Cadde Mutfaktan klip setlerine...

Mutfaktan klip setlerine...

13.01.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Mutfaktan klip setlerine...

Mutfaktan klip setlerine...

Mutfaktan klip setlerine...

Türkiye’deki özel televizyonların ve kliplerin ilk kadın yönetmeni olan Ayşe Ersayın ev kadınıydı. 14 yıl birlikte olduğu kocasının ihanet etmesiyle yolunu ayırdı. Eğlence programlarını yöneten kocası Bülent Osma’ya inat, o güne kadar bulaşık yıkayıp yemek yapan parmakları kamera tuttu, sabahlara kadar montaj masalarında harika programlar, klipler yarattı. Ve pek çok star kazandırdı sanat dünyasına; Ebru Gündeş, Burak Kut, Sibel Tüzün ve daha kimler, kimler. Diana Ross, Ajda Pekkan, Hülya Avşar, Müslüm Gürses gibi pek çok ünlü ismin konserine, 100’den
fazla da programa imza attı. Yönetmenlikte 11. yılı tamamlayan Ersayın ilk kez POSTA’ya ve
Şenay Düdek’e konuştu. Kamera gerisinde yaşanıp bilinmeyenleri, anlatılmayanları yansıttı. Bence bu havada içinizi ısıtacak eğlenceli bir mini dizi röportaj çıktı. Buyrun...

ŞD-Sevgili Ayşe televizyon yapımcılığı serüvenin nasıl başladı, özetler misin?
AE-Sen de tanıyorsun, eski eşim Bülent Osma’dan ayrıldıktan sonra onun sayesinde tanıdığım TRT çevresinde eş, dost bana büyük destek verdi. En çok da rahmetli Aydoğan Ergezen. O tarihlerde TRT Müzik Eğlence Şubesi’nde yetkiliydi. Hiç bir şey bilmiyordum ama Ergezen’e asistanlık yaparak bu
işe soyundum. Özel televizyonlar faaliyete geçince de Ergezen ile birlikte Interstar’a transfer olduk. Ankara’dan İstanbul’a yerleştim. Mustafa Mayadağ ile ilk olarak ‘Pazarlık’ programını, ardından
da ‘Cuma Postası’nı yönettim. Yaptığımız eğlence programlarında halk müziği sanatçısı, bir popçu şarkı söyler, arada skeçler olur, finalde de solist çıkardı. Serpil Akıllıoğlu ile beraber bir gece Etiler’de Kapkara adlı eğlence kulübüne gittik. Sibel Tüzün sahnedeydi. Bayağı hareketli ortam. İçerde tanıdığımız en az 10 şarkıcı vardı. Serpil, "Ayşe bunu televizyona uygulasana" dedi. Çalıştığım kurumun yönetimi de kabul edince ‘Şamata’ adlı çok tutulan program ortaya çıktı. O zaman eğlence programlarına çıkmayan Zuhal Olcay, Ayşegül Aldinç, Leman Sam geldiler. O programla popçulara çığır açtık. Çünkü ilk kez bir programda solist Türk Hafif Müziği’nden, solist altı Türk Sanat Müziği’nden oldu. Ebru Gündeş’den Hüner Coşkuner’e, Safiye Soyman’a kadar pek çok şarkıcı sahneye çıktı. Bir de
ev sahipliği olayı getirdik. Her
hafta ünlü bir şarkıcı o günün konuklarına ev sahipliği yapıyordu. Burak Kut o zaman yeni tanınmaya başlamıştı, her programa geliyordu. Harun Kolçak da öyle.

