Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Galiba şarap dünyası da futbol dünyası gibi.  Ne anlamda mı?     Umulmadık taş baş yarıyor.  Güvendiğin dağlara kar yağıyor.  Hiç beklemediğin oyuncu takımı kurtarıyor.  Milyarlık transferin sahada gezinirken, ya da sakatım ayağına tatil yaparken, genç takımdan gelen oyuncun sahada vals yapıyor.
Futbol sahasında tango yapılırsa bazen insanın damağında da Beethoven senfonisi çalınır tabii.
İşte son günlerde içtiğim bazı şaraplar ve çok sesli beste yazarları:
Fransa’nın Loire bölgesinden Andre ve Isabelle Breton yerel Cabernet Franc üzümünden öyle bir Bourgeuil çıkarmışlar ki değme Bordeaux (Bordo) şarabını suya götürür susuz getirir.  Damakta kalıcı,  bitimi baharatlı, lezzeti çok boyutlu bir kırmızı şarap.
Gene Loire Anjou bölgesinden Agnes ve Rene Mosse çifti çok kişinin burun kıvırdığı ve daha çok tatlı şarapları meşhur Chenin Blanc üzümünden La Rouchefer Mosse diye bir sek beyaz yapmışlar.  Kadifemsi dokusu genzinizi okşuyor,  hafif  25 senelik balsamik sirkesi aroması başınızı döndürüyor,  bitimdeki insanı şaşkına çeviren mineral derinlik de  insanın damağının taze kalmasını garantiliyor.
Syrah ya da Shiraz üzümünün baharatlı ve hem dolgun hem yoğun lezzetini sevenlerden misiniz?
Ama aşırı olgun, neredeyse pekmez gibi ve tek boyutlu lezzete karşı mısınız?
Benim içtiğim şarap şahsiyetli olsun,  öyle cilalı tahta koklar, sonra da ısırır gibi bir lezzet bırakmasın ağzımda diyor musunuz?
İsterseniz şimdi de Fransa’nın Rhone bölgesine bir uzanalım.
Adı sanı duyulmamış Dark-Ribo ikilisinin Crozes-Hermitage’ını bir deneyelim.  2006 yılının şarabı.  Nasıl mı?  Tanen’leri pek öyle yumuşak,  mikro-oksidasyon ile yontulmuş değil.  Ama öyle yoğun ve ‘vahşi’ bir şarap ki bununla başa çıkmak dişi bir kaplanı uysallaştırmaktan zor. Zor ama eğer macera sever bir damağınız varsa sonunda çabanız mutlak mükâfatlandırılıyor.

Gerçek şaraplar hangisi

Peki bu şarapların ortak özellikleri ne?
Bir kere ucuz oluşları.  Birincisi 10 euro’nun altı, diğerleri  15 civarı.  Sonra adlarının ve sanlarının pek duyulmamış oluşu.  Gerçek teruar şarapları bunlar.  Ortak bir özellikleri bağcılığı yapan ile şarabı üretenin aynı  kimseler olması.  Sonra bağların eski, verimin düşük olması. Dahası bağ sahiplerinin bağa gözü gibi bakması.  Organik ya da biyodinamik tarım yapması.  Fermantasyon sırasında da bu üreticilerin risk alması.  Fermantasyon hızlı olsun diye suni maya kullanılmaması.  Hepsinin dürüst ve kişiliği olan şarap olmaları.
Gerçek şarap bunlar. Benim “wine product” dediğim, kansız, cansız, sterilize ve standardize olmuş Bordo ya da ‘Boredeau’ (canı sıkılmış su) veya high-tech Yeni Dünya şarapları gibi değiller bunlar.  Öyle afraları, tafraları,  “designer” şişeleri falan yok.  Etiketleri basit.  Varsa yoksa şişenin içindeki iksir önemli olan.
İsterseniz bunların şerefine bir de şampanya patlatalım. Dom Perignon adını biliyorsunuz değil mi?
Ama ben istemem. Çok pahalı.  Jenerik şampanyanın iyisi.  Benim için açıyorsanız bir Jacques Selosse ‘Substance’ açın isterseniz.  Yarı fiyatına.  Aradaki farkı görelim.  Teruar’ı yansıtan şampanya nasıl olur anlayalım.
Gördüğünüz gibi var olan hiyerarşiler tepetaklak oluyor futbol,  pardon şarap dünyasında.  Markalaşmış ama  ticarileşmiş şaraplar giderek gözden düşüyor.  Yeni oyuncular sahneye çıkıyor.  Türkiye Almanya’yı bayağı zorluyor.  Amerika’da üretilen ve şişesi bazen 1000 dolar olan Cabernet’ler de bazen gözü kapalı tadımlarda adı sanı duyulmadık ve kendilerinden çok ucuz Cabernet’lere yeniliyorlar.

Bizde neler oluyor?

Peki acaba bizde neler oluyor?  Futbolda olduğu gibi Avrupa şampiyonlarına kafa tutacak şaraplarımız var mı? Ümitsiz ve umutsuz bulduklarımın adı bana kalsın.  Son iki-üç ayda bana zevk veren birkaç teruar şarabını sizle paylaşayım.
Bir numarada  CORVUS’tan 2004 CORPUS.  Şişeyi üç saat önce açtım ve dekant ettim. Hem yoğun hem dengeli hem de yemek boyunca tadı değişen bir şarap.  Yaşıyor, ölmemiş.  Oldukça vahşi ve yahşi.  Meşe tadı iyi entegre olmuş.  Acep neden 2005 aynı düzeyde değil?  Hava koşullarından dolayı mı yoksa üretim arttığı ve daha genç bağlardan şarap yapıldığından dolayı mı?
Sonra MELEN’in kendi bağlarından Trakya’da yaptığı 2006 Öküzgözü Reserve. Meşe tadı gerçekten iyi entegre olmuş,  aroması zengin, orta damak biraz yumuşak ama bitimde çok az Türk şarabında bulunan,  baharatımsı lezzetler kalıyor damakta.
Bağcılığa özen gösterilince şaraba da yansıyor.  Henüz daha bağlar çok genç olduğu için fazla derinliği olmasa bile Kuşadası’nda yapılan 2006 YERLIM Cabernet basbayağı dengeli ve dürüst bir şarap.
Keza Tekirdağ’da Mengen vadisinden yetişen Narince üzümlerinden de İZMEN hoş bir şarap yapmış.  Adı gibi CİLVE’li bir şarap.  Bitim kısa ama damakta kalan hafif ekşi, olgunlaşmamış bitki ve meyve tatları çok hoş.
Ne dersiniz, acaba tepetaklak olan sadece futbol hiyerarşisi mi?