Cumartesi “Ağlatan çok, ben de güldüreyim”

“Ağlatan çok, ben de güldüreyim”

29.04.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Uzun bir aradan sonra mayısta  “Evlilik Curcunası” isimli  tiyatro oyunuyla sahnelere  dönecek olan Janset:   “O kadar çok ağlıyoruz ki zaten biraz neşelenmeye,  gülmeye ihtiyacımız olduğunu  düşünüyorum.  Ağlatan çok,  ben de güldüreyim diyorum”

“Ağlatan  çok, ben de güldüreyim”

Yaşınız özellikle 22-32 arasındaysa ve birisi size Janset’ten bahsediyorsa muhtemelen yüzünüzde bir gülümseme, aklınızda da “Ayrılsak da Beraberiz” ve “Yarım Elma” oluyordur, itiraf edin! Çünkü o döneme denk gelmiş herkes için kült denebilecek işlerdendi ve hiç unutulmadılar. Dolayısıyla Janset’in de ayrı bir yeri oldu bizde... Ama dizi sürelerinin uzamasıyla göremez olduk kendisini. Bizim gözlerimiz onu ararken aslında o Oyuncular Sendikası ve Sinema Oyuncuları Meslek Birliği’nin kurulması ve oturtulması için çalışıyordu. “Oyunculuğu o kadar seviyorum ki, onu en sağlıklı ortamda yapabilmek için çabaladım” diyerek... Neyse ki sahnede izleyebileceğiz onu sonunda, “Evlilik Curcunası” oyunuyla mayısta sahnelere dönüyor çünkü...

Haberin Devamı

- “Evlilik Curcunası” başlıyor. Biraz oyunu ve karakterinizi anlatır mısınız?

Ephraim Kishon’un bir oyunu. Uyarlamasını ve yönetmenliğini Kubilay Zerener yapıyor. Sevtekin Tiyatrosu sahneliyor. Kocası (Mehmet Çepiç) inşaatta işçi olarak çalışan Ela’yı oynuyorum. Bir ev kadını. Evlilik yaşına gelmiş kızının evleneceği çocuk bunlardan evlilik cüzdanını istiyor. Fakat bulamıyorlar ve “Yoksa biz evlenmeyi mi unuttuk?” mevzusu gündeme geliyor. O noktada evlilik sorgulanmaya başlanıyor. Tatlı bir aile komedisi. Evlilik gerekli mi değil mi, uzun süreli birliktelikler sonradan alışkanlığa mı dönüşüyor gibi insanların kafasındaki soru işaretlerine bir yenisini daha ekleyeceğiz.

“Erkeklere paşaymış gibi davranmayın”

Haberin Devamı

- Siz bu soru işaretlerini kendi hayatınızda hiç düşündünüz mü?

Tabii ben sürekli bunu düşünüp evlenmeyenlerdenim işte. 21 yıllık bir sevgilim (Tarkan Gözübüyük) var, çok mutluyuz, zaten “eşim” diyoruz birbirimize bir farkı yok.

- Standart bir mutluluk kavramı diye de bir şey yok ki zaten...

Bunu illa bir yüzüğe bağlamanın da bir manası yok. Böyle olsa daha mutlu olur beraberlikler. Flört süreci bence çok önemli, belli bir süreyi geçmeli, hak edilmeli evlilik. Mesela beş yıl sonra nişanlanmaya hak kazanılsın, yedi yıl sonra evlenmeye... Hele çocuk... Onun için bayağı bir testten geçirilmeli.

- Evlilik komedisi üzerine dönen oldukça fazla oyun var...

Her dem geçer akçe bir konu çünkü. Kadın ve erkek var olduğu sürece eskimeyecek bir konu. Herkese belli bir yaştan sonra evlenmek empoze ediliyor. Özellikle kız çocukları, küçük yaşlarından itibaren evleneceği hatırlatılarak yetiştiriliyor ve eğitiliyor. Sürekli evlenmeye özendirme var. Hep yeni çifte mobilya, ev... Birey olarak yokmuşsun gibi. Oysa herkes çocuğuna kendini sevmeyi, kendine yetmeyi ve sevdiğine saygı duymayı, teşekkürü, lütfeni öğretmeli.

- Yine annelere iş düşüyor...

Hepsinden rica ediyorum: “Erkek çocuklara paşaymış gibi davranmayın”. Değiller çünkü! Bu gerçekle yüz yüze geldiklerinde bunalıma girip karılarını dövmesinler. Onun yerine sofrayı kaldırıp, yataklarını toplasınlar. Önce kendilerine yetsinler sonra birbirlerine artarlar.

Haberin Devamı

- Sizi hep komedi işlerinde izliyoruz. Özellikle mi bu tercihiniz?

Aslında gelen projeler çoğunlukla öyle. Ben de değerlendirirken komediyi tercih ediyorum. Bir de o kadar çok ağlıyoruz ki biraz neşelenmeye, gülmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Ağlatan çok, ben de güldüreyim diyorum.

“İnsan olmak bana çok ağır geldi”

“Ağlatan  çok, ben de güldüreyim”

- Datça’da yaşıyorsunuz bir de...

İyi ki gitmişiz. Yaşam kalitem arttı. Bir kere korna sesi olmadan, matkap sesi duymadan uyanıyorum. İstanbul’da 22 yılda bir kere gittim pazara, Datça’da her cumartesi, pazar seremonim var. Voleybol takımımız var, haftanın üç günü voleybol oynuyoruz. İki gün aletli pilates, bir gün kardiyo yapıyorum. Haftanın iki günü solfej ve mandolin dersim var. Kendime orada şahane bir dünya kurdum.

- Çok eğlenceli, pozitif bir enerjiniz var. Hep mi böylesiniz? Düşmüyor mu enerjiniz?

Düşmez olur mu düşüyor. Mesela H.Ç. davasında bir hafta göz yaşım aşağı düşemedi. Yine de enerjimi yüksek tutmaya çalışıyorum. İnsanların sevmemeyi tercih ettiği şeyleri bile seviyorum çünkü asıl sevmem gereken şeyleri öğretti. Bir daha gelmek istemiyorum mesela dünyaya. İnsan olmak bana çok ağır geldi. Bir yandan yaşamayı seviyorum ama bir gün öleceğimi bilmek beni rahatlatıyor. Herkes diyor ya “Sonsuza kadar yaşamak istiyorum”. İstemem, sonsuza kadar insanlarla uğraşamam.