Cumartesi Dostların arasındayız, Gönül'ün sofrasındayız

Dostların arasındayız, Gönül'ün sofrasındayız

15.02.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gönül Paksoy'un yurtdışındaki sergileri nedeniyle iki yıl ara verdiği şölen sofrası önceki pazar günü yeniden kuruldu. Sofra deyince tek bir sofra değil. Üç masada üç farklı sofra... 100 dolayında "Gönül dostu"nun katıldığı şölen dört saat sürdü

Dostların arasındayız, Gönülün sofrasındayız

Bu şölenin iki özelliği var: Şölene katılanların yılda bir defa kurulan sofralarda hayatlarında yemedikleri yemeği yemeleri ve her yıl sofraya konulan yemeğin farklı olması... Sofranın para için değil "Gönül" için kurulması...Gönül Paksoy'u yıllar önce Atiye Sokak'ta 6 numaralı küçük bir dükkanda, tarihi objeler, eski Türk takıları, antika gümüş ve metal süs eşyası, Anadolu halı ve kilimleri satarken tanıdım. Önce dükkanına sonra sohbetine tutuldum. Sohbetine doyulmayan, bilgili bir kadındı. Kimya eğitimi görmüş. Çukurova Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaparken üniversiteden ayrılıp sanatla ilgilenmeye başlamış, İstanbul'a gelmişti.Anne tarafı Kölemenoğlu sülalesinden, baba tarafı Musul'danmış. Aile önce Darende'de sonra Kadirli'de yaşamış.Bir süre sonra Paksoy o küçük dükkanın karşısında bir büyük dükkan kiralayarak yepyeni bir alana atıldı. Eski Türk kumaşları ve eskiye benzer biçimde dokuttuğu ipek kumaşlarla giysiler tasarlayıp üretmeye başladı. Gönül Paksoy iki yıl aradan sonra ünlü sofrasını gene kurdu. Önceki hafta İstanbul'da, Atiye Sokak'taki Gönül Paksoy Atölyesi'nde "yemek şöleni" vardı. Ham ipeği, ham keteni ve ham pamukluyu, bir kimyager olarak tabii boyalarla boyuyor. Veya Anadolu'dan eski kumaşları topluyor. Kumaşın doğal yapısına uygun çizimlerle giysiler ortaya çıkarıyor. Bunlar renk renk, insanın içini açan, daha çok kendini genç hisseden ve çalışan hanımlara dönük giysiler. Sıradan giysilerden sıkılan, ünlü yabancı markalar yerine özgün tasarımları tercih eden hanımları giydiriyor. Erkeklerin gönlü kalmasın diyerek erkekler için de renkli kravatlar ve yelekler dikiyor. Şimdilerde özgün kadın şapkaları da yapmaya başlamış.Paksoy 2003'te Borusan'ın İstinye'deki sergi salonunda tarihi ve çağdaş giysiler koleksiyonunu sergiledi. İlgi görünce, sergi Japonya'dan başlayarak birçok ülkede tekrarlanmaya başladı.Paksoylar altı kardeş. Gönül Paksoy'un kardeşlerinin hayatı ve uğraşıları da onunki gibi renkli. Her kardeşin bir "ana" işi, bir "keyif" işi var. Altı kardeşin üçü Ceyhan'da yaşıyor, üçü İstanbul'da. İstanbul'da yaşayan erkek kardeşlerden Doğan ve Şahin Paksoy, Güzel Sanatlar Akademisi mezunu, ikisi de resim yapıyor. Doğan Paksoy'un resim galerileri var. Şahin Paksoy resimden heykele atladı. Yurtdışında projeler üstlenmeye başladı. Adana'daki küçük kız kardeşi Gül Paksoy ise oradaki atölyeyi yönetiyor.Gelelim Gönül Paksoy'un yemekle ilişkisine... Gönül Paksoy çalışan ve tek başına yaşayan bir genç hanım. "Ben yemek yapmaktan, farklı yemekleri hazırlamaktan hoşlanıyorum ama tek başıma yemek yemenin hem zevki yok hem de yemek hazırlamak zaman alıyor. Dostları bir sofra başında toplayıp onlara ikramda bulunmanın zevki başka oluyor" diyor.Yurtdışındaki sergileri nedeniyle iki yıl ara verdiği şölen sofrası geçen pazar günü kuruldu. Sofra deyince tek bir sofra değil. Üç masada üç farklı sofra... Yemek şölenine 100 dolayında "Gönül dostu" davet edilmiş. Şölen dört saat sürdü. Dört saat boyunca ikram devam etti. Şölene katılanlar sofralara konulan farklı yemekleri azar azar, yavaş yavaş tattı. Sergisi Japonya'ya gitti Sofraların üzerlerine Gönül Paksoy boyaması ve tasarımı renkli ipek örtüler örtülmüş. Yiyecekler