Cumartesi "Annelik gibi bir tasası yoktu, o Sevim Buraklık yapıyordu"

"Annelik gibi bir tasası yoktu, o Sevim Buraklık yapıyordu"

06.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Annesi Sevim Burakın kendisine yazdığı mektupları yeniden yayımlayan A. Karaca Borar: "Bu mektuplarda hakaret yok. Bunlar sıra dışı bir edebiyatçının trajik, içten mektupları"

Annelik gibi bir tasası yoktu, o Sevim Buraklık yapıyordu

İyi bir Sevim Burak okuruysanız bu kitap size iyi gelecek. Hiç okumadıysanız yeni bir yazar keşfetmenize aracılık edecek. Fakat Sevim Burakın bir mektubunda yazdığı, Borarın röportajda hatırlattığı, yıllar önce Yıldırım Türkerin kitap adı olarak önerdiği gibi: "Bu mektupları çocukların erişebileceği yerden uzak bir yere" koymanız gerekecek. Kitabın adı "Mach 1dan Mektuplar". Bu kitapta 21 yıl önce kalp rahatsızlığı nedeniyle ölen yazar Sevim Burakın mektupları var. Burak mektuplarında o dönemde ABDde yaşayan oğluna, A. Karaca Borara sesleniyor en çok. Ve Türkiyeden; hayat koşullarından, edebiyat çevresinden, ikinci eşi ressam Ömer Uluçla yaşadığı problemlerden, kalp hastalığından bahsediyor, eleştirilerde bulunuyor. Yaklaşık 13 yıl aradan sonra ikincisi baskısı yapılan kitapta yer alan mektupları A. Karaca Borar derlemiş. Borara göre "Bu mektuplarda aşağılama, hakaret yok. Bunlar sıra dışı bir edebiyatçının içten, trajik mektupları." "Protesto için nişanımda Afrika kıyafetleri giydi" En önemli kriter Sevim Burakın kişiliğiyle ilgili olmaları. Edebiyatının zorluğu, gizemi, çözülememişliğiyle bir paralel oluşturuyorlar. Kendi içlerinde birer öykü gibiler. Bu mektuplar Selim İlerinin de söylediği gibi onun zor edebiyatına anahtar olma niteliği taşıyor. Romanı "Ford Mach 1"ın kılavuzu olabilecek referanslar var. Pek çok şeyin çok yalın, samimi ve esprili bir şekilde tarifini yapıyor. Türkiyede bir anne oğluna böyle şeyler yazmaz. Ama o anne değil, anne ötesi başka bir şey. O bildiğimiz manada anneliği yapamazdı, yapamadı da zaten. Ne yemek, ne ütü yapmayı bilirdi. Sanatıyla uğraşırdı. Mektupları yayımlama nedeniniz neydi? Nasıl bir eleme yaptınız aralarından? Zamanında çok varlıklı bir ailenin kızıyla nişanlandım. Muhteşem bir tören yapıldı. Annem istemediği için Afrika kıyafetleriyle geldi nişana, protesto niyetine. Büyük skandal oldu. Ama hiçbir zaman o kızı kötülemedi. Annem beni bana anlatan biriydi. Sonra zaten kendi kararımla ayrıldım o kızdan... Önsözde de "Küçükken annemin başka annelere benzemediğini olgunlukla karşılayıp kabul ettim" diye yazmışsınız. Fakat kitabı okurken ben ciddi bir baskı yaşadığınızı düşündüm. Bu mektupları Amerikada kendinize yeni bir hayat kurmaya çalışırken alıyordunuz. Nasıl hissediyordunuz kendinizi? Tam tersine yeterince faydalı olamadığımı düşündüm. Amerikada ilk işim diskoteklerde şişe toplamaktı. İlk kazandığım parayı anneme yollamıştım. Sevim Burakın komik tarafları da vardı. Yolladığım paraların bir kısmını antikacılar çarşısında harcamıştır ama bunun da önüne geçemiyorsunuz. Annem öldüğünde yanında eski sevgilim Oya da vardı. Onu Amerikaya getirmek için oradaydı. Hastane bile ayarlamıştım ama doktorlar uçmasına izin vermediler. Ben nasıl onun için her şeyi yaptım diyebilirim ki? Yani hiç baskı hissetmediniz. Tabii ki kızdım ama çok gençken... Ama annem beni hiç dövmemiştir. İlkgençlik dönemimde zaten hep kağıtları, Ömerle (Uluç) kavgalarıyla meşgul bir kadındı. Ben de sokaklarda büyüyen bir çocuktum. Fakat bundan en ufak bir serzenişle bahsetmiyorum çünkü son derece mutluydum. Odam, gramofonum vardı, annem yatağa radyo ile girmeme bile izin verirdi. Zaten öyle şeylere hiç karışmazdı. Annelik gibi bir tasası yoktu, o Sevim Buraklık yapıyordu. