Cumartesi 'Değişen dönüşen varlıklarız'

'Değişen dönüşen varlıklarız'

19.01.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

“Fotoğraf 51” oyununda izlediğimiz Funda Eryiğit, “İnsanın kendini de bir başkasını da çok iyi tanıyabileceğini düşünmüyorum. Değişen, dönüşen varlıklarız. Böyleyim demek yerine yaşamayı seviyorum” diyor

Değişen dönüşen varlıklarız

Funda Eryiğit, oyunculuk serüvenine tiyatroda başladıktan sonra “Canım Ailem” dizisiyle milyonların tanıdığı bir isim haline geldi. “Sessizlik” adlı oyundaki performansıyla 18. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Ödülleri’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü aldıktan sonra “Ev’vel Zaman” adlı oyunla çıktı karşımıza. Tiyatro sahnesindeki başarısının yanı sıra, “Karadayı” ve “Gecenin Kraliçesi” dizilerindeki karakterleriyle de konuşuldu. Eryiğit’le Craft Tiyatro’nun sahneye taşıdığı, 1950’li yıllarda DNA’nın ikili sarmal yapısının keşfedilmesini sağlayan fotoğrafı çeken Rosalind Franklin’in hikayesini anlatan “Fotoğraf 51” oyunu vesilesiyle bir araya geldik; tiyatrodan, dizilerden insan olmaya kadar birçok şeyi konuştuk.

Haberin Devamı

- Karakteriniz, DNA’nın göz ardı edilen kahramanı olarak anılan Rosalind Franklin. Yaşamış bir karakteri canlandırmak neler hissettirdi, nasıl bağ kurdunuz?

Karakterlerle bağ kurmadıkça oynamak pek mümkün değil. Sonuçta kendi anladığımız yerden oynarız. Mesela iğneyi hep kendisine batırıyor olması, başardığı şeyi ortaya koyamaması, babasıyla ilişkisi beni çok etkiledi. Çok kıymetli bir kadın olmasına karşın hakkında çok az bilgiye ulaşabildiğimiz için başlarda korktum ve ürkütücü geldi. Sadece fotoğraflar, kısıtlı bilgi ve yanlı sayılabilecek yorumlar vardı. Dolayısıyla çok fazla deneme yaptık.

- Etrafında duvarlar ördüğü için “karanlık leydi” diye de anılıyor...

Çok hırslı, işine tutkuyla bağlanarak diğer şeyleri görmezden gelen bir hali var. Hayatla bilimi çok özdeşleştirmiş. Cambridge Üniversitesi’ne araştırma için gittiğinde yasak olduğundan öğretmenler odasında girip erkeklerle yemek yiyememiş. Oysa oralar bilimin de konuşulduğu yerler. Kadınlar hep bunun uzağında duruyor. Haliyle savunma mekanizması çok artmış. Erkek dünyasında var olurken tuğlaları da daha fazla koymuş.

Haberin Devamı

- Bilim dünyasının içinde de böyle yasakların olması düşündürdü mü sizi?

Sonuçta bulunduğun çağın kültürel kodlarından bağımsız kalamıyorsun.

Her ne kadar bilim dünyasındakiler araştıran, sorgulayan insanlar gibi gelse de o kültürel kodları sorgulamadan yetişen insanlar var. Bu durumlar nereye kadar böyle devam eder bilemem. Nihayetinde dünyada para konuşuyor ve parayı da erkekler yönetiyor. Aslında olay bu kadar basit.

Değişen dönüşen varlıklarız
“İnsan komplike bir varlık”

- Ekran yolculuğunuz 11 yıl önce “Canım Ailem” dizisiyle başlamıştı. Sevilen bir iş olarak sizde neler bıraktı?

Televizyon için çok iyi bir yerden başladım. Çok kıymetli bir kadroyla beraber olduğum için şanslıydım. Çok şanslı hissediyorum kendimi. İnsanlar da çok sevdi. Nihayetinde oyunculuk dediğimiz şey insanı anlatmak. İnsan çok komplike bir varlık. Bedenen gördüğümüz, ne tepki verdiği, neye kızdığı, neye sinirlendiği, ya da neyle mutlu olduğu gibi şeyler önemli... Oyunculuk, anlatma sanatı bence. Anlaşılınca da seviniyorum.

Haberin Devamı

- Son diziniz “Can Kırıkları”, dört bölümde sona erdi. Bu durum, dizilere karşı bakışınızda bir değişiklik yarattı mı?

Son iki işim de çalıştığım, kafa yorduğum şeylerden uzak oldu. Bu durumların benim de anlamadığım bir sürü nedeni var. O yüzden bu yıl beni çok heyecanlandıracak bir şey olmadığı sürece dizi düşünmüyorum. Öte yandan benim de dinlenmeye ihtiyacım vardı. Çünkü dizinin çekimleriyle tiyatro provalarını bir arada yürütme gafletinde bulundum. Bitince provalara daha iyi verebildim kendimi.

