Cadde Seyirciyi şaşırtmak iyidir

Seyirciyi şaşırtmak iyidir

05.08.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

Çekimleri süren “Gökten Üç Elma Düştü” adlı filmde bir fahişeyi canlandıran Bennu Yıldırımlar,“Çekincelerle oyunculuğun ilerleyeceğine inanmıyorum. Seyirciyi şaşırtmak benim için iyi bir şey” diyor

Seyirciyi şaşırtmak iyidir

Saat gece yarısını geçiyor. İnönü Stadı’nın önü. “Gökten Üç Elma Düştü”nün setindeyim. Bir taksinin içinde kavga sahneleri çekiliyor. Taksinin içine bakıyorum; mor-kızıl saçlı bir Bennu Yıldırımlar ve Kürşat Alnıaçık bağırışıyorlar. Yıldırımlar ile bu sahnenin sonunda tanışıyorum. Biraz sohbet ediyoruz, bir - iki gün sonra  Gezi Pastanesi’nde buluşmak için sözleşiyoruz.
Geç kalmamış olmama rağmen, gittiğimde Bennu Yıldırımlar’ı gelmiş, çayını söylemiş buluyorum. Karşısında kızı Ada, boyama kalemlerini, İngilizce ders kitaplarını yaymış bir şeyler çiziyor. Önce çok yüz vermiyor. “Yaz günü ders yapmak sıkıcı değil mi?” diye soruyorum, “Hayır” diyor, boyamaya devam ediyor.  Sonra açılacak, bize National Geographic’ten resimler gösterecek, resimaltlarını okuyacak, annesiyle benim fotoğraflarımı çekecek.
Sohbet önce saç renginden başlıyor. “Çok zor bir renk. Ağustos sonuna kadar böyleyim, akmasın diye az yıkıyorum” diyor Yıldırımlar.
Gitmeden önce internette biraz Bennu Yıldırımlar araştırması yapmıştım. Hakkında bir tek kötü kelime yok. Herkes ne kadar hanımefendi, ne kadar kibar olduğunu ve ne kadar harika bir oyuncu olduğunu yazmış. Harika oyunculuk kısmı su götürmez ama tanışınca anladım ki gerisi de doğru...

Haberin Devamı

“Gökten Üç Elma Düştü”de bir fahişeyi canlandırdığınızı artık herkes biliyor. Rolünüzü biraz sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz?
Oynadığım kadın, Nilgün, lüks bir fahişe. Genelevde çalışmıyor, parayı önden alıp bankaya yatırıyor. Üniversite mezunu. Mezun olduğu bölümle ilgili bir iş bulamamış, herkes ondan farklı şekilde yararlanmış. O da bunu kendi hayatının devamı olarak kullanmış. Ama birkaç sene daha çalışıp bu işi bırakmayı planlıyor.
Dışardan renkli görülecek bir tipleme değil. Tiplemeyle karakter zaten hep birbirine karıştırılır. Bu fimdeki bir karakter. Acıları, mutlu yanları, nedenleri, niçinleri ile bir karakter. Zaten Raşit Çelikezer’in yazdığı bu fahişe rolünü derinlikli bir karakter olduğu için kabul ettim. 

Özellikle yurtdışında roller için ön çalışmalar yapılıyor. Mafya üyesini canlandıracak oyuncu bir süre yeraltında takılıyor, basketbolcuyu canlandıracaksa gerçek oyuncularla kampa giriyor vs. Sizin böyle bir çalışmanız oldu mu yoksa kafanızdaki fahişe imajı sizin için yeterli oldu mu?
Türk sinemasında böyle ön çalışmalar olamıyor biliyorsunuz. Her şey kısıtlı zamanda yapılmaya çalışılıyor. Okuma provaları oluyor. Senaryo sağlam gelince, tanıdığınız insanlarla birlikte oynayacağınızı bilince, yönetmene güvenince “Tamam” diyorsunuz. Öyle günlerce aylarca süren ön çalışmalar Türk sinemasında yok ne yazık ki. 

‘İlk fahişe rolüm değil’

Bir fahişeyi canlandırmanız epey yazıldı, çizildi. Filmin ne olduğundan önce sizin fahişeyi oynadığınızı okuduk. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Genelde anlatılan klişe konuşmalar vardır; 

“Ne oynamak istiyorsun?”
“Bir fahişeyi oynamak istiyorum” Bu tip roller bir deneyim olarak görülür, doğrudur.
Oyunculuk geçmişime baktığımızda 1998’de “Eski Fotoğraflar”’da fahişe olmasa da yine bu çevrenin içinde olan bir konsomatrisi oynadım. Son iki senedir de Sartre’ın “Sevgili Yosma”sını oynuyorum. O da bir fahişe. Yani fahişelik daha önce karşılaştığım bir roldü. Beni sadece “Yaprak Dökümü”ndeki Fikret olarak tanıyanlara epey değişik geldi sadece.

