Cumartesi "Bu benimki kara sevda"

"Bu benimki kara sevda"

15.09.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Basketbolu Atatürkçülük’le birleştirip okul okul dolaşan, panellerde gençlere, maçlarda polislere ant içiren, kendisini basketbol misyoneri olarak tanımlayan İsmet Badem de artık çok popüler

Bu benimki kara sevda

Basketbol yazarı İsmet Badem: "Para sesi, kız sesi, su sesi ve en önemlisi de file sesi"
"Bu benimki kara sevda"

Basketbolu Atatürkçülük’le birleştirip okul okul dolaşan, panellerde gençlere, maçlarda polislere ant içiren, kendisini basketbol misyoneri olarak tanımlayan İsmet Badem de artık çok popüler

Ahmet Tulgar

Tutkululara, tutkunlara bayılıyorum. Sevdikleri şeyle delicesine ilişki kuranlara. Bu dünyada bulunuşlarını el yordamıyla edindikleri yöntemlerle anlamlı kılanlara.
Bir de hayatlarının mütevazı felsefesini yapanlara. İşlerini, eylemlerini politikayla, ideolojilerle, stratejilerle bağlantılandıranlara. Hayatını politize edenlere, kendilerini sempatik bir savaş makinesine dönüştürenlere.
Türkiye’nin en çok satan haftalık yayını Fanatik Basket’in yazı işleri müdürü, basketbol delisi İsmet Badem’i geniş kesimler bu daldaki son başarımızla birlikte tanıdılar. Ama ülkenin dört bir yanındaki okullarda onun bir tür ayin gibi tasarladığı basketbol panellerine katılan gençler, başında bandanası, üzerinde militarist kıyafetleriyle son günlerde televizyonda sık sık boy gösteren bu medya dandy’sini uzun süredir tanıyor.

Basketbol sizin için ne ifade ediyor?
Bir kara sevda. Ferhat ile Şirin, Romeo ile Jülyet gibi. Bu kahramanlar belki bir araya gelseydi, karı-koca hayatı yaşar, altı ay sonra birbirlerinin gözlerini oyarlardı. Tanrı, bu insanlar efsane olarak gelecek kuşaklara kalsınlar diye onların bir araya gelmelerine izin vermedi. Bir araya gelip de mutlu olan karı koca bulunuyor mu? Oysa ben basketbol ile dünyadaki en büyük aşkın içindeyim. Çünkü orada heyecan bulunuyor, vücut mücadelesi bulunuyor, beyin gücü bulunuyor, sevgi bulunuyor ve o topun o çemberden geçmesinden sonraki duygu! Para sesi, kız sesi, su sesi ve en önemlisi file sesi.

Basketbolu biraz aşk biraz da cinsel bir deneyim gibi anlatıyorsunuz. Ama siz onun aktörü değil, seyircisisiniz.
Kendim oynarken, top fileden geçince, bir tek İsmet Badem’in hazzını hissederdim. Şimdi Michael Jordan’ın kolu, İbrahim Kutluay’ın attığı üçlük, Hidayet Türkoğlu’nun smaçı, Mehmet Okur’un savunması, Hüseyin Beşok’un yaptığı blok ben oluyorum.

Her şeye böyle tüm benliğinizle mi bağlanırsınız?
Reenkarnasyona inanır mısınız?

Hayır.
Ben çok inanıyorum. Ben bir elinde savaş baltası, bir elinde kitap olarak dünyaya geldiğime inanıyorum. Fransız şair Raun’ı tanır mısınız? Çok genç yaşta vefat etmiş, çok titiz bir insanmış. Eldivenlerle tokalaşır, hizmetçisinden başka kimseyle temas etmezmiş. Ve nezleden ölmüş. İki kitabı da bitmemiş. Kitaplar çok güzeldi. Bu kitapları tamamlamak için yollanmışım herhalde.

Davul zurna ile Comparsita
( Merak ettim ama Raun’un izine internette ve ansiklopedilerde rastlayamadım.) Peki, geçelim. İki konuda tutkulu ve takıntılısınız: Basketbolu Atatürkçülük’le nasıl bağlantılandırıyorsunuz?
Benim babam bir öğretmendi. Annemle Adapazarı’nda evlendiklerinde mahallede davul zurna ile karşılamışlar, onlara göbek attırmaya çalışmışlar, babam kızmış, "Biz Atatürk Cumhuriyeti’nin çocuklarıyız, onun devrim ve inkilaplarına bağlıyız, biz göbek atmak yerine Comparsita ile dans edeceğiz" demiş, davul zurna da Comparsita çalmış becerebildiğince. Babam biz çocuklarına yazılı beyitler bıraktı: Bir, beyninizi dolu tutun. Beyniniz dolu olursa karşınızdakinin sizi yenmesi zor olur. İki, kollarınız güçlü olsun. Sizi dövmeye kalkışırlarsa caydırıcı güç olursunuz. Üç, yüreğiniz sert, mert olsun. Ağlamayı da, sevmeyi de bilin. Ağlamak insanın en temel özgürlüklerindendir. Ben de bu doğrultuda davranıyorum. Okul okul dolaşıp, basketbolu anlatıyorum. Çünkü bence Türk gençliğinin sporu basketboldur.

Neden Türk gençliğinin sporu futbol ya da güreş değil de basketbol?
50’lerde, 60’larda Amerika’da basketbolu beyazlar oynardı. Zenciler arada renk olurdu. Bugün beyazlar arada renk. Dünya ülkelerinden fiziksel olarak acz içinde değiliz, ekonomide, siyasette gerisindeyiz ama fiziksel olarak çok geride değiliz. Gençlerimizin bu basketbola meyli olduğuna inandım. Ve Anadolu’yu, okulları dolaşmaya başladım.