- Dışarıdan mesafeli bir duruşunuz var. Bu bir çeşit maske mi yoksa hep mi böylesiniz?

Karşımda gördüğüm insana göre değişiyor. Nasıl tanıştığımıza bağlı, bir sosyal maskem var tabii ki. Mesela ben oyuncu maskesiyle siz ise gazeteci maskesiyle bir aradayız. Ama bu samimi olmaya engel değil. İnsan sosyalleşirken farklı kimlikleri olan bir varlık. İşinde başka, evinde, arkadaşıyla, sevgilisiyle başka... Dolayısıyla bir sürü maske var. Bu kendimiz olmadığımız, samimiyetsizlik anlamına gelmiyor. Çabuk kaynaşabilen, çabuk hayatıma insan alan biri değilim. Tanımadığım yerlerde kendimi güvende hissetmem ve tedirgin olabilirim.

Haberin Devamı

"HER NESLİN KENDİ GERÇEKLİĞİ VAR"

- Sosyal medyanın bu kadar hayatımızın içinde olması bir noktada herkesi ulaşılabilir kılması neler düşündürüyor size?

Bu bizim çok algılayamadığımız ama çok da reddetmememiz gereken bir durum. Çok nostaljik bakıp, “Nerede o eski günler” demeyi doğru bulmuyorum. Buna adapte olmak gerek, çünkü bu nesillle bir ilişki kuracağız nihayetinde. Anlamaya çalışıyorum, zorlansam da bazen...

- Geçmişe takılı kalmadan yaşamalıyız diyorsunuz. Peki, hiç mi zorlandığınız zamanlar olmuyor?

Ne olduğuyla ilgili değişiyor. Yaşanmışlığından kolay vazgeçemiyorsun. Ama işimle ilgili hep yeni bir şey denemek istiyorum. Risk almak istiyorum. Sonucunu çok düşünmeden yapmak istiyorum işimi. Süreci, deneme alanını seviyorum. Ben böyle ya da şöyle bir insanım gibi genellemelere çok inanmıyorum. Çünkü insanın kendisini de bir başkasını da çok iyi tanıyabileceğini düşünmüyorum. Ancak anlamaya çalışabilir. Kendimi de anlamaya çalışıyorum tabii ki... Net kararlar verilmemeli çünkü değişen, dönüşen varlıklarız. 10 sene sonra ya da birkaç ay sonra başımıza bir şey gelebilir ve bambaşka bir şekilde hareket edebiliriz. Anlamayı çok kıymetli buluyorum. Ben böyle biriyim demek yerine yaşamayı seviyorum.

Haberin Devamı

- Twitter’da birçok konuda fikrinizi veya tavrınızı gösteriyorsunuz. Peki hiç endişe duyduğunuz oluyor mu?

Tabii ki. Ama bundan korkmak istemiyorum. Yazmayayım dediğimde üzerine gitmek istiyorum. Ama tabii ki korkuyorum, endişem var. Sadece niye yazmayayım ki? Ne münasebet diyorum! Bir başkasının yazmaması da çok anlaşılabilir. Korkuyor olmak insani bir şey. Bugün pek çok kişide otosansür mekanizması var. Benim de var. Üzerine gitmeye çalıyorum. Çünkü kafamı özgür bırakmak istiyorum. Herkesin fikrini söylemesi taraftarıyım.

“SADELİĞİ SEVİYORUM”

- Bir röportajınızda “Şöhreti yönetmeye çalışıyorum” demişsiniz. Bunu başarabildiniz mi?

Artık evet. Hiç bilmediğim insanların sokakta beni tanımaları utandığım bir şeydi. Oynadığım karakterin önüne geçmek istemiyorum. Dileğim karakterlerin derdini anlatmak, onun önüne geçmek değil. Beni görsünler istemiyorum.

- Hayatınızı hafifletmek istediğiniz zamanlar nerelere başvuruyorsunuz?

Yeni yerler görmeyi seviyorum. Ailem Hollanda'da, sık sık oraya gidiyorum. Çok stresli bir ülkedeyiz, o yüzden uzaklaşma ihtiyacı hissediyorum zaman zaman. Sıfıra inip kendinle baş başa kalıp, başka insanlarla, başka kültürlerle karşılaşınca hem ruhum hem bedenim açılıyor. Daha barışık olmaya başlıyorum hayatla, kendimle...

- Yalın ve özgün bir tarzınız var...

Duru ve sade şeyleri daha çok seviyorum. Ekranda da karakter gerektirmedikçe fazla makyaj iyi durmuyor. İnsanlar Türkan Şoray’ı yataktan öyle kalkmış görmek istiyorlardı ama artık o dönemde değiliz. Şimdi karakter görmek, hikayeyi izlemek istiyoruz.