Cumartesi ‘Ali Sami bazen sabrımı taşırıyor’

‘Ali Sami bazen sabrımı taşırıyor’

30.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Antrenörlüğün ardından televizyon yorumculuğuna dönen Rıdvan Dilmen bu işe profesyonel yaklaşmıyor: "Öyle olsa diksiyon kursuna gider, kendimi geliştirirdim"

‘Ali Sami bazen sabrımı taşırıyor’

‘Ali Sami bazen sabrımı taşırıyor’

Antrenörlüğün ardından televizyon yorumculuğuna dönen Rıdvan Dilmen bu işe profesyonel yaklaşmıyor: "Öyle olsa diksiyon kursuna gider, kendimi geliştirirdim"

‘Ali Sami bazen sabrımı taşırıyor’
Rıdvan Dilmen "Soyunma odasında Bengay kokusunu içine çekmeyen, futbol yorumculuğu yapamaz" lafının sahibi. Ligin ilk yarısında, kendi aralarında bir futbol yorumu ligi kuran televizyonların en çok puan toplayan isimlerinden biri aynı zamanda. Bundan üç sene önce yine televizyon sayesinde bir değer olduğunu ortaya koymuş ve antrenörlüğe soyunmuştu. Vanspor’u birinci lige çıkarınca Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın deyimiyle "Rıdvan’a şans verme zorunluluğu" doğdu. Dilmen futbol camiasının gözünde kazandığı prestiji beş haftada yitirdi ve istifa etti. Şimdi yine televizyonda, yine eski formunda.

• İki sezon boyunca teknik direktörlük yaptınız. Neden yorumculuğa döndünüz?
Benim asıl yapmak istediğim şey antrenörlük. Sezon başında, daha önce de beraber çalıştığım İlker Yasin’den teklif geldi. Üç-dört haftalık bir teklifti bu. Kıramadım. Sonra birkaç hafta daha idare et, dediler. Sonra ilk yarının sonuna kadar idare et, dediler. Benim Kanal D ile bir sözleşmem yok. İlker Yasin ile de, istediğim zaman kulüp çalıştırmak üzere ayrılabilmem üzerine anlaştık. Ama şu anda halimden memnunum. n İlk yarının en çok sözü dinlenen, saygınlık uyandıran yorumcularından biri oldunuz.
Futbolculuğuma da, futbol adamlığıma da güveniyorum. Futbolu iyi bildiğime inanıyorum. Elbette ki görüşlerim başkasına ters gelebilir, nasıl ki başkasının görüşleri bana ters geliyorsa. Dikkat ettiğim birkaç nokta var. Bir, herkesin benim Fenerbahçeli olduğumu bilmesine rağmen, objektifliğimi koruyorum. İki, saha içindeki olaylarla sınırlı tutuyorum kendimi. Saha dışındaki işlere karışmıyorum.

• Programdaki partnerleriniz hakkında ne düşünüyorsunuz? Ali Sami Alkış sizden daha heyecanlı görünüyor. Söz almak için İlker Yasin’in kolunu dürtüyor bazen mesela.
İlker Yasin’in kimseye gebeliği yok. Ali Sami de farklı birisi. Televizyonculuğun gerektirdiği bir şey yapıyor herhalde. Araştırmacı bir gazeteci olabilir ama futbolu çok iyi bildiğine inanmıyorum. Kendine göre bir çizgi yakalamış olabilir. Televizyon için olumlu mu olumsuz mu, tartışılır.

• Siz sükunetinizi nasıl koruyorsunuz?
Kişiliğime saygısızlık yapılmadığı müddetçe sakinimdir. Ama bazen benim de patladığım anlar oluyor. Mesela geçenlerde bir yorum yaptı Ali Sami Alkış. Ben de çok sinirlendim ve "Herhalde şaka yapıyorsunuz, bunu ciddi söylüyor olamazsınız", dedim. Yani bazen sabrım taşıyor.

