Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

2000’li yılların başında Kuzey Kıbrıs’ta turizm çeşitliliğine rastlanmıyordu. Deniz, kum, güneş ve şans oyunları için yeşil ada cazipti. Merit’in önderliğinde Türkiye’deki bazı acenteler kongrelerini Girne’de yapma konusunda çaba harcamaya başlamışlardı. Bunlardan biri de Prokon Acentesi ve sahibi değerli dostum, büyük koleksiyoner Erdoğan Girav’dı.

Erdoğan Bey’in harita, eski daktilo ve İstanbul kitapları koleksiyonlarının yanı sıra yiyecek ve içecek konusundaki derin bigileri beni çok etkilemişti. Yaptığı kongrelerin öncesinde ve sonrasında hep rakı sohbetlerini, mezeleri konuşur, meyhanelerden bahsederdik.

Haberin Devamı

Baba disiplini üzerine kurulmuş

Yıllar sonra kızım Aylin Arar’ın mücevher tasarladığıı bir müşterisinin tavsiyesiyle Mana’yı keşfettik. İçeri girdiğimde duvarları süsleyen objeler adeta tanıdığım, bildiğim parçalardı. Sahiplerinin kim olduğunu sorduğumda aldığım cevap, yanılmadığımı gösterdi. Mekan, Girav ailesinin bir işletmesiydi. Her şey o babanın titizliği ve disiplini üzerine kurulmuştu.

En hoşuma giden iki unsurdan biri, masaya getirilen ve sırasıyla isimleri söylenen, alışmış olduğumuz klasik kadeh, onun biraz kısa boylusu olan kesme kadeh ve kesme kadehin bir incesi Ata kadehiydi. Diğer enteresan sunumsa masaya oturduğunuzda rakıyla beraber ilk olarak Ata’mızın rakısını içerken vazgeçemediği beyaz leblebi ve ılık halde sunulan rakılı peynir ezmesiydi.

Mana, Galata’da tarihi bir bina olan ve 1800’lü yıllarda inşa edilmiş, son yıllarda ise ödüllü Yüksek Mimar Dr. Sinan Genim’in restorasyon projesiyle hayat bulmuş bir yapı.

Merak ettim, acaba neden Fransız Geçidi yapılmış ve adı bu şekilde anılıyor diye.

Burası, gemiyle Galata’ya mallarını getiren Fransız gemicilerin, Türk tüccarlarla buluşmak ve mallarını teşhir etmek için yapılan geçitmiş.

‘MANA’LI RESTORAN


‘MANA’LI RESTORAN
Başlangıçlara gelince...

İstanbul’daki ekalliyet kültürünün izlerini taşıyan zazaki (süzme yoğurt, salatalık), pastırma turşusu, kaşkarikas (yeşil kabak, kuş üzümü fıstık), tahinli fasulye paça (kuru fasülye, tahin, yoğurt) ve mutabbel (közlenmiş patlıcan, süzme yoğurt, tereyağında kavrulmuş file fıstık) ve ballı patlıcan masayı süslüyor.

Haberin Devamı

Ya sıcaklar nasıl?

İstanbul meyhanelerinin menülerinde görmeye alışmadığımız bazı tatlar karşımızda: Pırasa köfte, sumaklı bıldırcın...

Bunlara ilaveten fıstıklı balık köfte, son günlerin moda tatlarından kağıtta kokoreç mutlaka tadılmalı. Restoranın imza yemeği ise bence beğendili lokum. Hani ‘lokum gibi et’ derler ya, bana yatağıyla onu andırdı.

Bir başka yenilikse 12.00 - 16.00 saatleri arasında Türk Mutfağına yönelmiş olmaları. Mantıdan etli yaprak sarmaya, kadınbudu köfteden yayla kebabına, günün çorbası ve yemeğine birçok seçenek sunuyor.

Bu dört saatlik zaman diliminin haricindeMana’da sıcak ana yemek yok. Sıcak mezeler genelde ortaya getiriliyor ve paylaştırılıyor.

Rakılı kavunlu dondurma, hem sorbe anlamında, hem de tatlı olarak alınabilir. Onun dışında tahinli çıtır kabak tatlısı ve yassı kadayıf da hoş tatlardan.

Haberin Devamı

2013’ün eylül ayından beri eski İstanbul meyhanelerinin sıcaklığını ve nostaljisini yaşatan Mana Restaurant’ın mutfağı Sinan Çetinkaya’ya emanet.

Tavsiyem bir an evvel gidip ziyaret etmeniz... Tabii ki birinci tercihiniz eğer rakıysa... Zira şarap mönüsü aynı oranda zengin değil.