Cumartesi Avrupa sosyetesi onun için sıra bekliyor

Avrupa sosyetesi onun için sıra bekliyor

31.01.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Berlin’in en popüler lokantalarından Adnan’ın sahibi Adnan Oral, Kayseri doğumlu, çocukluktan beri Almanya’da yaşıyor. Ama hayatını İtalyan mutfağı değiştirdi

Avrupa sosyetesi  onun için sıra bekliyor

Günümüzün şehirleri anlatılırken mutlaka lezzetlerinden de söz ediliyor. Lokantalara da şehrin doğal güzellikleri, mimarisi, müzeleri gibi değer veriliyor. Avrupa’nın parlayan şehri Berlin’in en ünlü lokantalarından biri de Adnan. Adnan Oral’ın adını verdiği restoran ünlü politikacıların, sanatçıların ve Avrupa sosyetesinin haftalarca önce yer ayırttıkları bir “celebrity mekan”.
Gurme dergileri Adnan’ın mutfağının peşinde, magazin dergileri ise o lokantaya akın eden ünlülerin. Biz ise Adnan’ın arkasındaki Adnan Oral’ın öyküsünün peşine düştük. 12 yaşında babasının ardından Almanya’ya gelen “Alamancı çocuğunun” başarı öyküsünü dinlemek istedik.
Adnan Oral konuşmaktan ziyade yapmaktan zevk alan biri. Yaptıklarını sıradan bir öyküymüş gibi anlatıyor. Oysa hiçbiri sıradan değil... Açtığı her lokantayla şehre değer katan Oral, Almanlar tarafından “kanaat önderi” olarak kabul ediliyor. Şehir belediyesi bir semti kalkındırmak isterse ona fikrini soruyor. Sosyal projelerde onun desteği isteniyor. Şehrin sorunlarının çözülmesine yönelik aktivitelerde mutlaka yer alıyor.
Önce 15 metrekarelik bir mekanda Berlin’in en trendi lokantasını yaratan, ardından peş peşe açtığı lokantalarla adından söz ettiren Adnan Oral ile Berlin’de, adını taşıyan lokantasında görüştük.

Haberin Devamı

Dünya şöhretlerinin Adnan’ı olma hikayeniz Kayseri’de başlıyor.
1959 yılında Kayseri’de doğdum. O yıllarda Kayseri’nin yoksul aileleri nasıl yaşarsa biz de öyle yaşıyorduk. Babam Almanya’ya işçi olarak gitti. Annemle biz Kayseri’de kaldık. Sonra annem, babama mukayyet olmam için beni onun yanına gönderdi. 12 yaşındaydım. Türkiye’ye bir daha 19 yaşında geldim. Babam burada evlendi ve annem de Almanya’ya hiç gelmedi.

Hayatla zor bir karşılaşma yaşamışsınız.
Evet ama çocukluğumda yaşadığım bu sıkıntı aynı zamanda da bir fırsat oldu. Kayseri’de anamla babamla büyüsem bugünkü ben olmayacaktım. Almanya’da lokantalarda bulaşıkçılık, garsonluk filan derken...

Hayatınızın odağında Almanya ve Kayseri var ama siz İtalyan tarzınızla ünlendiniz...
Çünkü bu işi layıkıyla İtalya’da öğrendim. Lokantacılık bir tarzdır ve bu tarzı ben İtalya’da buldum. 1970’lerin duvarların arkasına sıkışmış Berlin’inden sonra İtalya’dakilerin kafaları bana uydu. Hayata karşı esnekler ve bu sokaklarına, lokantalarına, yemeklerine yansıyor. Yemek hakkında en ufak bir tahsilim olmamasına rağmen İtalyanlardan çok etkilendim.

Ve bu fikirlerinizi Almanya’ya taşıdınız...
Alman bir papaz olan ortağımla Batı Berlin’de 15 metrekarelik küçük bir yer tuttuk. Panini yaparak işe başladık. Geceleri ve öğlen yemeklerinde ekmek arası mozeralla, domates, fesleğen, enginarlı, jambonlu tost, meyve suyu, espresso. 27 yaşımın enerjisi ile karışan bu atmosfer buranın gençliğini de etkiledi.

Sonra?
Batı Berlin’de İtalyan tarzını geliştirdik. İtalya’dan ekmeği getirdim, onu yapacak ustayı buldum. Kahvenin önüne sokak pandomimcileri çağırdım. Küçücük kahve şenlik yerine dönüştü. İtalya’da gördüğüm palyaçoları getirdim. 400-500 kişi gelmeye başladı. O yer Alman entelektüelleri arasında tanınmamızı sağladı. Ara sokaklardan bulvarlara geçtik. Yazın sokaklara taştık. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra Adriano diye bir yer açtım. İtalyan aşçılar getirdik. Kaliteli bir mutfak yarattık. Bir anda popüler oldu. Karl Lagerfeld gibi isimler geldi. Bu kadar talep görmeme rağmen, ben aksi davranıyordum. Oradaki ruh halim asiydi. Kimseye yer vermiyordum. Müthiş bir yer oldu Adriano, çok ünlü oldu. Türkiye’den Mesut Yılmaz da geldi. Daha sonra orasını bir İtalyan’a sattım. Şimdi iflas etti.

Adriano sona erdi ama siz devam ettiniz...
Hiç durmadım, Adriano’yu satar satmaz 1996 yılında bir Shell benzin istasyonunu lokantaya çevirdim. Arabaların yıkandığı yere mutfak yaptık. Adını da değiştirmedim ve Shell isimli İtalyan restoranım oldu. Ondan sonra da Berlin’in sayfiye yerinde gördüğüm bir umumi tuvaleti çok beğendim, Rosenecke yani “Gül bahçesi” adında bir yer açtım. İkisi de çok popüler oldu ama zamanla sıkıldım ve devrettim.

Şimdi de kendi adınızı taşıyan Adnan var.
Altıncı yılı geride bıraktık. Napolili üç aşçı var. Yine İtalyan ağırlıklı ama nesiller değiştikçe müşteri talepleri de değişiyor. Yeni nesil daha hafif ama bir yandan da daha karışık, “fusion” mutfak istiyor. Örneğin gençler daha seksi tatlı istiyor.


“Bu mevsim trüflü risotto tavsiye ediyorum”
Bazı müşteriler kesinlikle mönüye bakmazlar. Benden tavsiye isterler, yemek seçimini bana bırakırlar. Ben restoranımda sezona göre önerilerde bulunuyorum. Bu mevsim özellikle trüflü risotto tavsiye ediyoruz. Nisanın sonundan sonra kuşkonmaz öneriyorum. Çünkü nisandan sonra Almanya’da kuşkonmaz mevsimidir. Kış aylarında, özellikle Noel zamanında ise et yemekleri tavsiye ediyorum. Aslında piyasada o gün ne varsa onu sunuyorum. Şu an trüflü risotto var mesela.