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Başka bir annem olsaydı herhalde bayağı problemli bir çocuk olurdum. Amerika döneminde ise onun sevgilisi, babası gibi olmuştum. Bir mektubunda benim için "Hayatımdaki tek erkek" dedi. Demeyebilirdi de ama dedi. Gerçekten hiç kızmadınız mı annenize? "Ömer Uluçu gördüğümde gidip hırpalamak istedim" Korkunç problemler yaşadım. İkinci baskıda yer alan ilk mektubu dayatmalarla ilk baskıda yayımlatmadılar. Öyle bir klik oluşturuldu ki Ömer Uluç ve çevresi tarafından... Ki bu mektupları Sevim Burak oğluna yazmıştır, mecburdur doğruları söylemeye. Avukatlar yollayıp dava ettiler. İkinci baskı yapılmasın diye para bile teklif edildi... Sevim Buraka yaşatılan hainlikler ne aşka ne insanlığa sığar. Anlaşılmadığı için dışlanmış, dışlandığı için anlaşılamamış, zaten hain birinin eline düşmüş bir yazardır. Kitabın ilk baskısı yıllar önce yapıldı. Mektuplarda bazı insanları kızdıracak, üzecek eleştiriler var, kolay mıydı o dönem? Katiyen. Görmek bile istemiyorum. Amerikadan döndükten sonra bir-iki yerde karşıma çıktı. İçkiliydim, üzerine yürüyüp hırpalamak istedim ama sonra geçiyor bunlar. Ömer Uluçla mektupları yayımlatmadan önce hiç konuştunuz mu? Annem komik, gülmeyi seven, güldüğü zaman güzel olan bir kadındı. Babam hakkında doğru gözlemleri var. Evet, babam viyolonistti, sanatçı ruhu vardı ama alaturka bir adamdı. Annemin kabiliyetlerinden bir tanesi kendisiyle de alay edebilmesidir. Anneniz mektuplarında öz babanızla ilgili de olumsuz yorumlar yapmış. Bir Yaşar Kemali sonra da Sevim Burakı okuyun. Kemalin Türk edebiyatına getirdiği yeni bir teknik mi vardır? Tabii ki ben de beğenmiyorum. Sevim Burak ne kadar farklı bir şey yaptığını öteden beri biliyordu zaten. Ancak başkalarının bilmezlikten gelmesi, anlayanların da sessiz kalması diğer sorunlarıyla birlikte onu çileden çıkartmıştır. Sevim Burak, Türk edebiyatı için eşsiz bir insan ve hâlâ anlaşılabilmiş değil. Kitapta Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Leyla Erbil gibi yazarların da adı geçiyor ve anneniz onları beğenmediğini söylüyor. Bu konuda da ona katılıyor musunuz? Bazı akrabalarım benimle konuşmuyor. Edebiyat çevresinden çok insan tanırım, kimse sırtını dönmedi ama büyük kısmı benden uzak duruyor. Ne mutlu ki esas önem verdiğim insanlardan büyük tepkiler almadım. Üvey babanız dışında bu yazarlardan ya da mektuplarda adı geçen diğer kişilerden olumsuz tepki gösteren oldu mu? Cevat Çapan mesela. Zaten iftira yok mektuplarda, bu bir görüş açısıdır. Yazdığı gibi olmayabilir ama Sevim Burakça böyledir. Ali abi (Ali Poyrazoğlu) yine her zamanki gibi bana sıcak davranır. Yaşar Kemali, Adalet Ağaoğlunu tanımam. Leyla Erbille seneler sonra bir yerde karşılaştık, dostça davrandı. Kimler onlar? Evet, annem ikinci eşi Ömer Uluçla bir aşk yaşamıştır. Bir dönem mutlu olduklarını kimse inkar etmiyor. Uluçun kızının doğumundan önce ve sonraki dönemlerdir esas acıklı olan. Evliliğin kurtarılması için yapılan bir çocuk, kalp hastası, hayatıyla boğuşan bir kadın var. Buna rağmen Uluçun para kavgalarının, cimriliğinin, aldatmalarının devam etmesi tüyler ürpertici.Sevim Burakın oğlu olarak anılmaktan korkunç zevk ve gurur duyuyorum. Uluçın kızı ise bundan rahatsız oluyor. Zaten ben anneme benzerim, üvey kız kardeşim ise babasına.Bu mektuplarda hakaret değil, gözlemler var. İnsanlar okuyup böyle adamların olduğunu görsünler. Bu tip insanlar sadece sanat çevresinde değil her meslekte olabilir.Sevim Burakın edebiyatını ortaya çıkarışı da farklıydı. Müsveddelerle çalışmazdı. Kelimeleri, cümleleri kesip sonsuza dek metrelerce uzayabilir hale getirirdi ve bunları iğnelerle perdelere asardı. Perdeler bitince duvarlara sıra gelirdi, duvarlar bitince de yerlere. Sonra onları iğnelerden çıkarıp sonsuza dek birleştirerek anlamlar kazandırmaya çalışırdı. Bazen o kadar hızlı düşünürdü ki yazısı düşüncelerine yetişemezdi. Sonsuza dek uzayan cümleler