Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hekimler tarih boyunca korudukları otoriter konumlarını kullanarak insanlara sağlıkları için sık sık yasaklar getirmişlerdir. Yasakların nedenini anlayıp kabullenirsek onlara uymamız da daha kolay olur. Bu nedenle çağdaş bir insan olarak toplumsal yaşamımızdaki yasakları sorguladığımız gibi, bize tavsiye edilen tıbbi yasakların da neden konulduğunu irdeleyip anlamalıyız. Tıbbi kısıtlamaların altında yatan nedenleri, hangi yollarla sağlığımıza yararlı olduklarını anlamalı, yasakların dayandığı bilimsel kanıtlar nedir bilmeliyiz ki bu kuralları gönül rahatlığı ile günlük yaşamımıza geçirebilelim. İşte yıllardır tartışılan yumurta konusuna bu açıdan yaklaşmak istiyorum.


Yumurtanın suçu ne?
Önce yumurtanın niye suçlu sandalyesine oturtulduğuna bakalım. Kalp krizlerinin, ani ölümlerin altında damar sertliğinin (ateroskleroz) yattığını biliyoruz. Aterosklerozun oluşmasında ve ilerlemesinde, kolesterolün, özellikle kötü kolesterolün (LDL kolesterol) rolü de herkesce kabul ediliyor. Yumurta sarısında bolca kolesterol olduğunu düşünürsek, doktorların neden yumurta yemeyin dediği anlaşılır. Ama bu ilişki, yasağın bilimsel olarak kanıtlanmış bir doğru olduğu anlamına gelmez. Konu aydınlanmış olmaktan uzak. Ancak, şimdiye kadar yapılmış araştırmalara baktığımızda öğrendiklerimiz bize yol gösterecek.




Vücudumuzdaki kolesterolün kaynağı ne?

Yumurtanın sarısı
Sağlıklı insanlara yumurta yedirip kolesterol düzeylerine bakıldığında, kötü kolesterol düzeyindeki artışın oldukça az olduğu görüldü. Halbuki doymuş yağ denilen, tereyağ, kuyruk yağı ve benzeri yağları yiyenlerde kolesterol çok daha yükseklere çıktı. Bunun nedeni vücudumuzun kolesterolü nereden edindiğiyle ilgiliydi.
Bir yumurta içindeki 200 mg kolesterolün yarısı bağırsağımızdan emilip kana karışır. Her gün dolaşıma katılan kolesterolün sadece küçük bir bölümüdür bu. Peki gerisi nereden gelir? Süt ve süt ürünleri ve diğer hayvansal besinlerin içindeki doymuş yağlar ve “transfat” denilen bazı katı margarinlerdeki yağlar kana karıştıktan sonra karaciğere ulaşırlar. Karaciğer hücresinde bu yağ parçacıkları ham madde olarak kullanılıp sonunda kötü kolesterol imal edilir. Vücüdumuzdaki kötü kolesterolün büyük bölümü bu yolla üretilir.
Yumurta yiyenlerde az da olsa kötü kolesterol yükselse de iyi kolesterolün de hafifçe yükseldiği göz önüne alındığında ikisi arasındaki oranın bozulmadığı görüldü. Kafaları daha da karıştıran bir bulgu da yumurtanın kan kolesterolü üstüne etkisinin herkeste aynı düzeyde olmadığıydı. Kiminde kötü kolesterol çok yükseliyor kiminde hiç değişmiyordu.



