Cadde 'Rüzgârın kızı' nasıl yıkıcı fırtına oldu?

'Rüzgârın kızı' nasıl yıkıcı fırtına oldu?

27.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çankırı'dan kopup gelmiş, ülkesinde 'koşmak isteyen' birçok kızın da umudu olmuş müthiş yetenekli bir atletti Süreyya Ayhan... Ama ilişkisinden regl dönemine her şeyini konuştuk ve de bir efsanenin sona ermesine elbirliğiyle yol verdik...

Rüzgârın kızı nasıl yıkıcı fırtına oldu

Üç çocuklu Ayhan ailesinin kızı, 6 Eylül 1978 doğumlu Süreyya, kendini bildi bileli koşar. Kendisi de lisedeyken atletizmde dereceler almış TEK'ten emekli babası Yaşar Ayhan'dan devralınmış bir sevdadır bu. Annesinin 'pire gibiydi' dediği, çarşıya koşarak giden, dere boyunda antrenman yapan bir deli kızdır.23 Nisan'lar, 19 Mayıs'lar bir başka anlamlıdır Ayhan ailesi için, çünkü Süreyya koşacaktır. Babaannesi Hacer Ayhan demiştir, "Sen çok iyi bir sporcu olacaksın. Ben belki göremem ama dualarım seninle" diye... İlk ödülü de babaannesinin taktığı Reşat altınıdır zaten... Gururumuzken 'utancımız' olan Süreyya Ayhan'la ilgili çıkan yazıların çoğunda bir "Bu kez tamam inşallah" tonu yok mu? Biliyorduk böyle olacağını, nihayet Süreyya Ayhan 'efsanesi' sona erdi... Böyle bir efsane olduysa tabii... Ama Çankırı'nın Korgun ilçesinden olimpiyatlara, madalyalara, dünya çapında bir şöhrete uzanan inanılmaz bir azim öyküsüydü onunki, bu kesin. 1993'te Çankırı'da spor eğitim merkezi açılır ve Süreyya Ayhan beden eğitimi öğretmeni Abdülkadir Ersunan'ın desteğiyle seçmelere katılır. Dördüncü olur, seçmelere yetişemeyen anne babası geldiklerinde iki gözü iki çeşme ağlarken bulurlar onu. Ama neticede kabul edilir, hayatını değiştirecek merkeze. Hocası Yücel Kop tarafından daha elemelerde 'keşfedilir'. Bir dönem Ağrı Gençlik ve Spor İl Müdürü Mehmet Yıldırım'ın makam şoförü olan eski kayakçı Kop, Çankırı'ya tayin olduktan sonra atletizme olan ilgisini antrenörlüğe çevirmiştir. İkilinin yolları bir daha hiç ayrılmaz. Ayhan'ın keşfedilişi Ortaokuldan sonra Ankara'da Yahya Kemal Lisesi'ne devam eder Süreyya Ayhan. Ardından Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü... Bu sırada Yücel Kop, Gaziantep'e tayin olmuştur ve genç sporcuya da yollar görünür. Haftanın hemen her günü idman için Gaziantep'e gider, gelir. Aralarındaki hoca - öğrenci ilişkisi de renk değiştirmeye başlar. Süreyya Ayhan, para sıkıntısı çektiği bu dönemde en büyük desteği Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan'dan görür. 1997'de Süreyya, Belediye'de işe başlar ve kulübün lisanslı sporcusu olur. O da daha sonra gelen bütün teklifleri geri çevirip Gaziantep Spor Kulübü'ne bağlı olarak öder vefa borcunu. Bir başka destekçisi daha vardır o dönemde ve sonrasında da: Süreyya Ayhan'dan "Kızım" diye söz eden, Golden Leage'e katılabilsin diye ona maddi destekte bulunan, yazılarında onu canla başla savunan Deniz Gökçe. Belki bir tek o dönem onu savunmadığı - savunamadığı için Süreyya Ayhan'ın ilk doping 'skandalından' beri arayıp sormadığı, son olanlardan sonra geçen hafta "Dünyam yıkıldı" diye yazan Deniz Gökçe... Ama önce parlak günler... 2000 yılında Sydney'de düzenlenen Olimpiyatlar'da yarı final koşan küçük Çankırılı kız bir anda damgasını vurur Türkiye gündemine. 