Gündem Cezasız kalan darbe: 12 Eylül

Cezasız kalan darbe: 12 Eylül

24.06.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

12 Eylül davasının temyiz incelemesini görüşen Yargıtay, müebbete çarptırılan Evren ve Şahinkaya’nın ölümüne bağlı olarak davayı düşürdü. Kararda, sanıkların yaşaması halinde de davanın zamanaşımına girdiği belirtildi...

Cezasız kalan darbe: 12 Eylül

Yargıtay, 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 50 kişinin idam edildiği, 230 bin kişinin yargılandığı 12 Eylül darbesinin mimarı, Milli Güvenlik Konseyi (MGK) Başkanı Kenan Evren ile MGK üyesi Tahsin Şahinkaya’ya verilen müebbet hapis cezasını, “ölüm nedeniyle” davanın düşmesi gerektiğini belirterek bozdu. Kararda, sanıkların yaşaması halinde davanın zamanaşımına girmesi gerektiği belirtildi. Buna karşın sanıklar öldüğünden zamanaşımına ilişkin değerlendirmenin yapılamayacağı vurgulandı. Kararda, ayrıca, “Sanıkların bireysel suçlarının, işledikleri iddia edilen işkence ve diğer insanlığa karşı suçların koruma alanı dışında kaldığında kuşku yoktur” denildi. Davanın açıldığı tarihte hayatta olmayan MGK üyeleri Osman Sedat Celasun, Nurettin Ersin ve Mehmet Nejat Tümer’e takipsizlik verilmişti. Yargıtay’ın, davanın açıldığı tarihte hayatta olan MGK’nın son üyeleri hakkındaki davayı da düşürmesiyle, 12 Eylül darbesi tarihe, “en kanlı ve cezasız kalan darbe” olarak geçti. Yargıtay, 12 Eylül 2010 referandumunun ardından “işkence” suçunu işleyenlerin de “zamanaşımı” nedeniyle yargılanmayacağına karar vermişti.
1 yıla yakın beklendi
12 Eylül 2010 referandumu sonucu anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasıyla, MGK’nın hayatta kalan son üyeleri Evren ve Şahinkaya hakkında, “darbe” suçundan dava açıldı. Savcılık, hayatta olmayan MGK üyelerine takipsizlik verdi. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Evren ve Şahinkaya’yı, 18 Haziran 2014’te darbe suçundan müebbet hapse mahkum etti. Mahkeme, karar kesinleştiğinde sanıkların Askeri Ceza Kanunu uyarınca TSK’dan çıkarılmasına da hükmetti. Karar temyiz edildi. Evren 9 Mayıs 2015’te, Şahinkaya 9 Temmuz 2015’te öldü. Dava dosyası, 10 Aralık 2014’te tebliğnamesini hazırlaması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na geldi. Başsavcılık, tebliğnamesini, ölümlerden sonra 3 Eylül 2015’te hazırladı. Dosya 4 Eylül 2015’te Yargıtay’a geldi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, kararını, iddianame hazırlandıktan yaklaşık 4 yıl sonra verdi. Başsavcılık, davanın ölüm nedeniyle düşürülmesini istedi.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, kararı bozdu. Bozma kararında, Erdoğan Teziç’in Anayasa Hukuku kitabına atıfta bulunularak, “Sanıkların eylemlerinin ihtilal değil, açık bir hükümet darbesi olduğunda kuşku yoktur. Kaldı ki her iki fiilde de Anayasayı ihlal suçu oluşacaktır. Öğretide atıf yapılan görüşlerde suçun ‘ihtilal’ olarak isimlendirilmesi neticeye etkili olmayacaktır” denildi. Tamamlanmış askeri darbe suçunun yargılanamayacağına ilişkin savunmanın yerinde görülmediği belirtilen kararda, tamamlanmış askeri darbe suçunun da yargılanacağı belirtildi.
Görev suçu da değil
Kararda, değişiklikle Genelkurmay Başkanları’nın soruşturulmalarının Başbakan iznine bağlandığı, ancak bu değişikliğin sanıklara dava açıldıktan sonra yürürlüğe girdiği için uygulanma olanağının bulunmadığı belirtildi. Kararda, sanıkların darbe suçunu görevin sağladığı imkanları kullanarak işlediklerinin sabit olduğu, ancak görev kapsamında darbe suçunu işlediklerinin kabulünün olanaklı olmadığı belirtildi. Kararda, “Hiçbir görev hiç kimseye suç işleme hak ve ayrıcalığı vermez. Diğer taraftan temyiz sürecinde ölümleri resmi kayıtlarla tespit edilen sanıkların artık yargılanma imkanı bulunmadığından görev hususundaki belirleme de sonuca etkili olmayacaktır” denildi.
Darbe zorunlu değildi
Darbe gününden itibaren tüm olayların sona erdiği, darbe öncesi yaşanan ağır ve muhakkak olduğu savunulan tehlikenin anayasal düzenin değiştirilmesini hangi suretle zorunlu kıldığının açıklanamadığı belirtilen kararda, “Sıkıyönetim uygulanan ülkede sanıkların tehlikeye karşı koyma yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu itibarla, tehlikeye karşı koyma yükümlülükleri bulunan, anayasal düzeni değiştirmeden de tehlikeyi bertaraf etme imkanına sahip sanıkların müsnet suçları zorunluluk halinde işlediklerinin kabulü hukuken mümkün görülmemiştir” denildi. Kararda ayrıca, “Sanıkların bireysel suçlarının, işledikleri iddia edilen işkence ve diğer insanlığa karşı suçların koruma alanı dışında kaldığında kuşku yoktur” denildi.
‘Zamanaşımı doldu’
Yerel mahkemenin, Anayasa’nın 83. maddesindeki milletvekili dokunulmazlığı ile aynı mahiyette olduğu gerekçesiyle Anayasa’nın geçici 15. maddesinin yürürlükten kaldırıldığı 12 Eylül 2010 tarihine kadar zamanaşımının duracağını kabul ettiği belirtilen kararda, “Anayasa’nın 83. maddesi ile geçici 15. maddesi arasında hukuki sonuçları bakımından benzerlik yoktur” denildi. Kararda, sanıkların eylemine uyan suçun 20, zamanaşımını kesici nedenler gerçekleştiğinde 30 yıllık zamanaşımı süresinin olduğu vurgulanarak, “Somut olayda suç tarihleri 2 Ocak 1980 ve 12 Eylül 1980 tarihleridir. Bu tarihten itibaren asli ve fevkalade zamanaşımı süresinin geçtiği sabittir” denildi. Daire, iki sanığın ölümü nedeniyle davanın düşürülmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozdu. Bozma kararı uyarınca dosya yerel mahkemeye gönderilecek.