eski çanaklarda, tabaklarda masalara diziliyor. Bir köşede şarap masası.Paksoy bu tür şölenlerde üzeri kendi tasarımı etiketler taşıyan, Adana Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nin ürettiği özel şarapları ikram eder. Bu yılın özelliği kırmızı ve beyaz şarap yanında özel "portakal şarabı"ydı. Yemekleri anlatmaya çalışayım. Zeytinyağlı mor lahana dolması (Salata yapılan mor / kırmızı lahana yaprakları ile dolma yapılmış)... Zeytinyağlı armut, zeytinyağlı Çengelköy salatalığı (Bildiğimiz armut ve salatalık zeytinyağında pek lezzetli yemek olmuş)... Adana bölgesinde bulunan dikenli kabak... Adana usulü kereviz, pembe turp salatası, elma, çiğ enginar ve çiğ kereviz ile hazırlanmış mayonezli karides salatası, palmiye kalbi salatası, mor Adana havucu salatası... Antepfıstığının reçeli ile tatlandırılmış füme hindi eti dilimleri... Zeytinyağında kızartılmış hurma, zeytinyağında kızartılmış baharatlı kuru kayısı, dev Japon siyah fasulyesi salatası, pancar salatası... Sebze ile doldurulmuş bebek kalamar, zeytinyağlı bebek rezene, mor lahana ile hazırlanmış mor menekşeli lagos balığı... Adana'dan siyah kök-hanika salatası, soğan dolması, armutlu kuşkonmaz...Bunlar yenildikten sonra boşalan siniler, çanaklar toplandı. Masaların üzerinde lekelenen o güzelim renkli ipek örtüler değiştirildi. Bu defa bembeyaz işli ipek örtüler yayıldı. Ve de sıcak yemek ikramı başladı: Paksoy klasiği kaburga dolması ile Adana usulü sıcak içliköfteydi. Özel "portakal şarabı" Her yıl yemek şöleninde farklı yemekler tadılıyor demiştim ya, sayop denilen pek bilinmeyen avokado şeklinde kabak türü bir sebzenin yemeği, erik domates yemeği, beyaz minik patlıcan dolması, kabak çiçeği dolması, şalgam dolması, lakerdalı, zencefilli etli börek, kalamar dolması, meyveli yoğurtlu karides, zeytinyağlı rezene kökü, kişnişli patlıcan, zeytinyağlı patlıcan kabuğu, zeytinyağında pişmiş nar ekşili kuru soğan, kuru kabak içinde hamsi ve zencefilli levrek balığı, zeytinyağlı tatlı patates, yeşil domates dolması, kuru kabak dolması, asma kabağı dolması, ıspanağa sarılmış çilek yemeği, karidesli börek, zeytinyağlı parmak patlıcan, kelek (kavunun küçüğü) dolması, soğan yemeği, mercimekli içliköfte geçmiş yılların sofralarında yer alan ve hatırımda kalan yemeklerden bazıları.Tatlı sofrasında Adana'nın ünlü taş kadayıfı yanında Paksoy'un özel tatlıları labneli muhallebi, küçük armut tatlısı, küçük (gerçekten küçük, erikten küçük) patlıcan tatlısı, iri kof limon kabuğu tatlısı, minik yeşil limon yarısı tatlısı vardı.Gönül Paksoy bu yemekleri nasıl pişiriyorsa, ev kadınlarımız da isterlerse bu yemekleri evlerinde hazırlayabilirler. Yemeklerini beğenenlerin ısrarı üzerine Paksoy özel yemeklerinin tariflerini bir kitapta topladı. "Yemek İçin Tasarımlar" ismini taşıyan, İngilizce ve Türkçe bastırılan 130 sayfalık büyük boy kitapta Paksoy, annesi Sehernaz Paksoy ve anneannesi Hatice Yıldırım'dan öğrendiği yöresel yemekleri anlatıyor. Tariflerini kitapta topladı Malzemesi: Yarım litre süt, üç yemek kaşığı pirinç unu, l kutu (200 gr.) labne peyniri (marketlerde satılıyor), bir kahve fincanı pekmez, bir tatlı kaşığı nişasta, altı yemek kaşığı şeker, bir avuç badem. Hazırlanışı: Pirinç ununu sütle iyice karıştırın. Orta ateşte muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırmaya devam edin. Muhallebi biraz soğuyunca çarpma teliyle labneyi karıştırıp servis tabağına alın. Diğer yanda pekmezi ve nişastayı bir kahve fincanı suyla karıştırarak şeffaflaşıncaya kadar kaynatın. İki-üç dakika bekleyerek pekmez sosunu muhallebinin üzerine dökün. Kavrulmuş bademlerle süsleyerek soğuk ikram edin. Paksoy'dan labneli muhallebi tarifi