Cadde SIFIRDAN GELiP ZiRVEYE ÇIKANLAR

SIFIRDAN GELiP ZiRVEYE ÇIKANLAR

21.02.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Başarı, pek çok insanı peşinden koşturuyor. Peki nedir başarı? İnsanın içindeki güçlere mi, dışındaki şartlara mı bağlıdır? Neden aynı ailenin iki çocuğundan biri ‘başarılı’, diğeri ‘başarısız’ olur?

SIFIRDAN GELiP ZiRVEYE ÇIKANLAR

Başarı, bazen hayal ettiğini hayatında görmektir. Bazen sıfırdan zirveye çıkmak. Bazen bir işi en iyi yapanlardan biri olabilmek; bazen dün yaptığın işi bugün daha iyi yapabilmektir. Başarı, içimizde tasarlayıp, dışımızda gerçekleştirdiğimiz bir şey midir, yoksa dışımızda hazırlanıp, içimize konulan bir şey mi? Yapı Kredi Bankası’nın kurucusu Kazım Taşkent, “İnsan yürürken izler bulmalı, geçerken kendisi de izler bırakmalı” demişti. Başarı konusunda iz sürenlerin bakması gereken ilk yer, başarı öyküleridir. Zirvede gördüğünüz insanların önemli bir kısmı sıfırdan gelmiştir. Onlar da önemsenmediler, maddi imkana sahip değildiler ve ilk denemelerinde genellikle başarısız oldular. Onları farklı kılan şey, olaylar karşısındaki tavırlarıydı. Yılmak, söylenmek, suçlamak yerine hayallerinden aldıkları enerjiyle başarıya yürüdüler. Bize de bu hikayelerden çıkarılacak dersler kaldı.
Mümin Sekman


David Beckham
Ambalajın yaldızlı olsun!
Ye kişisel markam ye!

Sadece futbol dünyasının değil, magazin dünyasının da en parlak yıldızlarından biri. 2 Mayıs 1975’te Londra’da dünyaya geldi. Babası mutfak tesisatçısı, annesi kuafördü. Manchester United takımını tutan babası, onu daha çocukken maça götürmeye başladı. Okulda ‘büyüyünce ne olacağını’ soran öğretmenlerine hep ‘futbolcu’ olacağını söyledi. Ne istediğini erken yaşta keşfetmenin gücüyle, öne geçti. Öğretmenlerinin muhalefetine rağmen, 17 yaşında Manchester United takımına girmeyi başardı. 2004’te dünyanın en yüksek ücretli futbolcusu seçilen Beckham’ın, bundan daha ilginç özelliği ‘kişisel marka geliri’nin futbolculuk kazancını geçmesiydi. Beckham, kişisel marka olma konusunda güçlü bir örnek ve popüler kültür ikonu. Bir araştırmaya göre, ilköğretimde okuyan İngiliz çocuklar, Hz. İsa’nın resminden daha çok onun fotoğrafını tanıyor!
Onun başarısından çıkan ders, yaptığımız işi ‘satmanın’, işimizin ayrılamaz bir parçası olduğu!


Yaşar Kemal:
Yerel öze evrensel ambalaj!

Ortaokulu bitiremedi ama kitapları 29 dile çevrildi!
Kemal Sadık Gökçeli, 1922’de Adana’nın bir köyünde dünyaya geldi. Van’dan Adana’ya göç eden Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi’nin oğluydu. Küçük yaşlarda hastalık yüzünden sağ gözünü kaybetti. Beş yaşındayken, babasının kan davası yüzünden vurulmasına şahit oldu. Ortaokuldayken bir yandan da çırçır fabrikasında işçilik yaptı. Ancak yoksulluk yüzünden ortaokulu son sınıfta terk etti. Kütüphane memurluğu, ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. Ortaokulda yazıyla tanışmış olması hayatının yönünü değiştirdi. Siyasi suçlardan iki kere cezaevine girdi. 30 yaşında gazeteciliğe başlarken, yeni bir isim seçti kendine: Yaşar Kemal. Cumhuriyet Gazetesi’ndeyken, Türk edebiyatının klasikleri arasına giren İnce Memed romanını tefrika olarak yayınladı. Yazarlığı, öne geçince bir süre sonra gazeteciliği bıraktı. Ortaokulu bile bitiremese de, eserleri onlarca dile çevrildi. Onun hikayesinden çıkan ders; yerel ve otantik değerleri, evrensel bir dilde sunmanın başarıya ulaştırdığıdır.

