“MEVZU BAHARAT DEĞiL YEMEĞiN KENDiSi”

Biraz gecikmeyle olsa da beklenen Mor ve Ötesi albümü ‘Güneşi Beklerken’, sonunda raflarda yerini aldı. Grup, bu vesileyle rock müzik yapanların daha cesur olması gerektiğini söylüyor. Örnekleri de şu: “Yeni grupların çoğu için ‘Klibi güzel çekilmiş, tek şarkıda kalmış’ diyebiliriz. Mevzu baharata abanmak değil. Yemeğin kendisi var mı?”


Albümün çıkışı neden gecikti?

Kapakla ilgili takıldık biraz. Videoyu da hesapladığımızdan 3 hafta geç çektik. Bu iki süreç birbirine karıştı. O nedenle albümün çıkışını ertelemek zorunda kaldık. Madem bu kadar özendik, bekledik; acele etmeyelim dedik. İçimize sinene kadar çıkarmadık.
n Albümdeki 12 şarkının 7’sinde Burak’ın, 5’inde Harun’un imzası var gibi yansıdı. Ama bildiğim kadarıyla tüm şarkıları birlikte yapıyorsunuz...
Her zaman böyle olmuştur. Şarkıların sahibi Mor ve Ötesi’dir. Ama bazı şarkılara aramızdan biri daha fazla emek verir. Sonra bir araya gelir şarkıyı oluştururuz. Noktayı hep birlikte koyduğumuz için; şarkılar yapı olarak farklı özellikler taşısa da sonunda bir grup şarkısı olurlar.

“Bizim yaptığımız Don Kişot’luktu”

Uzun zamandır Tarkan Gözübüyük’le çalışıyordunuz. Bu albümde Serdar Ateşer’le çalıştınız. Neydi bu kararın altındaki sebep?

Tarkan’la 10 yıl geçirdik. Bize inanılmaz şeyler katan bir yol arkadaşlığıydı. Ancak bu yıl Tarkan, Pentagram albümüne yoğunlaştı. Öte yandan bizim için de farklı sularda yüzmenin zamanı gelmişti.

Haberin Devamı

Serdar Ateşer’le buluşmanız nasıl oldu?

Serdar Ateşer, kendisiyle tanışmadan önce de bizim için farklı bir yerde duruyordu. Bizim onu sevdiğimiz ve hayranı olduğumuz gibi o da bizi severmiş. Çalışırken bizi bazı konularda zorladı; bazı şeyleri tekrar denemeye teşvik etti. Ayvalık’ta Serdar’ın stüdyosunda geçirdiğimiz bir dönem var ki çok değişik bir deneyimdi. O stüdyoda çocuk bahçesindeymiş gibi mutluyduk.

‘Dünya Yalan Söylüyor’un büyük başarısından sonra herkesin satışla ilgili beklentileri yükselmişti...

Sen de takdir edersin ki biz 2006’nın sonunda bu ülkenin müzik tarihinde görülmüş en büyük Don Kişot’luklardan birine imza attık ve Rakun Müzik’i kurduk. Rakun’u kurmak artık bir zorunluluk haline gelmişti. Kolay bir süreç değildi. Arada; ulaşabileceği halde kitlesine ulaşmamış işler varsa bunun sebebi bu da olabilir.

Haberin Devamı

Bu albümde Rakun’un Doğan Müzik’le bir ortaklığa girmesinin sebebi bu diyebilir miyiz peki?

Bu albümün maddi, manevi yükünü DMC’yle taşıyoruz. Bu şekilde albümün ulaşması gereken yerlere ulaşıp ulaşmadığıyla ilgili daha az kaygı duyacağız. Böyle bir işbirliğinin zamanı geldiğini düşündük.

“Bir Derdim Var’ın nakaratı bile yoktur”

Sizi ‘Bir Derdim Var’la, ‘Cambaz’la tanıyıp oraya takılıp kalan bir kitle var. Bu ikisi sizin de bilinçaltınızda bir çıta mı?