Haberin Devamı

‘Müvekkillerim etkilenmez’

Sanıkların avukatı Bülent Acar, “Davanın ölüm nedeniyle düşürülürken, gerekçeli kararda tespit yapılması Evren, Şahinkaya ve mirasçılarına hukuki bir sonuç doğurur mu?” sorusuna, şu yanıtı verdi: “Kararı görmeden bir değerlendirme yapmam mümkün değil. Böyle bir tespit yapabilme yetkisi var mıymış? Ama genelden gelirsek, TCK 64 diyor ki, ölüm halinde düşme kararı verilir. Düşme kararı davayı sona erdiren son karardır. Şimdi bir kere Yargıtay’ın düşme kararı dışında bir değerlendirme yapma yetkisi var mı yok mu? Benim bilgime göre böyle bir şey yok. Bir kişi öldükten sonra düşme kararı dışında ne benim talebimi inceleyebilirsin, ne müştekilerin talebini. Diyecek ki ölüm nedeniyle düşmüştür o kadar. Benim müvekkillerimin mirasçılarına düşme kararıyla hiçbir şey yapamaz. Masumiyet ilkesi gereğince benim müvekkillerim suç işlemiş olmazlar. Hiçbir şeyden etkilenmezler, masumiyet ilkesi devreye girer, hiçbir şey olmaz.” Mağdurlardan Berfo Kırbayır’ın avukatı Öztürk Türkdoğan’a göre, mahkumiyet kararı onanmadan dava düşürüldüğü için, 12 Eylül darbesi, “cezasız” kaldı. Türkdoğan, “Onama ve ardından düşme kararı verilmediyse maalesef böyle diyeceğiz” dedi.

Haberin Devamı

İşkencelerden de hesap sorulmadı

Dava, 12 Eylül 2010’da yapılan referandumun ardından MGK üyelerine koruma sağlayan anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasıyla açıldı. Bu anayasa değişikliği, 12 Eylül döneminde işkencelere uğrayanlar için de umut oldu. Mağdurlar yargıya başvurdu. Yargıtay ise, 12 Eylül 1980 ile referandumla anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasına kadar geçen süre arasında zamanaşımı süresinin işlediği yorumuyla kamu görevlilerinin yargılanamayacağına karar verdi. AYM de yapılan başvuruları, yetki tarihi nedeniyle zaman bakımından reddetti.