Yumurta üstüne araştırmalar
Gördüğünüz gibi eldeki bilgilerle yumurta yemeyin diyen doktorlara ne haklı ne de haksız demek mümkün. Kaldı ki yumurta yememe tavsiyeleri sağlıklı kimselere değil kalp hastalarına yapılıyordu. Yine de daha fazla delile ihtiyaç duyuldu. Bu da ancak yumurta yiyen ve yemeyenleri yıllarca izlemekle mümkün olabilirdi. Pek kolay olmasa da bu konuyu aydınlatmak için üç büyük araştırma yapıldı.
1976 yılında ABD’de yaşayan, 30 - 55 yaş arasındaki yaklaşık 122 bin kadın hemşireye genel sağlık ve beslenmeleriyle ilgili bir dizi soru soruldu. Birkaç yılda bir bu anketler tekrarlandı. Daha önce kanser, kalp - damar veya şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi ciddi hastalıkları olanlar ve sorulara tutarlı cevap vermeyenler çıkarıldıktan sonra 80 bin kadın 14 yıl izlendi. Aynı araştırıcılar 1986’da, sağlık hizmetinde çalışan yaklaşık 38 bin erkek üstünde de benzer bir çalışma başlattılar. Her iki çalışmanın masraflarını ABD hükümeti karşıladı.
Bu iki araştırmanın yumurtayla ilgili sonuçları 10 yıl önce Amerikan Kalp Birliği’nin prestijli bilimsel dergisinde (JAMA) yayımlandı. Kalp krizi ve inme oranlarında, günde 1 yumurta yiyenlerle hemen hiç yemeyenler arasında bir fark yoktu. Ama izleme süresinde şeker hastalığı ortaya çıkanlar, eğer günde bir veya daha fazla yumurta yiyorlarsa kalp - damar hastası olma riskleri daha yüksekti.
Aradan 10 yıl geçtikten sonra, birkaç ay önce benzer bir araştırma daha yayınlandı. 21 bin Amerikalı doktor üzerinde yapılan bu çalışmanın sonuçları da önceki iki çalışmaya benziyordu. Sağlıklı insanlarda yumurta, kalp krizi veya inme riskini artırmıyordu. Ama şeker hastalığı ortaya çıkan doktorlarda risk yumurtayla artıyordu.



Kanıtlar yeterli mi?
Çok sayıda insan üstünde yapılmasına rağmen gözlemsel nitelikte olan bu araştırmalar mutlak delil oluşturmazlar. Çünkü yumurta yiyenlerle yemeyenler arasında kalp krizi ve inme gibi araştırdığımız sonuçları etkileyebilecek başka nedenler olabilir. Örneğin, belki de, yumurta yiyenlerin çoğu, yumurtayı yağa kırıp yemiştir. Hal böyleyse, kalp krizinin gerçek nedeninin, pekala yumurta değil onunla beraber yenilen tereyağı olduğu iddia edilebilir. Sözünü ettiğimiz araştırmalarda, bu ve benzeri bir çok etkeni göz önüne alan istatistiki yöntemler kullanılmış olsa da, sonuçları kesin delil olarak değil, yol gösterici olarak kabul ederiz.



Yumurta yiyelim mi, yemeyelim mi?
Elimizde güvenilir bilgiler kısıtlı olmasına rağmen, bunlara dayanarak bir karar vermemiz lazım.
Şeker hastası olanların yumurta tüketiminde dikkatli olmaları gerekir diyebiliyoruz ama kalp hastası olanlarda ne yapmamız gerektiği yönünde elimizde pek fazla bilgi yok. Kalp krizi geçirmiş birinin ölüm veya tekrar kriz geçirme riski şeker hastalarınınkinden daha az değildir. Bu nedenle, kalp hastalarına yumurta tavsiye ederken temkinli olmak gerektiğini düşünüyorum.
Ben hastalarıma yumurtayı pazar kahvaltılarına saklamalarını salık veririm. Her gün yemek isterlerse, yumurta beyazı ve domates, biber, mantar gibi bitkisel ürünlerden yapılan omletleri tercih etmelerini tavsiye ederim.


Eldeki verilerle en iyi kararı vermek
Gördüğünüz gibi tıbbi birçok kararda, yumurta meselesinde olduğu gibi, siyah-beyaz ayrımındakilere benzer bir kesinlik yok. Bugün için elimizde olan bilgiyle en iyi kararı vermeye çalışmalıyız. Gelecekte çıkacak araştırma sonucuna göre karar ve tavsiyeler değişebilir. Bu şimdi hata yapmış olduğumuz anlamına gelmez.
Hepimiz kesin doğrularla daha rahat ederiz, belirsizlikler, bilinmezler sıkıntımızı artırır, güvenimizi sarsabilir. Kararın siyah veya beyaz değil de grinin tonları arasında olduğu durumlarda iş daha zordur. Hekim bilgili, hasta da ilgili olduğu sürece, hekimin hastayı bilgilendirmesi ve onu karara ortak etmesi en doğru yoldur. Demokrasilerde, devlet baba kadar - belki de daha fazla - bireylerin sesinin çıkması gerektiği gibi sağlık sorunlarında da biz hekimlerin daha az otoriter, hastaların da daha fazla katılımcı olmaları gerekiyor.