Cumartesi Dört müdür bir ofisboy

Dört müdür bir ofisboy

11.08.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Şirketlerde, işinize son verildiği zaman farklı tepkiler alırsınız. Birlikte çalıştığınız insanları işte o zaman tanıyabilirsiniz ancak...

Dört müdür bir ofisboy

Dört müdür bir ofisboy

Şirketlerde, işinize son verildiği zaman farklı tepkiler alırsınız. Birlikte çalıştığınız insanları işte o zaman tanıyabilirsiniz ancak...

Serdar Devrim

Kerem de artık işsiz. Çalıştığı şirket, bir bahane uydurmak zahmetine bile katlanmadan ilişkisini kesiverdi geçen gün. Kerem Abi "Kovulmak bile koymadı bana da..." diyor; "arkadaş bildiklerime gücendim."
Başına ilk defa geliyor abisi; şaşkınlığı ondandır. Zamanla o da alışır.
Bilmiyor ki, büyük şirketlerde, işten çıkarıldığınız zaman farklı tepkiler alırsınız. Yıllardır birlikte çalıştığınız insanları işte asıl o zaman tanırsınız.
Birincisi, koşup size gelen, üzüntüsünü ifade etmeyi beceremese de, şöyle elini omzunuza koyup, gözlerinizin ta dibine bakarak hüznünüzü yakalamaya çalışan gerçek dostlardır. Siz zaten yol boyu onları diğerleriyle bir tutmamışsınızdır.
İkincisi, koridorda yolunu değiştirenler. Eee, ne olur ne olmaz, değil mi, sizi işten çıkardığına göre, belki patron kızgındır. Şimdi, size sempati göstereceğim diye, geçmiş olsun, üzüldüm diyeceğim diye, patronun gözünden düşmeye değer mi!...
Aslında bir de üçüncü grup vardır daima: Ne diyeceğini, nasıl davranacağını bilemediği için gözünü kaçıranlar, yolunu değiştirenler. Belki de Kerem’in anlayamadığı bu. Tanımadığı cins, bu üçüncüsü...
Bu medeni cesaret fukaraları, usul erkan cahilleri.
Öğlen, arkadaşlar beni yalnız bırakmak istemediler, illa beraber son bir defa yemeğe inelim dediler. İndik. Şirketin yemek salonuna girdiğimde, bir köşede şeflerimi ve müdürlerimi gördüm. Onlar da beni fark ettiler. Abi inanmazsın, benimle göz göze gelmemek için başlarını tabaktan kaldıramadılar, aralarında konuşamadılar bile; apar topar yediler ve arkalarına bile bakmadan kaçtılar. Alt tarafı bir
‘Güle güle Kerem!’ diyeceklerdi. Bu kadar
küçülmeye değer miydi!
Eşyasını toplamaya, kitaplarını eve taşımaya yardım etmek için, arabamla bürosuna gitmiştim Kerem’in. Bana bu sahneyi gözleri dolu dolu anlatıyordu. Ben de, bir yandan kartonları doldururken, bir yandan da, "Tamam, müdür olmuşlar olmasına da, daha genç adamlar. İnsan acemisidirler, kötü niyet arama..." diye teselliye çalışıyordum.
Tam o sırada yanımıza yüzü sivilceli, 16-17 yaşlarında bir delikanlı geldi. Kat hizmetlisiymiş,
yani şimdilerde ofisboy dedikleri genç...
Elini acemice Kerem’e uzattı. Belli ki, cümleleri kafasında hazırlamış. Laflar, Amerikan dizilerinden çıkmış gibiydi:
– Kerem Bey, dedi, ayrıldığınızı duydum. İnanın çok üzüldüm. Sizinle çalışmak benim için bir şerefti... Bir helallik almaya geldim...
Kerem dondu kaldı. Gözleri doldu. Boğazı düğümlendi. Bu sefer o ne diyeceğini bilemedi.
Ben, başımı kartona gömüp, kitapları yerleştirmeye devam ettim.
***
Kerem o gün insanları tanıdı. Akşam, yüreğinde bir ağırlık, ilk kez evine işsiz döndüğü zaman, hayatının ağırlık merkezinin burası olduğunu idrak etti.
Kerem o gün hayatı tanıdı. Neyin önemli olduğunu daha o ilk işsizlik akşamında anladı.






CUMARTESİ