeniliklerin tedını en güzel şekilde çıkaranlardır.
Tüm bunlar nereden mi çıktı?
Twitter mevzusundan...
Twitter’a üye olalı iki yıl falan oldu. Ama bu süre zarfında hiç işim olmadı. Çünkü en azından yerli sularda pek hareket yoktu burada. Erken benimsemenin bir faydasını göremedik.
Birkaç haftadır ise bir hareket bir hareket.
Elimden telefonu düşüremez oldum.
Arkadaşlar bir kafede buluşuyoruz. Sözde laflayacağız... Manzara şu: Bir masa etrafında, herkesin elinde telefon, Twit’leyip duruyoruz. Hani çocuk olsan annen eline iki tane şaplak atar. Bildiğimiz görgü kurallarının 21’inci yüzyılda hiçbir geçerliliği de kalmadı. Yeniden düzenleme gerekiyor. “Yemek yerken konuşulmaz”dan bugünlere geleceğimizi, bir elde çatal, diğer elde telefon takılacağımızı hayal eder miydiniz?
Peki Twitter’ın cazibesi ne?
Bence sadeliği ve hızlı oluşu.
Fazla laga lugaya gerek yok. Ne diyeceksen lafı dolandırmadan diyorsun.
Abuk sabuk testlerle, oyunlarla, fotoğraflarla vakit kaybetmiyorsun.
Kim, nerede, ne yapıyor’dan da ötesi Twitter.
Her şeyi dakikasında öğreniyorsunuz. İnternet siteleri uçaksa, Twitter roket. 
Ayrıca kim hangi kitabı öneriyor, kim tatilinizi nerede yapın diyor, sizin olmadığınız yerlerde neler oluyor, plajlarda en çok hangi renkte “Aşk” okunuyor, Julio Iglesias kaç yıllık takım elbise giyiyor (32!!!!) saniye saniye öğreniyorsunuz.
Diyeceğim o ki, üye olup da unuttuysanız veya hiç üye olmadıysanız Twitter’a giriş yapmanın tam vaktidir.
Zaman bu zaman.
(Bu arada beni de Twitter’da “melisalphan” adıyla bulabilir, takibe alabilirsiniz.)

Haberin Devamı

Nil büyüyünce Yoncimik mi olacak?
Yonca Evcimik’i çocuklar 90’larda sevdi diye bu şarkıcının 20 yıl sonrasının çocuklarını da tavlama çabası, elinde oyuncak bebekle gezmesi, hâlâ kendine Yoncimik demesi vs bana fazlasıyla zorlama geliyor. Nil Karaibrahimgil’in ilerleyen yıllarda nasıl bir yol izleyeceğini hakikaten merak ediyorum. Kendi kendime sormadan edemiyorum: “Nil büyüyünce Yoncimik mi olacak?”
Son albümünün olgun bir albüm olduğunu söylüyor, ama maden suyu reklamında etekleri fazla sallanmıyor mu sizce de?
Küçük kız çocuğundan kadınlığa terfi eden bir sanatçının yaptığı yan işlerde de benzer bir strateji gütmesi gerekmez mi? Aksi takdirde o yeni imaj bir işe yaramıyor.

Haberin Devamı

Öneriler
* Gerçek bir tembel tatili peşindeyseniz Belek’teki Adam&Eve tam size göre. Otelde size özel “melekler” var ve bir dediğinizi iki etmiyorlar. Sinema, spa, yemek, golf, uçak bileti vs gibi her türlü rezervasyonunuzu yapmaktan tutun da sürpriz evlenme teklifi organizasyonunuza kadar her işinize koşuyorlar. Odanızı gül yapraklarıyla donatıyorlar ya da sabahları sizi uyandırması için ponpon kızları kapınıza yolluyorlar. Aklınıza gelen veya gelmeyen her türlü orijinal fikir onlarda...
* Dünya başkentlerinde ücretsiz festivaller vardır. Central Park’taki etkinlikler, Londra’daki Notting Hill Karnavalı gibi... İstanbul’daysa bu tip etkinlikler yok denecek kadar az. Akla sadece Bebek Festivali ve Ahırkapı Şenlikleri geliyor. Bunu kafaya takan Santralistanbul ve Showhow sürekliliği olan, yurt dışındakileri andıran sun.day.sky’ı tasarladı. 1-2 Ağustos’ta 11.00’de başlayıp akşam saatlerinde sona erecek olan festivalde canlı ve DJ performansları olacak.

Haberin Devamı