SEZEN?AKSU:
Elini insanların kalbine uzat!
İlk kırbeşliği sadece 50 adet sattı!

Denizli’nin Sarayköy ilçesinde, öğretmen bir anne-babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Lisedeyken Hafta Sonu dergisinin düzenlediği ses yarışmasına katıldı. Nilüfer’in birinci olduğu yarışmada, 6’ıncı olabildi. Bu ‘Minik Serçe’nin kanatlarının ilk kırılışıydı. Ziraat fakültesine başladı, bir yıl sonra ayrıldı. 19 yaşında evlendi ve plak yapma hayallerinin peşinden İstanbul’a geldi. ‘Haydi Şansım’ adlı ilk albümü sadece 50 kopya sattı! Hayal kırıklıkları, hayat kırıklığına dönüşmedi. Her şeye rağmen, ‘avaz avaz şarkı söylemeye’ devam etti. İşine kalbini koydu, ekol ve okul oldu. Öyküsünden çıkan başarı dersi şu: İnsanların elini değil kalbini tut. Bu daha kalıcı bir anlaşma modelidir.

OBAMA:
“Yes we can!”
‘Yapabiliriz’ dedi ve yaptı!

Kenyalı Müslüman bir baba ile Kansaslı Amerikan bir annenin oğlu. 4 Ağustos 1961’de, Hawaii’da dünyaya geldi. İki yaşındayken anne ve babası boşandı. Melez olduğu için okulda hem siyahlar hem beyazlar tarafından dışlandı. Üniversiteye annesinin zoruyla girdi. İlk yıllarda alkol ve uyuşturucuya dadandı. Yokluklar içinde okudu. Mezun olduktan sonra iyi para kazanacağı bir iş bulmak yerine toplum örgütleyicisi olmayı kafasına koydu. Ancak hiçbir STK, ona iş vermedi. Farklı sektörlerde çalıştıktan sonra üniversitede hukuk dersleri verdi. ABD Temsilciler Meclisi’ne ikinci denemesinde girebildi. ABD Başkanlığı için ön adaylığını açıkladığında hem siyah hem de tecrübesiz olduğu için kimse ona şans tanımadı. “Evet! Yapabiliriz” sloganıyla yola çıkan Obama, adım adım ilerleyip, ABD’nin ilk siyahi başkanı oldu. Obama’nın öyküsünden çıkan başarı dersi şu: İnsanlardan istediklerini almak istiyorsan, onların istekleriyle kendi isteklerini iç içe geçir.


Oprah Winfrey:
Her şey senİnle başlar! İnsanın gücü içinden gelir!

O şanssız doğanlardandı: hem zenci, hem kadın, hem yoksuldu.
Hizmetçi bir anne ve madenci bir babanın çocuğuydu. Evli olmayan anne ve babası, o doğduktan sonra ayrıldı. Kırsal kesime yerleşen annesinin yanında yoksulluk içinde büyüdü. Kuzeni, amcası ve bir aile dostunun tecavüzüne uğradı. Yaşadığı sorunlar yüzünden birkaç kez evden kaçınca annesi onu babasının yanına gönderdi. Burslu olarak üniversitede okurken bir yandan da yerel radyo kanallarında çalışmaya başladı. ‘Beyaz erkeklerin egemen olduğu bir alanda, cüsseli bir siyahi kadın’ olan Oprah’a, kimse şans tanımıyordu. Fakat o buzkıran gemisi gibi ilerledi. Onlarca önyargıyı kırdı. Kendini ispat etmesi 10 yılını aldı. Yerel bir kanalda haber sunuculuğuyla başladı. Adım adım yükseldi. Yıllar sonra ülke çapında yayınlanan ‘The Oprah Winfrey Show’u sunmaya başladı. Büyük ses getiren program sayesinde pek çok ödül kazandı, ilk dolar milyarderi zenci kadın oldu. O kazana kaybede ilerledi. Onun başarısından çıkacak ders şu: İnsanın gücü içinden gelir. Her kazandığında bir şeyler kaybedersin, her kaybettiğinde bir şey kazanırsın. Ülkün yükselmek, ileri gitmek olsun.