Cumartesi Bahar geldi, çayırlardayız...

Bahar geldi, çayırlardayız...

16.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Bahar geldi, çayırlardayız...

Önce Hürriyet gazetesinde, Sütaşın ineklerini çizen Faruk Bayraktara teşekkür etmek istiyorum. Beni ve ailemi bu kadar güzel anlattığı için. Biliyorsunuz Sarıkızın karşılığı "inek" oluyor Türkçemizde. Kabul buyururlarsa, kendilerine şuradan ağzımla yolduğum bir tutam yeşil otu vermek isterim.Ve işte bir gazete haberi... "Türkiyede en yaygın isim Ayşe ve Mehmetmiş. Amerikada da Mary ve John." İneğim ya, bakın aklıma neler geliyor. O zaman bizdeki Ayşegülün İngilizcesi Rosemary... Hatta Mehmet Yılmazı bile tercüme edebiliriz İngilizceye: John Smith. Uymadı diyenleri şöyle çayıra yanıma alayım. Napalım, insanın hayatı benim gibi, "şey üstü murad üstü" olunca, kafa böyle şeylere çalışıyor ister istemez.* * * Antalyadaki dayım anlattı (Bu hafta akla ne gelirse yazmaca durumu sayın arkadaşlar). Trafik polisleri sık sık araçlarını kaybediyorlar ya, biri de Antalyada yaşanmış. Gece vakti alkol muayenesi yaparlarken bir adamı yakalamış trafik polisi. Tam alete üfletecek, arkada bir yerde iki araç güm diye birbirine toslamış. Haydi bizim polis koşmuş olay mahalline. Sarhoş vatandaşımız biraz beklemiş, gelsin de şu alkol kontrolünü tamamlasın diye. Ama ne gelen var ne giden. Beklemekten sıkılınca da binmiş aracına, tutmuş evinin yolunu. Ertesi sabah kapı çalınmış. Karısı gelip dürtmüş, "Kalk, kapıda bir trafik memuru seni soruyor." Adam don paça çıkıp kapıda bir gece önceki polisi görünce çıldırmış. "Pes valla, inanmıyorum size, bir kıytırık ceza için evi bulup kapıya dayandınız ha, yazıklar olsun bu devlete" filan demiş. Adamın feryadı bitince polis sormuş: "Arabanız nerede?" "Aşağıda" demiş yeni yeni ayılan sarhoşumuz. "Nah aşağıda!" demiş bu sefer polis, "yürü de bakalım neredeymiş!" Otoparka inmişler, gördükleri manzara, apartman sakinlerinin şık arabalarının yanında park etmiş eski bir trafik polis otosu...* * * Yine güney kıyılarımızdan yazlık bir hikaye (Böylece tatil özlemimi anlamış bulunuyorsunuz). Onu da anlatan Macide diye bir arkadaşım. Bodruma gitmiş Macide, Ferdağ Ferdağla yıllar önce. Tatillerinin bitiminde Varandan biletlerini almışlar, o akşamüstü de dönecekler İstanbula. Eh, Velinin barında oturup birer kadeh içmeden Bodrum terk edilmez. Cin tonikler yudumlanırken, Macide sormuş arkadaşına: "Şekerim bak şu bilete otobüs kaçta kalkıyor?" Ferdağ önce numaralı gözlüğüne hamle etmiş (İkisi de o dönemlerde orta yaştalar, gözler yakını görmüyor). Sonra düşünmüş, "Şimdi şurada genç ayaklarında havamızı atıyoruz, bir de gözlük takıp karizmadan olmayalım" diye. Ve sadece bileti çıkarmış, kolunun yettiğince uzatmış masanın altına, "17.18" demiş. "Ah daha erken" deyip birer cin tonik daha ısmarlamış bizim iki ahbap çavuş. Sonra da salına salına varmışlar Varan terminaline. Bundan sonrası klasik hikaye... "Aman teyzeler" demiş görevli çocuk, "Siz naptınız, o gördüğünüz koltuk numarası. Kalkış saati aha şurada yazıyor. Sizin araç gideli yarım saat oldu." Benim güldüğüm ise, Macidenin bunu bana anlatırken yaptığı yorum. Demişti ki, "Şekerim bizim salaklığımıza bak. 17.18 diye kalkış saati mi olur, uzay aracı mı bu?" * * * Bu kadar ineklik yeter. Biraz da öküz olayım dermişim. Efendim Armağan Çağlayanın askerlik yapmadığı dedikodusu -ya da kısa bir dönem yapmış- ağızdan ağza dolaşıyor. Rivayete göre, Medyapımda çalışan biri mahkemede şahitlik yapmış, askerden yırtması için. Beni ilgilendiren, ne bu genç adamın gösterdiği gerekçe ne de bu gerekçenin ahlaki karşılığı. Benim üstünde hassasiyetle durduğum, "Popstar"da elinde Türk bayrağı ile sahneye çıkan Rus kızına, Çağlayanın verdiği tepki. O ne çağlamaydı öyle. "Sen Türk müsün ki bayrağımızla çıkıyorsun!" * * * Son bir cümle de dostum Müjdat Gezene... Kitabı ile ilgili yalan yanlış bilgi verildiği iddiası ile Milliyet, Hürriyet ve Vatan gazetelerini Basın Konseyine şikayet etmiş. Oysa ben dahil birçok arkadaşım onun yanında yazılar yazmıştık. Ayıp ettiğini düşünüyorum ve noktayı koyup kendisine de telefon açıyorum, teessüflerimi bildirmek için... Yazara e-mail Günlerden 13 Nisan Salı. Öğle saatleri. Apartmanın arka bahçesindeki çayıra uzandım. Yanımda küçük mine çiçekleri, birkaç beyaz papatya... Elimde bir kalem, kafamın üstünde dolaşan pembe bulutlar... Siz isterseniz buna mutluluk da diyebilirsiniz çünkü Sarıkızınızın bu bahar, çayıra ilk yayılışı...