Murat Bozok

Murat Bozok

bozokmurat@gmail.com

Tüm Yazıları

Bugün, son zamanlarda zevk alarak yemek yediğim iki restorandan bahsetmek istiyorum. Restoran tercihlerimi yaparken sahibinin aynı zamanda restoranın şefi olması ilk kriterim. Bende iz bırakan bu iki lokanta da şefleriyle öne çıkıyor

Dünyada bilinen ve başarılı olan ne kadar restoran varsa bunların hepsi şef bazlıdır. Yurt dışında bu tip restoranların sahiplerine ‘chef-owner’ denir. Yani, restoranın hem şefi hem de sahibi anlamına gelir. Mutfağa sahip çıkanlar ve o ülkenin gastronomisinde inovasyon yapacak olanlar da bunlardır. Elbette başka iş kollarından gelip restoran yatırımı yapanlar da var... Belki bunların küçük bir kısmı ticari olarak başarılı olabilir. Ama şef bazlı olmayıp dünya çapında yemeğiyle başarılı olmuş bir restorana ben henüz rastlamadım. Maalesef ülkemizde, sahibi şef olan lokantaların sayısı bir elin parmaklarıyla sayılabilecek kadar az... Gastronomi elçilerinin bu şefler olduğunu düşünürsek, yurt dışında Türk mutfağının hak ettiği yere neden gelemediği sorusunun da cevabını vermiş oluruz.

ÖNE ÇIKAN İKİ LEZZET DURAĞI

Haberin Devamı

Antica Locanda
Son zamanlarda damağına güvendiğim birçok dostum Arnavutköy’deki Antica isimli restorandan bahsediyordu. Lokantanın şefinin ve sahibinin iyi bir İtalyan aşçı olduğunu söylüyorlardı. İyi bir İtalyan aşçının Arnavutköy’de neden restoran açtığını sorduğumdaysa ilginç bir hikayeyle karşılaştım. Şef Giancarlo Talerico, bundan 2-3 sene önce Kartalkaya’da butik bir otelin mutfağına danışmanlık yapmak üzere Türkiye’ye gelmiş. Burada, bugün eşi olan Beldan Hanım’la tanışmış. Görevini tamamladığında İtalya’ya geri dönmüş. Evlenmişler ve Türkiye’ye dönüp beraber bu restoranı açmışlar. Eskiden fırın olan binayı, çok emek harcayarak mimar
Fikret Kaso’nun katkılarıyla hoş bir şekilde dekore etmişler.
Yemeklerin baştan aşağı usta bir İtalyan’ın elinden çıktığı çok belli... Yediğim armut salatası gayet lezzetliydi. El yapımı makarnaysa, Türkiye’de bugüne kadar yediklerimin en iyisiydi. Sonrasında tam benim sevdiğim kıtırlıkta bir pizza yedim. Öğlen olduğu için ana yemek almadım. Kahveyle gelen İtalyan çikolatası, biscotti ve un kurabiyesi tabağı bu kadar güzel bir yemeğe yakışan mükemmel bir final oldu.

ÖNE ÇIKAN İKİ LEZZET DURAĞI


Gaja

Bana sıkça sorulan sorulardan biri de İstanbul’da hangi restoranların Michelin Yıldızı alabilecek seviyede olduğu... Listemi yaparken her zaman Gaja’yı en üste koyuyorum. Bu restoranın öncelikle eşsiz bir lokasyonu olduğunu söyleyerek başlamalıyım. Swissotel’in en üst katındaki Gaja, bence İstanbul’un en güzel manzalarından birine sahip. Yemekleri de bir o kadar mükemmel. Şefi James Wilkins. Türkiye’ye gelmeden önce dünyanın en iyi şeflerinden Michel Bras’la uzunca bir süre çalışmış. Hatta bir süre, Michel Bras’ın Tokyo’da açtığı Michelin Yıldızlı lokantasında aşçıbaşılık yapmış. Türkiye’ye gelen yabancı şefler arasında kariyeri en iyi olanlardan... Gaja’da yediklerim arasında favorilerim başlangıçlarda perfume edilmiş lagos karpaçyo... Sadece bu yemeği yemek için bile Gaja’ya gidilir. Ana yemeklerden 36 saat pişirilmiş kuzu sırtı ve yanında garnitür olarak sunulan biber dolması mükemmel. Şef James Wilkins bu sene Türkiye’de üçüncü yılını dolduruyor ve artık bizden biri olmaya başladı bile. Yerel ürünleri, eşsiz bilgisiyle pişirince ortaya harika bir karışım çıkıyor.