Cumartesi ‘Denizden, babamdan korkar gibi korkarım’

‘Denizden, babamdan korkar gibi korkarım’

14.07.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘Denizden, babamdan korkar gibi korkarım’

‘Denizden, babamdan korkar gibi korkarım’



Osman Atasoy 1992 yılında karısı Zuhal Atasoy ile birlikte Sığacık Limanı’nda yelken basmıştı. 4 yıl 9 ay boyunca "Uzaklar" adındaki tekneleriyle dünyayı gezen çifte, yolculuklarının üçüncü yılında yeni bir tayfa katıldı: Yeni Zelanda’da doğan kızları Deniz.
Osman Atasoy şimdi de "Uzaklar 2" ile yeni bir dünya seyahatine hazırlanıyor. Bu kez yalnız yelken basacak olan Atasoy "Okyanusta yanında ille biri olsun istemez insan. Yalnızlık çekeceğimi sanmıyorum" diyor.

"Uzaklar 2" ile yeni bir dünya turu planlıyorsunuz? Yolculuk ne zaman?
Büyük olasılıkla bu sonbahar sonunda. Tekne hazır. Birkaç gün içinde bir deneme seyahatine çıkacağım. Kıbrıs’a kadar gitmeyi düşünüyorum. Bu rutin bir işlem. Böyle uzun bir yolculuktan önce tekneye alışmak için, teknenin -varsa eğer- zaaflarını görmek için gerekiyor. Çıkması muhtemel sorunları görmek, önlem almak için...

Ne zaman karar verdiniz ikinci dünya seyahatine?
Ben aslında bu seyahate çıkmaya ilk seyahatimiz "Uzaklar"ın sonlarına doğru, daha o yolculuk bitmeden karar vermiştim. Ama tabii Türkiye’ye geldikten sonra hemen yeniden yola çıkamadık. Sonra böyle bir imkan doğdu. Teknenin yapımını Deniz Ticaret Odası üstlendi. Bir yıl önce kolları sıvadık. Şimdi de seyahat sponsoru arıyoruz. Basın olabilir. Tekne en masraflı bölümüdür, seyahat masrafı çok önemli bir kalem değil. Ama kriz ortamı... Bakalım.

Rotanız farklı mı bu sefer?
Evet. Bu kez Cebelitarık, Kanarya Adaları, Brezilya, Güney Afrika’nın ucu Cape Town, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Amerika’nın ucu, sonra kuzeye doğru gidip Arjantin, Brezilya, Karayipler, Bermuda, Azur Adaları ve tekrar Cebelitarık.

Bu arada karada neler yaptınız?
ATV’de çalıştım, sonra NTV’de... Bir yıl önce tekne başlayınca işi bıraktım. Bir de internet sitesi hazırladık, "meteoturk.com" diye...

Uzaklar 2, meteoturk.com’dan canlı yayınlanabilir mi?
Olabilir tabii. Teknenin direğine web cam bağlanır. Ben okyanusa bakarken, internete giren biri benimle o anda, o anı yaşar. Manzarayı izler. Seyahat sponsoruna bağlı bunlar.

İlk seyahatte karınızla birlikteydiniz. Kızınız Deniz "Uzaklaröda doğdu. Şimdi neden yalnız gidiyorsunuz?
Deniz’in okulu var. Zuhal (Atasoy) gelemiyor.

Yaklaşık bir buçuk yıl sürecek bir seyahat yapacaksınız. Okyanus ortasında yalnız olma fikrine nasıl hazırladınız kendinizi?
Hiç öyle bir hazırlığım yok. Onu yolda göreceğiz. Ama ben sıkılmam yalnızlıktan. Teknede boş durulmaz, hep yapacak birtakım işler olur. Bu yüzden okyanusta, yanımda ille de birileri olsun istemez insan. Yalnız hissetmezsin kendini. Okyanustaki yaşamda yalnızlık çekeceğimi sanmıyorum. Hem haberleşme imkanları da var şimdi. İnternet falan... Bir de gittiğim yerlerde insanlarla tanışacağım.

Teknede tek başınıza olacaksınız. Ne zaman uyuyacaksınız?
Uyku sorununu yarımşar saatlik uykularla çözeceğim. Yarım saat uyuyacağım, kalkıp beş dakika etrafı kontrol edeceğim. Gelen gemi var mı, havada bir değişiklik var mı diye... Vücut bir süre sonra bu düzene alışacak. İlaç falan almayı düşünmüyorum.

Peki yemeği nasıl halledeceksiniz?
Yemek en kolayı. Genellikle balık olur bizim mönüde. Açık denizde en kolay iş balık yakalamak. Devamlı arkadan bir tane olta geliyor. Ve 24 saat içinde muhakkak bir şaşkın balık atlar ona. Balıksız kalınmaz. Ben günde üç öğün balık yiyebilirim. Kuru gıda olur teknede. Nohut, pirinç, makarna olur. Yemek sorun olmaz. Bir de yediğin ortam güzel. Okyanusun ortasında giderken ne yesen tatlı gelir.

