Cumartesi Biz Yılmaz Erdoğanın daha iyi filmler çekme ihtimalini sevdik

Biz Yılmaz Erdoğanın daha iyi filmler çekme ihtimalini sevdik

23.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Vizontele Tuuba"nın acıtıcı bir komikliği var. Tıpkı 80ler gibi... Ve bu film o yıllara ait hatırası olan herkesin hafızasının kilidini açabilecek bir tür maymuncuk gibi...

Biz Yılmaz Erdoğanın daha iyi filmler çekme ihtimalini sevdik

O gün, 12 Eylül 1980de, darbe olmuş, sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, ülkede yasaklar, kısıtlamalar dönemi başlamışken -sokağa çıkma yasağı da neymiş?- ben sekiz yaşımın en devasa yasağını deldim.Eve dönerken korkudan titriyordum. Annelerin-babaların işi belli olmazdı. Benim çıktığım, ve şimdi de girdiğim alt bahçe kapısı görüş alanlarının dışındaydı ama bazen onların hakikaten de her yerde gözlerinin olduğundan şüphelenirdim. Zira ne zaman yasak bir şey yapsam, sobelenirdim. Ama o gün eve vardığımda kimse benimle ilgilenmedi. Annemle babam kitapları ayırıyor, bazı kitapları seçip önlerindeki kutuya koyuyorlardı. Abim çok sevdiği için, okurken hep yüksek sesle güldüğü için bir heves saldırdığım, o yaşta ne anlıyorsam artık bilemiyorum ama zevkle okuduğum Aziz Nesinler de kondu kutuya. Ben mızmızlandım. Annem açıklamaya çalıştı. Kötü bir dönemin başladığını, neyin ne olacağını hiç bilmediklerini, evimizi arayabileceklerini, eğer canları isterse Aziz Nesinlerin bile sorun olabileceğini, hele şu günler bir geçsin Aziz Nesinin yeniden eve döneceğini anlattı.Anlamadım."Ama o kitaplar çok komik!" dedim.Dinletemedim. Galiba o gün annemle babam sekiz yaşındaki kızlarının önünde bazı kitaplardan, Aziz Nesinden bile korktukları için çok utandılar.Kısa bir süre sonra annem, Türkçe öğretmenliği yaptığı lisede bir öğrenci "Kitap okumak istiyorum. Hangi yazarı önerirsiniz?" diye sorunca, bu utancı tamir etmek için herhalde "Aziz Nesin" deyiverdi. Soruşturmalar falan derken de imam hatip lisesine "sürgün" edildi.Yirmi küsur yıl sonra şimdi tüm bunlar saçma, hatta komik geliyor insana, değil mi? Değildi. Yaşarken kimse gülmüyordu. Yılmaz Erdoğanın ödevi geçer not alabilecek mi?"Vizontele Tuuba" çok komik bir film. Ve çok acıklı bir film. Acıtıcı bir komikliği var. Tıpkı Aziz Nesinin öyküleri gibi. Tıpkı 80ler gibi... Ve bu film o yıllara ait hatırası olan herkesin hafızasının kilidini açabilecek bir tür maymuncuk gibi... Daha önemlisi o günleri hiç bilmeyen gençlere bu ülkede neler yaşandığına dair ufak da olsa bir fikir verecek gibi... İyi bir şey yani! Filmin daha en başında Erdoğan bu filmi belki de "yapılmamış hiçbir ödev kalmasın" diye yaptığını söylüyor. Ödevini yazmış (Yazan:) Yılmaz Erdoğan. Peki sınıfı geçer mi? Eleştirilir, ihtimal üstünde çok tartışılır, herhalde anlatılanlara alınanlar, hatta çok kızanlar da olacaktır... Gelişme bölümüne serpiş serpiş serpiştirilen skeçlerden, bu skeçlerin finalde de toparlanamamasından, tiyatro dekorunu andıran film setinden, finalde ağlamak için debelenirken komik olan Tuba Ünsaldan, belki