Cumartesi Dertler birikince ne yapılır?

Dertler birikince ne yapılır?

28.08.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Dertler birikince ne yapılır

* * * İkinci meselemiz şu boks sporu. TRT sunucusu, olimpiyatlarda maçı yorumluyor: "Mükemmel vurdu mideye!" Mısırlı boksör rakibinin böğrünü göçertmiş, insanlar sevinç içinde zıplıyor. Elimden gelse bu "spor"u derhal yasaklarım. Bir de şu boğa güreşlerini... Kendisine zarar vermediğiniz sürece size hiçbir şekilde dokunmayan o zavallı hayvanları şişlemek ne biçim bir vicdandır onu da anlamış değilim. Bazen boğa, matadoru boynuzluyor ya, kendimi kaybedip "Oh olsun, beter ol!" diye bağırıyormuşum ekran karşısında, öyle diyorlar.Duymadım, "Muasır medeniyet seviyemiz" mi diyorsunuz? Hadi efendim geçiniz bunları...* * * Avrupalılar bizi 2014te birliğe alacaklarına söz vermişler. Bir inanışa göre de dünya 2014te "batacak"... Hala anlamadınız mı bizi neden oyaladıklarını? Mayalardan kalan bu tarihi bilgi benim kulağıma kadar geldiğine göre bunlar da duymuşlardır herhalde. Şimdi gülmem tuttu, delege diyordur ki "Abi biraz daha idare edin şu Müslüman Türkleri. Nasıl olsa hep birlikte gideceğiz öbür tarafa. Yeter ki o güne kadar başımıza dert olmasınlar!" Dedim de bu kez de aklıma şu Vatikan geldi. Ne biçim sırları vardır kim bilir? "Derin bir güç" olsam da kurcalayabilsem keşke.* * * Bizim Mehmet Yılmazgiller adalara gitmişler bu arada. Köşesinde okudum. Bir zamanlar benim de sık gittiğim yerlerdi. Hele bir anım var ki, her hatırlayışta gülerim. Salaklığıma yani. İki kız arkadaşımla bindiğimiz Orient Ekspres adlı bir gemiyle Yunan adalarını dolaşıp Venedike gitmiştik. Her şey pek güzeldi. Ama alışverişi artık nasıl abartmışsak ve de vapurumuzun hareket saatini artık neremizden dinlemişsek, sonuçta gemiyi kaçırıvermiştik! Neticede limana geldik ki gemi kanalda tutmuş yolu gidiyor. Pasportlar dahil her şeyimiz de araçta. O sırada, yolculuk sırasında tanıdığım bir İtalyan "Ooo, ship is gone!" demişti bizi görünce. "Gan man, bizi illa ki ulaştıracaksın!" Elindeki telsizle kaptanı uyarmıştı önce, "Dört salak yanımda, alabilir misin?" diye. Gemi kaptanı üç motoru durdurmuş (Bu önemli bir şeymiş; o motor dediğiniz şey iki dakikada bir stop ettirilmezmiş) bizi beklemişti. Derken, liman müdürü dostumuz bizi bir sürat teknesine koyup (biz de cebimizde kalan son 150 doları teknecinin cebine koyup) Orient Eksprese varmıştık. İp merdivene filan aldırmadan üç Filipinli tayfa çekivermişti bizi yukarıya. Bu kez sinirimiz bozulmuş, gülmekten binememiştik. Rezilliğe bakar mısınız! Sonrası mı? Akşam İngiliz kaptanın masasında misafirdik. * * * Az önce, Özlem Belir telefon etti. İstanbul Yıldız Lions Kulübünün başkanı olmuş. Henüz 30lu yaşlarında dünyanın en dürüst ve en efendi kızıdır. Kulüp üyelerinin kurduğu bir vakıfları vardı ve bu vakıf Şişli Mahmut Şevket Paşa Mahallesinde bir sağlık ocağı açmıştı. Bir zamanların anarşi yuvası olan bu yöreye şimdi canla başla sağlık ve eğitim hizmetleri veriyorlar. Ben de her konuda yardımcı olmak istiyorum. Çünkü Özlem kuzenim olur. Aslan kuzen! Yazara e-mail Bu hafta da mevzularımız muhtelif. İlki, geri kalmış kafaların -dolayısıyla geri kalmış ülkelerin- sorunu olan nüfus artışı. Hindistan Çini geçecekmiş, sayı olarak. Türkiye hepsini geçecek böyle giderse. Bakınız doğu erkeğimize. Adam dört karısını hakkıyla "idare edebildiğinin" kanıtı olarak (tarla, insan gücü vs. palavralarına inanmıyorum) karşımıza 46 çocukla çıkıyor. İki elini edep yerinin üzerine sıkıca kenetlemiş öylece gülümsüyor objektiflere. Cahil beyni, oyalanacak başka bir şey bulamadığı için doğrudan orasına komut veriyor sürekli. İnsanoğlu kendini övecek bir şey bulamazsa çatlar ya, adam ne yapsın köy gündeminde ancak çüküyle kalabiliyor. Hava atacağı başka hiçbir yeteneği, bilgisi yok. "Kaçılın" diyor ahali "en güçlü erkeğimiz geliyor." İspat meydanda, 46 çocuk. Bir de tutturamadıklarını sayarsak! Sonra da "Devlet bakacak mecbur" diyor. Oldu bayım, sen şeyinle övüneceksin diye biz yemeyip içmeyip sana para yetiştireceğiz. Sanki biz bilmiyoruz bu işin nasıl yapıldığını. Tövbe tövbe... "Doğum kontrolünü öğretmek lazım bu insanlara" diyor aydınlar. Biliyorlar efendim. Her "detayı" biliyorlar, sadece işlerine gelmiyor. Çözüm basit: "Çocuk sayısını üçte sınırlayan aileye şu kadar para bağlıyorum" deyin, bakın herkes nasıl frenleyecek "duygularını"...