Cadde “Türkiye’nin planlanmış bir kültür politikası yok”

“Türkiye’nin planlanmış bir kültür politikası yok”

12.11.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Bugün Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ‘21’inci Yüzyılda Yaratıcı Şehirler ve Endüstriler’ başlıklı bir sempozyum düzenlenecek. Sempozyuma ön ayak olan isim, Manchester Üniversitesi kültür ekonomisi uzmanı İsmail Ertürk. Ertürk, İstanbul’un kültür potansiyelini ekonomiye dönüştürebileceğini düşünüyor

“Türkiye’nin planlanmış bir kültür politikası yok”

Yaratıcı şehir ne demek?
Bu tanım, şehirlerin ekonomik, kültürel ve sosyal canlılığını temsil ediyor. Avrupa’da şehirlerin sanayi sonrası kendilerini yeniden tanımlamaları, istihdam ve ekonomik canlılık yaratmak için buldukları genel bir şemsiye. Sanayinin azaldığı ekonomik ekolojide hizmet sektörü, kültür faaliyetleri ağırlık kazanıyor. Şehirler arası rekabette yaratıcı şehir olmak önem kazanıyor.

Yaratıcı şehir, Avrupa Kültür Başkenti gibi bir otoritenin verdiği bir unvan mı?
Bu önce sivil bir tanımlamaydı. Ama son beş yıldır UNESCO yaratıcı şehirler ağı kurdu. Berlin, ‘tasarım yaratıcı şehri’ unvanını aldı mesela. Bu unvan daima kalıyor o şehirle, bir yılla sınırlı değil.

İstanbul’un hangi alanda odaklanacağını düşünüyorsunuz?
Bu da sempozyumda konuşulacak konulardan biri. Ama adınız bir alanda yaratıcı şehir olarak geçiyor diye diğer alanları ihmal edemezsiniz.

UNESCO neden böyle bir ağ kurma ihtiyacı duydu?
UNESCO, Birleşmiş Milletler içinde kültürden sorumlu bir birim. Kültürün giderek endüstrileşmesi sonrasında UNESCO kendi denetimindeki bir alanın ekonomik amaçlı kullanılmasına tepki göstermek istedi. Otoritesinin sarsıldığını düşündü. Kültür artık sadece kültürel faaliyetler değil; bunun ekonomik yanı, şehrin canlandırılması yanı da var. Yeni müzeler açılıyor, bienaller düzenleniyor... Yaratıcı şehirler ağı, UNESCO’nun bir anlamda kendini yenilemesinin bir parçası. Aksi takdirde dinozorlaşabilirdi.

İstanbul yaratıcı şehir unvanı almak için ne yapacak?
Bizim ilk amacımız unvan değil, bir merkez kurup İstanbul’da bir ‘think tank’ oluşturmak. Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği için geçtiğimiz ağustosta ‘Kültür ve Yaratıcı Endüstriler Politikası’ başlığında bir rapor hazırladı. Tek tek baktığımızda AB dışında ülkelerin de politikaları var. Mesela İngiltere ya da Hollanda bu konuda önde. Anadolu Kültür’ün Tütün Deposu’ndaki ortakları arasında Hollanda merkezli kurumlar görüyorsunuz. Bunlar gelişigüzel işler değil.

Sizce Türkiye’nin üzerinde düşünülmüş bir kültür politikası var mı?
Yok. Kentsel-bölgesel dönüşüm projeleri var ki bunların içinde çok net olarak kültürün de olması gerekiyor, ama maalesef görünmüyor.

Kentsel dönüşüm projesi Tophane’de kısa devre yaptı. Galeri açılışları taşla sopayla basıldı. Oradaki zayıf halka nedir sizce?
Orada kültür politikasıyla sosyal politikanın birlikte düşünülmesi gerekir. Dünyada örnekleri var. New York’a baktığınızda Soho sanatçıların ucuz olduğu için yaşadıkları bir yerdi, ilgi çekti, gentrification (mutenalaştırma) başladı. Yerel yönetime burada büyük görev düşüyor. Şehir içindeki bu tür gelişmeleri önceden tahmin edip, sorun çıkmadan önce oranın halkı ve sanatçılarla iletişim kurmaları gerekirdi.


“İstanbul, 2010’da pasif kaldı”
Kurmak istediğiniz Yaratıcı Şehir Merkezi’nin görev tanımı ne olacak?
Avrupa Kültür Başkenti olmak her şehre bir sorumluluk getiriyor. 2010’dan sonra geriye ne kalacak? Miras kurum ne olacak? Bu merkez, 2010 bittikten sonra sürdürülecek bir kurum. UNTAD’ın yaratıcı ekonomi adı altında bir bölümü var, değişik ülkelerdeki merkezleri destekliyorlar. İatanbul’u da bu ağın içine sokmayı planlıyoruz. Uluslararası camiayı İstanbul’da bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Önemli toplantılar burada olsun, akademisyenler burada toplansınlar, İstanbul bir buluşma noktası olsun.

2010’un sonuna geldik. AKB projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2010 içinde daha önce hiç kimsenin yapmadığı, dünya çapında ses getiren, daha yaratıcı birkaç işin olması gerekirdi. Daha iyi değerlendirilebilirdi. İstanbul, 2010’da pasif kaldı.