biraz da imladan! not kırılabilir vesaire. Yine de, notunuz çok kıtsa bile, bu ödev sınıfı geçer. Geçmesi icap eder. Zira bu ödev sınıf ortalamasının hayli üzerinde ve sırf bu yüzden bile iyi bir notu hak eder. ***Hani Yılmaz Erdoğan bir şiirinde "Bir ülkeden bir iç ülkeye / Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum" diyor ya. Biz de bu ödev-filmlerle bir ülkeden bir iç ülkeye giderek çocukluğumuza yaklaştıkça büyüyoruz. Biz Yılmaz Erdoğanın -ve diğer yönetmenlerin de- 12 Eylüle dair, bu ülkeye dair, çok daha iyi filmler çekme ihtimalini seviyoruz. * O gün ben ilk kez bisikletle dolaşmama izin verilen sınırların dışına çıktım. En en en yasak olan, altı defalarca kalın kalın çizilerek, değil tek başıma, yanımda arkadaşlarım bile olsa katiyen gitmemem tembih edilen oto sanayiye gittim. Dükkanlarda, yollarda bir tek kişi bile yoktu. Bir güzel gezdim. Deli Emin: Hocam, Güner abiyi buraya sürmüşler. Güner Sernikli: Tayinimiz çıktı efendim, buraya atadılar. Deli Emin: Ha işte, atmışlar! "Galada ne giyeceksiniz?"Bu nasıl bir geyiktir, tarif etmeye kalksam becerebilir miyim, emin değilim. Burada bir süredir herkes birbirine "Günaydın" ya da "Naber" yerine "Galada ne giyeceksin?" diyor. Zannedersiniz ki "Vizontele Tuuba"yı Yılmaz Erdoğan değil Milliyet gazetesi yaptı, bizim ekler yayın yönetmeni Deniz Alphan yönetti, biz çalışanlar da oynadık, şimdi de galamız var, sizi de bekleriz...Şöyle oldu: Deniz Akkayanın gala kıyafetinin pek bir gösterişli olacağını haber alan Tuba Ünsalın altta kalmamak için yeni bir giysi hazırlattığının dedikodusunu yapıyorduk biz. Tam bu esnada, filmde şöyle bir görünüveren (Ki ne yazık ki ben göremedim. Oynadığı karaktere bürünmüş, rolünün hakkını vermiş demek ki!) Ahmet Tulgar yanımıza geldi. Sorduk tabii: "Ee sen de oyuncu kadrosundasın. Deniz Akkaya ile Tuba Ünsaldan aşağı kalacak değilsin ya. Galada ne giyeceksin?"Geyiğe sarınca durabilen bir ekip değiliz (Bakınız: Ben!). Yani sonrası malum. Galada ne giyeceksin, aşağı; ne giyeceksin, yukarı. Peki ne giymişlerdi? Deniz Akkaya, ne yalan söylemeli, kürküyle, saçıyla, başıyla falan, süperdi. Demet Akbağ enteresandı. Gülben Ergenin kıyafetinin üst kısmı pek bir assolistti, "Gel sahneye çıkalım, bir şarkı patlatalım" diyor gibiydi.Tuba Ünsal beyaz elbisesiyle Pamuk Prenses kılığındaydı. Üstelik kaderi de bir nebze Pamuk Prenses gibiydi. Salona annesi İdil Fırat ve babası Tarık Akan ile girdi ama onlar kol kola, yakın temas, gayet hoş bir çift kompozisyonunda birbirlerine dönük poz verirken, Tuba Ünsal istenmeyen üvey kız evlat gibi yancı pozisyonunda kaldı.Fakat bizi asıl eğlendiren Ebru Destan ve Şebnem Dönmezin -kim bilir, belki atladıklarımız da vardır- "meme altında kuşak, kuşakta çiçek" modasıydı.Sırada hangi gala var? Siz ne giyeceksiniz?* Film bahane, mühim olan kimin kıyafeti en şahane? Kino: Fadile abla, bugün çarşıda kavga çıktı. Sosyal faşistlerle... Fadile: Kimlerle? Kino: Sosyal faşistlerle... Fadile: Ne, ne, anlamadım, ne? tubakyol@yahoo.com Kino: Ya işte Cahitabigillerle...