Cumartesi Bizim işsizimiz de mi işini bilmek zorunda?

Bizim işsizimiz de mi işini bilmek zorunda?

02.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yüksek enflasyona, zamlara karşı Özalın çözümü basitti: "Benim memurum işini bilir." Bilen bildi nitekim. Şimdi işsizlik aldı başını gitti. AKPnin çözümü ne? İşsizler de işini bilmek zorunda mı, yoksa ne?

Bizim işsizimiz de mi işini bilmek zorunda

Ve hayır efendim, ben demir memir yaptırmayacağım. Niye en üst kata taşındım ki ben? Şöyle önümü göreyim diye. Demir parmaklıklar ardından mı bakacağım yine gökyüzüne? Tüh be! Bizim apartmanda yine bir daire soyuldu. Bir alt kat... Ulan öbür evden kaçtık; oraya hırsız girdi, biz uyurken evde yabancı bir adam dolaştı diye. Burası daha belalı çıktı. İkinci kata tam üç kere girmiş. O yüzden oraya demir yapıldı. Şimdi o demirlere tırmanıp üçüncü kata çıktı hırsız. Onlar da demir yaptıracaklar. Ve bilin bakalım sıra kime gelecek? Ayrıca da nasıl yani? Bir sirkte hırsızlar için eğitim programı falan mı açıldı? İnsaf, üçüncü kata da tırmanılır mı? Hele bize, ta dördüncü kata? Biri görse, çığlık atsa, o panikle, düşüp ölür adam maazallah. Bir cep telefonu, üç kuruş da para için, ne bileyim, bize kadar çıkmaz değil mi? Çıkmaz. Kesin çıkmaz. Çıkmaz canım. Çıkmaz herhalde. Çıkar mı?Çıkar tabii! Evi soyulmadık bir Allahın kulu kalmadı. Hatta pek çok kişi ikiledi, üçledi. Tur döndü dolaştı, belli ki benim de ikileme vaktim geldi. Sirkte mi eğitiliyorlar? Geçenlerde bir akşam yemeğinde, masadaki sekiz kişiden yedisinin evine hırsız girmişti. Basit bir hesapla sekizde yedi, yüzde 87,5 ediyor. Çok değil mi?Şöyle kıymetli bilgiler edindim orada. Hırsızların uyuyan ev sahibinin üstüne sprey sıkması bir kent efsanesiymiş. Polis bir arkadaşa "Bugüne kadar yakaladığımız hiçbir hırsızın üstünden sprey çıkmadı. İnsanlar uyanmamış olmayı kendilerine yediremedikleri için uyduruyorlar bunları" demiş. Polislerle ilgili de bir kent efsanesi varmış. Eğer çalınan miktarı çok yüksek gösterirsen, o zaman bazı polislerin hırsızı yakalama ihtimali artıyormuş. Çünkü bazı hırsızlarla bazı polisler hırsız-polis oyununu birlikte oynuyorlarmış. 50 milyonun çalındığında mesela, sen eğer 3 milyarım gitti dersen, polis gidip hırsızın yakasına yapışıyormuş. "Beni de mi dolandırıyorsun lan? Hani 50 milyon almıştın?" diye. Cüzdanı boş bulan, cep telefonunun da modelini beğenmeyen bazı hırsızlar evin muhtelif yerlerine kakasını yaparak ev sahibinden hırsını çıkarıyormuş. Arkadaşlardan birinin evine giren hırsız çaldığı cep telefonundan "Anne"yi arayıp, kızın annesine "Ben kızınızın hırsızıyım. Çıkarken kapıyı açık bıraktım. Haber verin de kapıyı kapatsın" demiş. * * * Yakında şöyle olacak. Kapı çalacak. Açacağız. Bir adam. "Ver cüzdanını. Ver cep telefonunu. Hadi sana bir iyilik yapayım, kredi kartlarınla kimliğini al. Bu kıyağımı da unutma. Yine görüşürüz nasılsa."Biz de işte kendi aramızda şöyle sohbet edeceğiz herhalde: "Ay kardeş valla bizim hırsız çok iyi. Kredi kartlarımıza hiç dokunmuyor. Karşı apartmanınki geçen gün sırf gıcıklığına, yok efendim birazcık sert bakmışlar diye, sen al bütün kartlarını, kimliklerini falan... Ama sert bakmayacaksın şekerim. Ne yapsın, o da işini yapıyor. Biz mesela bizimki için yeter miktarda nakit bulunduruyoruz her daim yanımızda. E belli mi olur ne zaman geleceği? Gerçi ben ona söyledim. Bazı akşam geliyorsun evde olmuyoruz, üzülüyoruz dedim. Ona da yazık, o kadar yol, değil mi ama? Hatta Sen buralara kadar yorulma, çocukları yolla da dedim. Meğer uzaktan gelmiyormuş. Bizim yan sokakta, 38 numarada daire 8de oturuyormuş. Boğaz gören bir çatı dublekste. Ama taşınacaklarmış. Bir villa almışlar, şu güvenlikli sitelerden birinde. Taşınınca, belki çocuğu yollarmış." Sekizde