Basketbolun zengin aile çocuklarının sporu olduğu söylenir. Öyle mi?
Hidayet’in babasının bir cami imamı olduğunu biliyor musunuz? Gaziosmanpaşa’da yetişmiş. İbrahim bir su tesisatçısının oğlu. Zengin aile çocuklarının kolay basketbol oynayacağına inanmıyorum çünkü bu zor bir spor. Halkımızın sporu.

Şimdi de başarılı basketbolcular gençlere rol modeli olarak gösteriliyor. Ama bu çocuklar aradan sıyrılırken, acaba kaç başka gencin hayatı da kulüp kapılarında heder oldu? Bireysel başarılardansa kolektif başarılar model olsa daha yararlı olmaz mı?
Ben herkesin İbrahim Kutluay olmasını değil, spor yapmasını istiyorum. Birinci derece suçlu politikacılar, ikinci derece suçlu da siyasi köşe yazarlarıdır. Bireysel başarılara siyasi anlam yükleyip, bu örneklerle sorunların çözüleceğini söyleyenler onlar.

Siyasiler bu kez baskete ilgi gösterdi.
Kemal Derviş’e bir açık mektup yazdım ve "Sizin eşinizin ülkesinde çok meşhur olan bir oyuncumuz bulunuyor; Hidayet, belki izlemeye vaktiniz olmamıştır ama eşiniz bilir, gelin sizin ekonominizi düzeltecek olan şey de basketboldur" dedim. Şimdi bakıyorum, "Ekonomi basketbol ile düzelecektir" diyor.

Peki, Kemal Derviş güreş izler miydi?
Hoşuma gidiyor basketbol seyretmesi, tenis oynaması. Ben tenisçiyim de, onunla bir maç yapıp yenmek isterdim.

Artık karısına gidiyor
Ya Saadettin Tantan gibi güreşseydi?
O zaman da kaldırır yere vururdum.

Basketbola olan aşkınız, karınıza olan aşkınızı dışlamadı mı?
Maçlar bitti, İbrahim (Kutluay) ile Demet (Şener) İspanya’da ama ben yazılarımı yazmak, gazetemi çıkarmak için buradayım, daha sevgilime, karıma gidemedim Çanakkale’ye. Ama ben basketbol tutkuma burada yeterince zaman ayırabildiğim için karımın yanına gittiğim zaman ona daha çok sevgi ayırabileceğim. Onunla doğayı ve sevgiyi hissedip, ormanlarda dolaşıp, denizi, mehtabı seyredip, gemilere el sallayıp, konuşup, gecenin karanlığında kaybolacağız. Ondan sonra olacakları da anlatmayayım artık. n

Basketbol ayinlerinin medyatik şeyhi
Öğrencilerle kurduğunuz ilişki tarikat şeyhiyle müritlerinin ilişkisine benziyor. Toplantılarınız ayine benziyor.
Nasıl yani?

Gençlere alkışla tempo tutturuyor sonra da basketbol ve Atatürk konusunda yemin ettiriyorsunuz. Amerika’da televizyonda ayin yapan tarikat liderlerinin yöntemlerine benziyor yöntemleriniz.
500 askerlik bir bölüğü özel yetiştireceksin. Onlara yakın boğuşmayı, adam öldürmeyi öğretiyorsun ama onları motive etmeden, adrenalini yükseltmeden, ölümü bir sevgi gibi anlatmadan savaştırabilir misin? Ben bir basketbol misyoneriyim ama sadece basketbolu anlatmıyorum, ülke sevgisini, anne baba sevgisini anlatıyorum. "Gazlı içecek içmeyin", "Fast food yemeyin" diyorum. Çünkü fast food Amerika’nın canına okudu.

Ama Amerika’da birçok basketçi bu gazlı içeceklerin reklam filmlerinde oynuyor, resimleri içeceklerin kutularına basılıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
Ben vatanımı, milletimi bu kadar seviyorum, o kadar parayı bana verseler, belki ben de gazlı içeceklerle onların önüne çıkabilirim. Herkesin satın alınabileceği bir para bulunur.

Her panelin sonunda yemin töreni
Maçlarda da spor yazarlığının yanı sıra bir amigo gibi davranıyorsunuz.
Ben Avrupa Kupası maçlarında tribünlere "Kırmızı-beyaz giyeceksiniz" dedim, herkes kırmızı beyaz giydi, "Islık çalacaksınız, çığlık atacaksınız" dedim çığlık attılar ve biliyor musunuz, orta yaşlı kadınlar, genç çocuklar boynuma sarılıp hüngür hüngür ağladığı zaman ben onların bir parçası, vücutlarının bir parçası gibiyim. Hidayet boynuma sarılıp, "Abi, sana çok şey borçluyum" dediği zaman, en büyük gururum bu. Ben 40 yaşına kadar kendime çalıştım, evim oldu, arabam oldu. Şimdi vatanım, milletim ve gençliğim için çalışacağım. Benim her panelimin sonunda şu cümle söylenir: "Eğer bu özgür cumhuriyeti bu gökkubbe altında kadın erkek bir arada yaşayabiliyorsak, bu özgür cumhuriyetin sonuna kadar nefesini alabiliyorsak, bu ülkede asla ve asla irticaya, Atatürk ilke ve inkilaplarını yıkıp yok etmeye çalışanlara müsaade etmeyeceğiz". Bu annemle babamın bana vasiyetiydi, efendi. Bunlar için savaşacağım.




CUMARTESİ




















Yazarlar