Sizi Fikret olarak tanıyanlar epey büyük bir kitle. Onların karşısına neredeyse tam tersi bir rolle çıkma konusunda hiç çekince yaşadınız mı?
Çekincelerle oyunculuğun ilerleyeceğine inanmıyorum. Seyirciyi şaşırtmak benim için iyi bir şey. Bir şeylere çabaladığımın görülmesi açısından da iyi. Ama bazı seyirci türü var ki, sizi bir karakterle bütünleştirir ve hep öyle görmek ister. Onlar için zor tabii. Ben de bu rolün altından kalkıp kalkamadığımı montaj sonrası filmi seyredince herkesle birlikte göreceğim.

Oyunculuğun en zor yanı nedir?
Meslek olarak hiçbir zor yanı yok diyebilirim. Ama sokakta dolaşırken sizden oynadığınız karakter tepkileri bekleniyor. Bizim toplumumuzun kafasında sizin de oynadığınız karakterde olduğunuz imajı yerleşik. Bunu silemiyoruz.
Sokakta rastladıklarında, sizin de normal bir insan olarak o saatlerde keyifsiz bir şeyler yaşamış olabileceğiniz hiç düşünülmüyor. Tabii duruyorum, resim çektiriyorum ama o gün gülmek içimden gelmiyorsa anlayışla karşılanmalı. Gülmediğim zaman beni yerle bir edebiliyorlar. Üstelik ben fazlasıyla emek veriyorum böyle işlere. Abartılı bile denebilir. Gelen bütün e-mailleri yanıtlıyorum. İsteyen herkesi oyuna davet ediyorum. Bilet olmayınca bile yardım ediyorum. Nasılsa birinin öksürüğü tutmuştur, o gün gelmeyecektir. Hemen onun yerine birini alıyorum.

Ne kadar güzel bir şey yapıyorsunuz...
Ama yüzüncü fotoğrafı çektirirken gülmeyince hemen kötü oluyorsunuz... Gülmek içimden gelmiyorsa gülemiyorum. Gerçek hayatımda oyunculuk yapamıyorum. 

Ada’nın müzikle ilgili olması beni sevindiriyor

Eşiniz de oyuncu. (Bülent Emin Yarar) Nasıl bir şey karı-koca oyuncu olmak?
Hiç kötü bir şey değil. Öncelikle bunu söyleyeyim. Bir de anlaşan iki oyuncuysanız ki biz öyleyiz, çok da iyi. Birbirimizi izlediğimizde söyleyeceklerimiz oluyor. 

Nasıl bir sinema seyircisisiniz?
Üniversite döneminde film festivallerinde günde üç film seyrettiğimiz günler oluyordu. Sonra hayatın getirdikleriyle bu çok azaldı. Şimdi de teknoloji evde film seyretme şartlarını geliştirdi. Bir sürü DVD alıyorum ama evde birikiyor, vakit olmuyor.
Hem sinemayı, hem tiyatroyu hiç yarıda bırakmayan bir insan olarak son iki senedir iyi bir seyirci olduğumu söylemem. Türk filmlerini izlemeye gayret diyorum yine de. 

Peki bu ailede büyüyen Ada’nın oyunculuğa karşı tutumu nedir?
Bennu Yıldırımlar Ada’ya dönüyor ve soruyor:  “Ada nedir oyunculuğa karşı tutumun?” 
Ada cevap veriyor: “Bayağı bir iyiyim!” 

Neler yapıyorsun, nerede oynuyorsun Ada?
İş Sanat’ta oynuyorum. “İlyada” oynadık. 
(Sözü tekrar Bennu Yıldırımlar alıyor.) “İlyada”yı Yaprak Sandalcı besteledi. Daha çok müzik üzerine işler yapıyorlar. Müzikle ilgili olması beni sevindiriyor. Biz yapamadık o yapsın!
Bir önceki işleri de Mussorgsky’nin “Bir Sergiden Tablolar”ıydı. Onu da Yaprak Sandalcı besteledi. Işıl Kasapoğlu yönetti. Ben Işıl Kasapoğlu’yla çalışamadım daha ama Ada çalıştı!