yedi, yüzde 87,5 Böyle bir yakın temas, birbirini tanıma- anlama- kabul etme hali... Kapıcının otomat parası toplaması gibi. Ramazan davulcusunun parasını almaya gelmesi gibi. Zira hırsızlar bir süredir yaptıkları işi meşru görmeye başladılar. Ekonomik koşullar, işsizlik falan derken; hırsızlık da bir meslek haline geldi. Ve eğer işsizlik böyle devam ederse; "bizim insanımız işini bilir" ya, işsizlerin büyük bölümü de hırsız olmak zorunda mı kalacak? Bu ülkede rüşvetsiz iş yaptırmak nasıl ki neredeyse imkansız hale geldi, kapımıza gelen hırsıza maaşımızdan pay vermeden yaşamak da öyle imkansız mı olacak?Memlekete sosyal adalet gerekirse, onu da vatandaş kendisi mi getirecek yani?* * *Tamam işte, yerel seçimler de yapıldı. Seçtik muhtarımızı, belediye başkanımızı falan. Ricacıyız. Önce yerel yönetimlerden, sonra da yerel seçimlerle iktidarını perçinleyen AK Partiden... Yatırım yapılacak da yeni iş alanları mı açılacak, yoksa mahalle bekçilerine mi geri döneceğiz; ne yapacağız, ben ne bileyim. Ve fakat şu meseleye bir çare! İşte sosyal adalet! Kapının önünden geçerken acayip sesler çıkarıyordum. Cikliyordum, iyykliyordum, ıslık çalıyordum. O da içeriden ses veriyordu. Onu da çalmış hırsız. Papağanı! Paraydı, telefondu... İnsan mala da üzülür tabii ama bir canlıyı çalmak, ayıp değil mi? Onunla birlikte yaşıyordu o insanlar. Onlarla birlikte yaşıyordu o papağan. Judeu özlüyoruz. Acı kaybımız... Ayda arsa satışları başladı. Nevadada "Ay Temsilciliği" diye bir yazıhane açan Denis Hope "Romanya, İsveç, Japonya, Yeni Zelanda, Rusya gibi ülkelerden müşterilerim var" demiş. Türkler yok! Bir internet sitesi "Türkler henüz Ayı keşfetmedi" diyor. Bir gazete "Türkiyeden rağbet yok" diye yazıyor. Aman merak etmeyin. Aydan kusur kalacak değiliz. Arsalar satılsın, ufaktan bir kent kurulsun da biz dış çeperleri gecekondularla donatırız icabında. Ve hangi çılgın bize imar affı çıkarmayacakmış, şaşarız! Kondularla öreriz Ayı sil baştan Mirkelamın patladığı günü dün gibi hatırlarım. Bir gece önce o TVde koşarak şarkısını söylemiş. Ertesi gün labda herkes Mirkelam diyor, ben anlıyorum Mim Kemal. Öke vardı ya, işte o! Mim Kemal ne zaman şarkıcı oldu, ne şarkısı, nereye koşuyor? Peki Yalın kim ya? Yok patlamış da, yok bilmem ne. Şarkı da öyle pek şahane değil. Niye patladı bu çocuk şimdi? Ben hâlâ biri "Zalim" dedi mi, Levent Yüksel gibi "Senin Allahın yok mu?" diye haykırmaya devam ediyorum."Seyret perişan halimi bende akşam olmakta / Dostlar seyrelmiş, beyhude lafla vakit dolmakta / Zalim..." "Senin Allahın yok mu?" Ebru Gündeş ile Safiye Soyman benziyor mu? Ben benzetiyordum. Ama şaşı olduğumdan da şüphelendiğim için susuyordum. Geçenlerde Mehmet Ali Erbil de söyledi. O da benzetmiş. Demek şaşı değilim. Nasıl rahatladım! Bu rahatlıkla yazıyorum. Milliyet Sanatın kapağında Armağan Çağlayan var sanki. Ama yakından bakınca Armağan Çağlayan değil, Mel Gibson olduğu anlaşılıyor. Peki ama Çağlayan ile Gibson benziyor mu? Yoksa Mehmet Ali Erbil de mi şaşı? Şaşı bak şaşır! Hayvanlarda yumurtlamadan hemen önce belirgin değişiklikler oluyor. Erkek de dişinin yumurtlayacağını anlıyor. Üreme içgüdüsüyle gidip onunla birlikte oluyor.İnsanların tekeşli olabilmesi, kadınlarda böyle bir değişimin ortaya çıkmaması ile açıklanıyordu. Ama bir araştırma kadınların bu dönemde daha güzel göründüğünü ortaya çıkardı. Netice? Şimdi hemen kocanızın çevresindeki kadınların "güzel" olduğu tarihleri kaydediyorsunuz. Ve o günlerde kocanızın o kadından uzak durmasını sağlıyorsunuz. Evet, pek kolay değil. Ama size kim tekeşli olmak kolay dedi ki?Sünnetçiye "Neden vitrinine saat koydun?" diye sormuşlar. "Ne koysaydım?" demiş. Mevzuya uygun resim bulamadım da... tubaakyol@milliyet.com.tr Ağır tahrik var karıcığım...