• Haftada bir televizyon programından başka ne yapıyorsunuz?
Hiçbir şey yapmıyorum. Nöbetçi antrenörlük yapıyorum. Allah’tan hafta sonu maçlarla geçiyor. Hafta içi ise hiçbir şey yapmıyorum. Aileme vakit ayırıyorum. Kitap okuyorum, sinemaya gidiyorum. Antrenörlük yaparken kendimi çok zinde hissediyorum. Atlıyorduk, zıplıyorduk ama kendimi yorgun hissetmiyordum. Şimdi hiçbir şey yapmadan yoruluyorum. Bazen top oynuyorum. Zaman zaman akşamları arkadaşlarla bir araya geliyoruz. O akşam çok keyifli oluyor ama ertesi gün ölüm oluyor.

• Neler okuyorsunuz mesela?
Son zamanlarda kafayı anatomiye taktım. Fizyolojinin ne kadar önemli olduğunu öğrendim kurslar sırasında. Amerika’da koçların yazdığı kitaplar var, onları okuyorum.

• Futbolu bırakalı çok oldu ama insanlar hala gelip imza istiyorlar, fotoğraf çektiriyorlar sizle.
Futbolculuk dönemimde çok imza isterlerdi tabii. Hatta zaman zaman sıkıldığımız bile olurdu. Şimdi de, eskisi kadar olmasa da geliyorlar, sağolsunlar. Hatta bazen sağa sola bakıp aranıyorum, imza istemeye gelen var mı, diye. Eskiden rahatsız oluyordum belki ama şimdi o rahatsızlığı bile özlüyorum. Futbolcuyken, manavdan portakal alırdım mesela, elimi cebime yalandan atardım, sanki para vermeye hazırlanıyormuş gibi. Tabii ki almazlardı. Şimdi öyle değil. Manav hemen alıyor parayı.

• Medyanın ilgisi azaldı mı peki?
Azaldı tabii ama biliyorum ki bu işler hep böyle oluyor. Eskiden ön sayfalardan inmezdim. Benim için karda yürüyüp izini belli etmez, derlerdi. Etrafta o kadar gazeteci varken mümkün mü bu?

• Hiç mi karda yürümediniz yani?
Yürümüşümdür tabii. Ama çok ciddi anlamda ilişkilerim olmadı benim. Bir tane oldu, onunla da evlendim zaten.

‘Yorumculuğa dönünce beni zararsız buldular, o yüzden övüyorlar’
• Yorumculukta sağladığınız saygınlığı neden antrenörlüğe taşıyamadınız? Neden bu kadar çok eleştirildiniz?
Ben antrenörlük yaptığım ilk yılda şampiyonluk yaşadım. O dönemde herkes arkamdaydı, hakikaten de şampiyon olmamızı istiyorlardı. Medyadan da, kamuoyundan da destek gördüm. Sonra Fenerbahçe’ye geldim. Bu sefer herkes eleştiriye başladı. Kişiliğime hakaret edenler oldu. Bunlar ya Fener’e antrenör olmak isteyip de olamamış ya da Dereağzı’na almadığım adamlar. Antrenörlüğü bıraktım, televizyona döndüm. Yeniden zararsız buldular beni, tekrar övüyorlar.

• Siz onları neden almıyordunuz Dereağzı’na?
Orası benim işyerimdi, evimdi bir anlamda. Herkesin oraya girmesini istemiyordum. Zaten haftada iki kere basın toplantısı düzenliyordum. Gelmek istedikleri bir yerdeydim, oraya gelemedikleri için bunları yaptılar.

• Antrenörlüğü bırakıp tamamen yorumculuğa yönelmek gibi bir plan var mı?
Şu anda benim yaptığım kolay iş. Kolay para kazanıyorum. Televizyon yorumculuğundan, antrenörlükten kazandığıma yakın para geçiyor elime. Saat 11’de kalkıyorum, kafama göre takılıyorum. Ama profesyonel olarak bakmıyorum bu işe. Öyle olsa mesela bir diksiyon kursuna giderim, diğer eksik kalan yönlerimi geliştirmeye çalışırım.



CUMARTESİ