ŞD-Kimler meşhur oldu senin o programınla?
AE-Burak Kut, Yeşim Salkım, Harun Kolçak, Serdar Ortaç, Haluk Levent, Bendeniz, Ebru Gündeş... Kimi sanatçı çekim gününü bilir, çağırmadığımız halde çekimin yapıldığı Kapkara’ya, Şamata’ya gelirdi. Aslında herkes eğleniyordu, yani sıcak bir müzik programıydı. Ama tabii enteresan olaylar
da yaşanıyordu. İlk aklıma gelen birkaç anımı anlatayım; Orkestra play-back yapardı. Çünkü bütçe ona göreydi. Yani aletleri çalan yoktu, amaç görüntünün zengin olmasıydı. Dekor olsun diye masalara içki, çerez, meyva filan koyardık. Finalde
çıkan sanatçının ‘hit’ şarkısını o programa katılan tüm sanatçılar bir ağızdan söylerdi. Kapkara mekan parası almıyordu. Krizden sonra patron "Eğlence programlarına para veremiyorum" dedi. Halk programı beğenmiş. Sanatçılar devam edelim diye baskı yapıyorlar. Bütün şarkıcılar kasetlerinin çıkış tarihini bizim programa göre ayarlıyordu. Son bölümde Yıldız Tilbe ve Delikanlılar, Özcan Deniz, Çelik, Haluk Levent vardı. Finalde Yıldız Tilbe ilk kez ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ şarkısını söylemişti. Acayip reyting alınca programın devamına karar verdik ama bütçe yok. Televizyon Medya Müdürü ancak ikram için
4 şişe viski veriyordu. Ben 3 şişeyi Kapkara Gece Kulübü yönetimine verip sanatçılara servis yaptırıyordum. Kalan şişeyi bakkala satıp ortaya cips, çerez alıyorduk. Tam kayda girmeden de servisi başlatıyordum. Çünkü çekimi bekleyen sanatçılar masada ne var ne yoksa silip süpürüyorlardı. Orkestra da toplamaydı; ışıkçı, sesçi, asistan oturuyordu aletlerin arkasında. Görüntü için. Bir programda ışık yardımcısını klavyeye, yakışıklı garsonlardan birini de davulun başına geçirttim. Leman Sam’ın çekimini yapıyoruz ama bir sıkıntısı var, kestik. "Ne oldu" diye sordum. Meğer çocuklar eğlenmek için yüklenmişler davul ve klavyeye,
öyle kötü sesler çıkmış ki Leman Sam play-back yaparken şarkının sözlerini unutmuş. Sonunda çocuklara "Robot gibi duracaksınız, aletleri çalar gibi yapıp çalmayacaksınız" deyip fırça attım, çekime geçtik. Yine iki gün devam eden bir programda davulcu yerine oturttuğumuz ışıkçıyı ertesi gün dalgınlıkla klavyeye oturtmuşum. Çocuk itiraz etti; "Abla, halk dalga geçecek" deyince uyandım. Yani bir sürü komiklik yaşadık.

ŞD-Ayşe kaç kişiye konser programı çektin?
AE-90’a yakın çektiğim konser
var. Aklına gelebilecek tüm sanatçılara çektim. İbrahim Tatlıses’ten Hülya Avşar’a, Shirley Bassey’den Sezen Aksu’ya kadar. Ebru Gündeş’e 5, Bülent Ersoy’a 4, Ajda Pekkan’a 4 tane konser çektim. İlginçtir,
bir tek Sibel Can ve
Emel Sayın’a konser çekmedim. Denk gelmedi ama onların da klibini yönettim.

ŞD-Peki Shirley Bassey ve Diana Ross ile bizimkiler arasında fark var mı? Disiplin, kaprisler gibi?..
AE-Onlar üçlü olarak geldiler; Shirley Bassey, Diana Ross, Diana Warwick. Abdi İpekçi’de konser vereceklerdi. Konser 21.00’de başlayacaktı. Ben bir gün önce gittim, ışıkları kontrol ettim. Staras geldi. Ertesi günkü konser için canlı yayın arabası saat 13.00’de gelir, kameralar kurulur. Teknik ekip 17.00’de çekim için hazır olur. Yönetmen de 18.00 gibi gelir ama
ben heyecandan, saat 09.00’da temizlikçilerle birlikte oradaydım. Shirley Bassey saat 16.00 gibi provaya geldi. Kameraların üstündeki kırmızı ışıkları ve sahne üstündeki kamerayı istemedi. Yakın plan çekimlerde de ancak göğüs görüntüsüne izin verdi. Shirley ve Diana’nın bir şartı vardı; Menajeri geliyor, kayda girmeden VTR’lere bakıyor, iki tane bant konuyor. VTR çekim yapılan bantlar, normalde
bir master kayıt (rejilik çekim). Biz
iki tane de bir genel, bir de yakın kamera çekimi yaparız. Dört-beş aşamada kaydederiz bunları. Bu arada VTR’ye tek bir bant konuyor. Konser bittiği anda menajer kaseti alıyor. Kopya şansın yok. Ertesi gün sanatçı onu izliyor, beğenirse yayın izni veriyor, beğenmezse vermiyor. Yayınlanmadığı takdirde patron işten kovacak, yani hayatınız kaymış demek. İşte bizimkilerde böyle bir sorun yok. Neyse, çekimler bitti, ben haber bekliyorum ama heyecandan dudaklarım uçuklamış. Ertesi gün saat 15.00 gibi menajer geldi ve dedi ki "Dünyanın birçok yerinde konser çekimi yaptık, bunlardan güzeli olmadı. Hiç bir rötuşa gerek yok, yayınlansın". Tabii havalara uçtum. Diana Ross ve Shirley Bassey’nin bantlarını montaja girmeden yayınladık. Parliament Jazz Festivali’nde de aynı şey oldu. Bizdeki gibi değil, adamlarla konuşup tokalaşıyorsun, o kadar. Sonunda da bir teşekkür ediyorsun. Ben tüm yabancı çekimlerden alnımın akıyla çıktım.

