Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İstanbul’da iTaksi logosu olan taksilere bindiğinizde, görüntü ve ses kayıtlarınızın alındığını biliyor musunuz? O kayıtlar, bir hafta süreyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından tutuluyor sonra imha ediliyor. Durun hemen ayağa kalkmayın, zira o görüntülere ulaşım sadece savcılık talep ederse sağlanıyor.

Bu uygulamanın amacı, kaza ya da adli şikayet olduğunda birinci elden verilere ulaşabilmek. Sadece bununla sınırlı değil elbette. Reina saldırganının olay yerine taksiyle gidip taksiyle kaçtığını hatırlayınca, elbette terörle mücadele açısından da kullanılacaktır o bilgiler. İstanbul’daki taksi sayısını ve her birinin gün içerisinde taşıdığı yolcuyu düşününce birilerinin oturup her konuşmayı dinleme imkanı falan yok. Ancak yolcuya ses ve görüntü kaydının alındığının mutlaka haber verilmesi gerekiyor. Bir de bu kayıtların depolandığı yerin siber güvenliğinin çok ama çok iyi sağlanması lazım.

Haberin Devamı

HARUN VE EŞREF KOLÇAK

TAKSİDE DEDİKODU YAPMAYIN

Ölenin ardından kötü konuşulmaz bizim coğrafyamızda. İyi bir özelliktir bu ama zaman zaman olan bitenin tamamını konuşmayı da engeller bu durum. Harun Kolçak öldü, bir döneme ve şimdiki döneme şarkılarıyla damga vurmuş bir isimdi. Prostat kanserini atlattı sonra tekrar sahnelere döndü. Nisanda Bursa’da verdiği konsere dair bir haberi okurken, hayat hikayesinde belirli noktalar dikkatimi çekti.

Babası, Yeşilçam’ın en önemli oyuncularından birisi Eşref Kolçak, o gün oğlunu izlemiş sahnede. Sonra da hastanede olduğu dönemde onu görmeye gitmediğini, hasta haliyle görmeyi istemediğini söylemiş gazetecilere. “Hayat ağacım” ve “Onunla gurur duyuyorum” cümleleri de dökülmüş dudaklarından.

Bir evlat, hayatının en zor zamanında, bir hastane odasında, babasını bekler her şart altında. Ölüm haberi geldikten sonra o röportajı düşündüm ve biraz geçmişi taradım. Belki de ilk kez bir Harun Kolçak konserine gitti Eşref Kolçak ve oğluna dair içinden geçen duyguları, gururunu ilk kez anlattı. İyi ki söylemiş, iyi ki konuşmuş ve Harun Kolçak da bunları iyi ki duymuş.

Ölmeden birkaç ay önce olsa da bir insanın tüm ömür boyu beklediği sözleri duyması güzel şey.

Haberin Devamı

SILA DA SILA

Sevildiğini biliyordum ama bu kadar çok olduğunu bilmiyordum. Müzik yeteneğini biliyordum ama geçmişte cazdan, Türk sanat musikisine kadar müziğin her türünde uğraş verdiğini bilmiyordum. Son 10 gündür telefonuma durmadan Sıla mesajları geliyor.

Kimileri konserine bilet bulmak için yardım istiyor, aralarında şiir kitapları olan, son derece saygın bir hanımefendinin de bulunduğu insanlarsa Sıla’ya ulaşıp bazı konularda birlikte kalem oynatmak istediklerini söylüyorlar. Toplumun çok farklı kesimlerinde, çok farklı yaş aralıklarında, bu kadar sevgi biriktirmek kolay iş değil. İnternet sitesine baktım, abartılı ve reklam kokan cümleler yerine sadece
İki kelimelik bir özgeçmiş ve farkını ortaya koymuş Sıla.

Farklı olanı dikkatli takip etmek gerekir her zaman.

Uluç, Altaylı ve doğal afet

Belki başkaları da yazmıştır bilmiyorum ama geçtiğimiz çarşamba hem Hıncal Uluç’un hem de Fatih Altaylı’nın, salı günü yaşanan şiddetli yağışa karşı yapılabilecek bir şey olmadığını anlatan yazılarını okudum. Keşke haklı olsalardı ama durum öyle değil.

Haberin Devamı

İki tür doğal afet vardır, birincisi önceden bilinemeyen deprem gibi doğal afetler, diğeri de önceden geleceği bilinen meteorolojik doğal afetler. Yani engellenemese bile verdiği zararı azaltacak önlemler almak pekala mümkündü. Mesela metro girişleri başta olmak üzere kum torbaları koymak. Mesela yağmur vurmadan önce, ağızları zaten çok dar olan ve içine vatandaşın her çeşit çöp attığı mazgalları temizlemek mümkündü.

Uzmanlar özellikle kum torbalarının gelen suyun üçte ikisini engelleyeceğini söylüyorlar ki, hiç de az değil bu rakam.

“Peki bu gördüğümüz en şiddetli yağış mı?” derseniz, o da değil. 2009’da Kilyos’ta metrekareye 180 kilogram, 1985 yılında da Şile’de metrekareye 200 kilogram yağış düşmüştü. Bu kez en fazla yağışı Silivri-Çanta aldı, o da 118 kilogram ama Bostancı da 58.6, Merter’de de 63 kilogram kadar yağış oldu. Rüzgar hızı da 60-70 kilometre aralığında kaldı, kasırga seviyesine falan çıkmadı. “Peki o zaman caddeler neden nehir oldu?” sorusuna cevap arayalım.

Bizde caddeler nehir oluyor, zira kaldırıma araba bırakanlarla doğru düzgün mücadele etmek yerine kaldırımları yüksek yapıyoruz. Böyle olunca da su cadde üzerinde akıp gidiyor. Tüm dünyada altyapı 500 yıllık meteorolojik veriler incelenip, en şiddetli yağışa göre yapılıyor. Çoğunda da bizim kullandığımız beton künkler kullanılmıyor. Sonra her tarafı asfalt yaptık ya, oysa Arnavut kaldırımı dediğimiz yollar olsa, su toprakla buluşabilecek. Daha bir sürü önlem saymak mümkün ama birinci önlem Türkiye’de bilimi bu işlerin parçası yapmak. Eğer bilimi işin parçası yapsaydık, saat 15.00’ten sonra “Daha şiddetli bir yağış geliyor” açıklaması yapılmaz ya da hasar minimum seviyelere indirilebilirdi. “Afet” der geçerseniz, küresel ısınma nedeniyle artık bu dertle daha fazla uğraşacağımızı görmezden gelmiş ve aksaklıklara da peşin peşin anlayış göstermiş olursunuz.

Bize yollayın

İspanya’ya bu yaz giden turist sayısı 80 milyon. Beklenen gelir, yaklaşık 100 milyar euro ki geçen sene de 86 milyar euro gelir elde etmişler. Plajlarda yer yok, restoran ve oteller müşteri kabul etmez hale gelmiş. Oysa 20 sene önce İspanya her tarafı beton yaptığı için İngiliz turistler tarafından terk edilmiş, emlak ve turizm sektörü çökmekte olan bir ülkeydi.

Hatalarından çıkardıkları dersleri ve yaptıklarını daha konuşuruz ama fazla turisti bize yollasınlar yerimiz var.