‘Bir Derdim Var’; örneğin, standart olarak baktığında nakaratı olmayan, döngüsel bir şarkı. Bizim dikkatimizi çok da çekmemişti yaptığımızda; enteresan şeyler bunlar. O albümden sonraki sekiz yılı çok kuvvetli bir müzik şirketiyle geçirmiş olsaydık “‘Bir Derdim Var’dan sonra ne oldu yahu?” diyen o insanlar ‘Küçük Sevgilim’, ‘Ayıp Olmaz mı’, ‘Araf’, ‘Deli’ gibi şarkılarla da daha doğru bir ilişki kurabilirdi.

Haberin Devamı

Kuramadılar mı?

Bunu anlamak için tüm konserlere gelmen lazım. Şarkılarla konser izleyicisinin ilişkisini gözlemlemen lazım. Çekirdek çitleyerek konser izleyen kitlenin bile bizim ‘Bir Derdim Var’ çıtasının altında kalmadığımızı anladığını düşünüyoruz...

Soğan çorbasına urfa biberi

Kendinizi müzikal anlamda 60’lardan 70’lerden kopuk mu görüyorsunuz?

2000’lerle birlikte bizler de Cem Karaca, Erkin Koray ne yapmış farklı vesilelerle dinledik. Türkiye için de böyle oldu diyoruz. Uyuyan canavarı uyandıran en erken örneklerden biri Haluk Levent’tir. İyi ya da kötü anlamda ‘canavar’ demiyoruz. Ama o canavar geri döndü. Tabii ki bu ülkede Liverpoollu işçi çocuklarının yaptığı gibi bir rock yapılmasını beklemiyoruz. Sadece, “Başa döndük” diyoruz.

Sizlerin açtığı yoldan yürüyenlerin yaptıkları en büyük hata ne oldu?

Bir soğan çorbası düşünelim, ona Urfa biberi ekleyelim. Yemek güzel de olsa çorbadan değil de biberden yola çıkarsan ortaya söz ettiğimiz örnekler çıkıyor işte. Şebnem Ferah ve Kargo; Teoman ve Athena ve en son da Duman ve biz, çok kısa aralarla üç popülerleşme eşiğini simgeliyoruz. Ondan sonra gelen grupların birçoğu için “Klibi çok güzel çekilmiş, tek şarkıda kalmış ve bu saydığımız isimlerden birini örnek almış gruplar” diyebiliriz. Mevzu baharata abanmak değil. Yemeğin kendisi var mı?

“MÜZİSYENLER DAHA CESUR OLMALI”

Bir dönem Türkçe rock’ın patlamasından söz ediyorduk; daha sonra iş elektro gitarla arabesk söylemeye kadar vardı diyebilir miyiz?

“80’lerle birlikte; 60’larla, 70’lerle olan bağımız kesildi; 80’ler sonu itibarıyla gelişmeye başladı, 2000’lerde de patladı” desek de bu ülkede rock hâlâ kendini arıyor. Seyircisiyle buluşmaya, kendi
diliyle ilişkisini kurmaya çalışıyor. Türkiye’nin müzik dinleme refleksleri doğrultusunda rock müzisyenleri kendi yanıtını veriyor. Herkesin yanıtı da farklı oluyor. Biz müzisyenlerden daha renkli, daha cesur seçimler bekliyoruz. Yapımcıların zaten müzik falan umurunda değil.

Siz ideallerimizden geri adım atmadık ve direndik diyor musunuz?

Bizim ve bizim gibilerin göze aldıklarını alan grup sayısı artsa, bu ülkenin çok daha güzel bir müzik hayatı olurdu. Hepimiz bıktık aynı teraneyi dinlemekten, orta yolcu tavırlardan. 12 Eylül öncesinde de rock vardı diyoruz ama Anadolu rock dediğimiz akımın o dönemki adı Anadolu poptur. 80’lerle birlikte o kulvar zayıflayınca Bulutsuzluk Özlemi, Kesmeşeker daha sonra Kumdan Kaleler ve biz çıktık. Biz işin Anadolu kısmıyla ilgilenmeyen bir kulvarda ilerlemeye gayret etmişiz.