Sibel Can ile Kartalkaya’da ölümden döndük
ŞD-Gelelim bizimkilere; Sibel Can’dan başlayalım istersen. İkimiz de onu çok severiz.
AE-Sibel’le benim ilk çalışmam ‘Berivan’ adlı şarkıya çektiğim klipti. Kartalkaya’ya gittik.
Çekim gününe kadar Sibel ile karşılaşamadım çünkü hamileydi. Dayısı Ünal, müzik şirketinin yetkilileri ve basın danışmanı Nermin Ceri ile hallediyorduk işleri. Sibel köy klibi olmasını istedi,
rol arkadaşları olarak da Bülent Bilgiç ve Fatma Belgen’i seçti. Kartalkaya’da kurduğumuz platoya sabah 09:30’da gelmesi lazım. Ben hep sanatçıdan önce giderim sete. 09:15’de oradaydım, Sibel Can’ı görünce şok geçirdim. İlk defa çalıştığım sanatçılardan biri benden önce çekim yerindeydi. Emir’e
3 aylık hamile. Hava buz, kar, tipi... Ama harika çalıştık. Senaryo gereği Sibel’in su dolu kova taşıması lazım. Ayakları kayıyor kızın. Kovanın içine su konacak ki ağırlık olsun. Sibel "Merak etmeyin, ben içinde
su varmış gibi taşırım, ağır hissettiririm" dedi. Valla helal olsun, iyi oyuncu. Bu arada setten hiç ayrılmadı. Bülent Bilgiç’i çekiyoruz, "İçeri gir, üşüme" diyorum, monitörün başından ayrılmıyor.
İş uzun sürdü. Çünkü çekimde duygulanıp ağlamaktan sık sık
ara verdik. Öykü şöyleydi;
doğum sancısı çeken kadın kızakla hastaneye götürülürken çocuk doğuyor, kadın ölüyor. Sibel’in hiç makyajı yok. Ölüm anı. Tam yüzünü çekeceğim. Karın biraz daha hızlı yağması ve Sibel’in yüzünün hüzünlü olması lazım. Işık şefi Sibel’in suratına kartopu attı.
Gıkını çıkarmadı valla. Yanağı morarmış, ertesi gün makyajla giderdik. Aynı gün çekim için öğlene kadar havanın günlük güneşlik, öğleden sonra da kar yağması
lazım. İnan, Sibel de ben de Allah’a ellerimizi açıp yalvardık. Ertesi
gün hava tam istediğimiz gibiydi. Görüntü yönetmeni "Ben bu sahnenin tekrarını bir daha çekemem" dedi, ağlayarak gitti. Bana göre çektiğim en iyi klipti. Ama güzelliğini yaşayamadık,
çünkü ölümden döndük. İstanbul’a dönerken kar yolları kapadı, 2.5 saat mahsur kaldık. Büyük sıkıntı çektik. Sibel de dahil herkes hasta oldu. Sibel yine Emir’e 8 aylık hamileyken de ‘Bence Talih’e klip çektim. Oğlu Engincan oynadı. Satranç tahtaları yaptırdık, karnı çok belli olmasın diye. Engincan ayrı, Sibel ayrı mekanda satranç oynuyorlar. Sibel
o arada şarkısını söylüyor. Anne karnında Emir’in ve Engincan’ın ilk yönetmeniyim yani. Ama tabii buna Melisa çok bozuldu. Klip çekilirken tırnaklarını yiyor. Çağırdım, "Bak, benim klibimde oynaman için tırnaklarını yememen lazım" dedim. Sibel geldi, ne olduğunu sordu. Melisa korkunç bir çocuk; büyümüş de küçülmüş. "Biz yönetmenimle anlaştık" demesin mi? Klipte oynayacak ya, o günden beri tırnak yemiyor. Her mevsim bavulunu hazırlıyor klip çekilecek diye. Ama sözümü tutmam gerek, onu bir klipte oynatacağım. Sibel’le bir de ‘Gelse
O Şuh Meclise’ şarkısının klibinde birlikte çalıştık. Hangi şarkıya klip çekeceğiz diye düşünüyoruz. Kaseti bana getirecekler, dinleyeceğim
ama o gün Ajda Pekkan’a gitmem gerekiyor. Şarkıları da kimseye dinlettirmemek lazım. Ünal’ı
aradım, Ajda Hanım’ın dinlemesinin sakıncası olup olmadığını sordum. Sibel ve Ünal şeref duyacaklarını söylediler. Şarkıyı dinlerken Ajda Hanım başladı ağlamaya ve Sibel’e telefon edip kendisi için ne yapabileceğini sordu. O arada Sibel’in, Kanal D’ye konser çekimi vardı. Programı Ajda Hanım sundu. ‘And İçelim’in klibinde
de ikimiz montaj masasında uyuklamıştık. O klip de albümün tirajını ikiye katlamıştı.