Denizde olmayı çok özlemiş gibisiniz...
Ya tabii. İnsan sevdiği, bulunmaktan mutluluk duyduğu bir ortamda olunca bu kara ortamında ona sıkıcı gelen birçok şeyi sıkıcı bulmuyor. Yalnızlık mesela dert gibi gelmiyor. Hareket imkanının az olmasından sıkılmıyor. Sevdiğim bir ortamda ufak tefek yoksunluklar koymuyor.

Müthiş bir heyecan var, o belli. Korkuyor musunuz? Ya başınıza bir şey gelirse...
Tabii korkulur. Kötü hava olduğunda korkulur. İnsanlar korkmuyoruz zannediyorlar. Denizden korkulmaz mı? Saygıyla karışık bir korku var. Babadan korkar gibi bir korku. Ödlekçe değil. Denizden korkmak lazım. Öbür türlüsü cahilce olur, hata yapar insan. Denizi bilen kişi korkar.

Rotanızda sizi en çok neresi zorlar?
Yeni Zelanda’yla Horn Burnu arası zor olacak. Orada yaz mevsimi olacak ben geçerken. Ama oranın yazı da hayli sert geçiyor.

Diyelim korsanlar yok, hava çok güzel... Durdurup tekneyi keyif yapıyor musunuz? Yüzüyor musunuz mesela? Dalıyor musunuz?
Ben artık pek denize girmiyorum. Çok da enterasan gelmiyor bana. Uzun seyahat yapanlar pek girmezler. Bazen tüpsüz dalıyorum. İnsanlar sırf mercan görmeye Kızıldeniz’e dalmaya gidiyorlar. Ben uzaktan bile bakmıyorum mercanlara, görünce kaçıyorum. Mercan en büyük tehlike tekne için. Bana mercanları gördün mü diyorlar? Ne göreceğim! Ben mercanların olmadığı yere gitmek istiyorum.

İlk seyahate nasıl karar vermiştiniz?
Sadun Boro’dur bizim kanımıza giren. Onun, dünya seyahatinden sonra "Pupa Yelken" diye bir kitabı çıktı. 12 yaşında onu okudum. O kitaptan sonra hayatım değişti.

İki hafta önce Sadun Boro "Denizcilik ölüyor" dedi. Yeni bazı düzenlemeler varmış...
Evet, amatör yelkencilikle ilgili yeni düzenlemeler getiriyorlar. Bizde denizcilik lüks gibi, ne lüzum var gibi görünüyor. Bizi zengin sanıyorlar. Dışarıdan bakıp "Bunlar yatla geziyorlar, bunlarda çok para var" diye düşünüp yeni yeni kararlar çıkarıyorlar. Oysa yelken denizciliğinin lüksle falan hiç alakası yok. Görüyorsunuz halimizi. Yağ pas içinde devamlı çalışıyoruz teknemizi yaşatmak için.

Neyle ilgili bu yeni düzenlemeler?
Teknede bulunması gerekli donanımla ilgili. İlkyardım çantası, işaret fişekleri, can salı, can simitleri, yangın battaniyesi, halat atmak için tabanca falan. Bu tabanca 1000 dolarmış. Hiç kimsenin kullanmayacağı bir şey.

Ama saydığınız şeyler can güvenliğiniz için gerekli şeyler gibi görünüyor.
Bu kararları çıkaranların hiç denizcilikle ilgisi yok. Cansimidi bulunması gerekiyor teknede diyorlar. Tamam! Sert plastikten, bayağı sert bir cansimidi yapmışlar. Denize biri düştü diyelim, onu kurtarmak için atacaksınız, kafasına gelse bayılır adam. Bayıldığı için boğulur. Kurtulacak adamı öldürürsünüz. Ben onu almam tekneye. Biri kafama atar, ölürüm. Biz onların akıllarına bile gelmeyen önlemler alıyoruz can güvenliğimiz için.

Korsanlar varmış bir de... Bu korsanlar hâlâ tek gözlüler mi?
Hayır, şimdikiler sizin filmlerden hatırladığınız gibi değiller pek. Modern korsanlar. Süratli bir tekneleri, otomatik silahları oluyor. Geliyorlar, tekneyi soyuyorlar. Teknedeki kıymetli eşyaları alıyorlar. Bazen mürettebatta direnen olursa öldürüyorlar. En tehlikeli yer Uzakdoğu’da, Malezya ile Singapur arasındaki boğazdır.
Biz daha önce oradan geçtik. Oralarda her gün bir korsanlık olayı oluyor. Bizim başımıza gelmedi. Teknemiz küçüktü. Uğraşmalarına değecek bir av değildik biz. O sıralar bir teknenin kasasından bir milyon dolar almışlardı. Bizimle niye uğraşsınlar?