2001'de Dünya Atletizm Şampiyonası'nda 1.500 metre finali koşar, 11 Ağustos 2002'de ise Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda Romanyalı Gabriela Szabo'yu geçip Avrupa rekoru kırarak şampiyon olur. Türkiye'de asla 'kadın işi' sayılmayan bir alanda peş peşe başarılara imza atan kız, yere göğe konamaz... 'Rüzgârın kızı'dır o, 'laik Türk kadınının simgesi'dir... Daha neler neler bekliyoruzdur ondan... 'Kızım' sen ne yaptın? Ama önce 'yüzümüzü yere eğecek' bir haber gelir Süreyya Ayhan cephesinden. Meğer antrenörü, evli ve çocuklu Yücel Kop, aynı zamanda sevgilisidir genç kızın. İlişkinin başlangıç tarihi araştırılır, babası gelir idmanı basar, hatta Meclis gündemine bile getirilir bu ilişki... Bütün bunlar olup biterken sanki çelik sinirli bir kadın çıkmıştır Süreyya Ayhan'ın içinden, soğukkanlılıkla, biraz da efsunlanmış gibi olan biteni izler... 2003, Paris'teki Dünya Atletizm Şampiyonası'ndan birincilikle dönmesinin beklendiği yıldır. Altın madalyamızın yeri hazırdır, ona alıp gelmek düşmektedir. Ancak genç kız gümüş madalyayla döner şampiyonadan. Medyamız "Birincilik kaçtı" diye üzülen ve "İkincilik iyi bir derecedir" diye sevinen iki kampa bölünür. Ama bununla da bitmez tantana, bir de Ayhan yarışta 'regl olduğunu' açıklamasın mı? Bu kez 'erteleyici' ilaç alsa mıydı tartışmaları başlar. Şurası kesin ki, 'gizli kapaklı' yaşanması uygun görülen bir konu olan 'adet kanaması' asla bu kadar uluorta konuşulabilir olmamıştır ülkemizde. Meclis'te bile tartışıldı Tökezlediği an! Bu arada 14 Şubat 2004'te Ayhan ile artık boşanmış Kop nikah masasına otururlar, namusumuz temizlenir, milletçe rahat bir nefes alırız. 2004'te, bu kez Atina Olimpiyatları'nda altın madalya ümidimizdir Süreyya Ayhan. Ancak oyunlara kısa bir süre kala sakatlandığı açıklanır. Ve kısa süre içinde bir 'doping skandalı' kopar. Süreyya Ayhan'ın kendi yerine başka birinin idrar örneğini verdiği iddiasını, ikinci kontrolde numune vermeyi reddetmeleri izler. Artık kocası olan hocası Kop, "İçeriye erkek yetkili girmeye kalkıştı" gibi açıklamalar yapar. Neticede Süreyya Ayhan'ın doping kontrol sürecini ihlal ettiği için 2 yıl yarışlardan men edilmesiyle noktalanır bu 'muamma'. Rüya kâbusa dönmeye başlamıştır artık. 2006'da ceza dolar ama Kop çifti "Hazır değiliz" diyerek Avrupa Şampiyonası'na, "Sakatlandık" diyerek Dünya Şampiyonası'na katılmaz. Hedefleri 2008 Pekin Olimpiyatları'dır ve 4 yıldır koşmamıştır Süreyya. Derken ABD'deki kamptan 'kara haber' gelir işte. Doping kontrolü ve numunede bulunan çağdışı bir 'kas geliştiren' madde. Artık spor hayatının sona erdiğine kesin gözüyle bakabiliriz. Antrenör - kocasının yetersizliğinden dem vurulduğunda, onu bütün dünyadan koparıp yalnız 'kendine isteyen' tavrı eleştirildiğinde "Yücel Kop olmasa ben de olmazdım" dedi durdu yıllarca. Şimdi gene "Bu bir komplo" diyor Yücel Kop. Ama nafile. Giden, Çankırı'dan kopup gelmiş, ülkesinde 'koşmak isteyen' birçok kızın da umudu olmuş müthiş yetenekli bir atletin geleceği oldu. Gerçi zaten bu başarı baştan beri çok da 'içimize sinmemişti' değil mi? Ayağının tökezleyeceği anı beklemiştik, işte geldi...