ŞD-Peki Sibel klip çekimleri sırasında ne yer ne içer? Kaprisli midir?
AE-Sibel yönetmene teslim eder kendini. Muhteşem bir insan, hiç kaprisi yok. Zaten benim uzun dönem çalıştığım sanatçılar yönetmene teslim oluyorlar. ‘Bence Talih’i çekiyoruz, özellikle saçının açık olmasını istiyorum. Işık değiştiriyorum. Saçını topuz yapmış. Nasıl olduğunu bana soruyor, açık saçın daha iyi olduğunu söylüyorum. Kızcağız tereddüt etmeden topuzu açıyor. Gerçekten komplekssiz, dünya
iyisi bir insan.

ŞD-Ne içiyor, ne yiyor demiştim? Ah, bu arada çekimler kaç saat sürüyor?
AE-Senaryoya bağlı. ‘Berivan’ iki, ‘Bence Talih’ bir, ‘Ayrılık Ateşten Bir Ok’ ve ‘Gelse O Şuh Meclis’e
1.5 günde çekildi. Ne yiyip içtiğine gelince; bütün sanatçılar diyet yaparlar. Ama Sibel çekimde oburdur. ‘Ayrılık Ateşten Bir Ok’un çekiminde sabah açık büfe kahvaltı vardı, harika bir görüntüydü. Ekip ne yediyse Sibel de onu yedi ama teyzesi Melek Hanım’dan, dayısı Ünal’dan, basın danışmanından, menajeri Orhan Alkan’dan, yani sete her gelenden bir şey istedi. Tatlılar, tuzlular... Özellikle montaj sırasında diyet falan kalmaz. Abur cubur ne varsa sabaha kadar yer, çikolata ve tatlı sever, ondan sonra da sıkı bir diyete girer. Medyanın bilmediği bir özelliği vardır Sibel’in; çocuklarıyla, özellikle de dersleriyle yakından ilgilenir. Kendisi okuyamamış ya, hocalar tutulur, eve her çeşit bilgisayar kurulur. Bir keresinde Engincan, Melisa, Ünal, Sibel ve
ben Mydonose’a gittik; ‘Fındıkkıran Balesi’ni seyredeceğiz. İnanmazsın, baleyle ilgili bütün bilgileri Engincan’dan aldık. Bunları nereden öğrendiğini sordum, internettenmiş.

DEVAMI YARIN

Yazara e-mail:




MAGAZİN