Cumartesi Dünya önünde aile kavgası

Dünya önünde aile kavgası

01.02.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ana vatan, baba vatan, yavru vatan tartışıyor...

Dünya önünde aile kavgası

Kıbrısı ta yürekten severim yani. Bu yüzden oraya vizeyle girmeyi hiç istemem. Fakat işte bu da bir olasılık. Olabilir. Olmasın! Henüz Mehmet Ali Erbilin Kıbrısta yaptığı sululukları canlı izleme fırsatı bulamadım. İzleyeyim, ondan sonra... Benim Kıbrısta çok güzel hatıralarım var. Yaşıtlarım hatırlayacaktır, bizim çocukluğumuzda yabancı spor ayakkabıların nasıl en mühim şey olduğunu. Ben 10 yaşındayken ilk Converse ayakkabımı Kıbrıstan aldım. O neye inanıyor peki? Annan Planına değil, o belli. İlk gördüğü gün ısınmadı onun içi bu plana, "Bunda yeni bir şey yok" dedi, başka şey demedi. Sanki o çok yeni. Sanki onun bin yıldır "hayır" dışında bir şey demişliği var?Denktaş belki de Birleşmiş Milletler aradan çekildikten sonra sevgili arkadaşı, kardeşi, kader ortağı Klerides ile daha iyi bir anlaşma yapacağına inanıyordur. Oysa bir, pokerde; iki, uluslararası ilişkilerde dostluğun esamisi okunmaz. Ve Kleridesin elinde kare as var şimdi. Yenme ihtimali çok yüksek yani. Niye durduk yerde elindeki aslardan ikisini Denktaşa ikram etsin ki? Arkadaşlık hatırına mı? Hem de arada Kofi Annan olduğu halde aslardan birini bile vermekte ayak sürürken. Denktaş 28 Şubattan sonra daha iyi bir anlaşma olabileceğine nasıl inanabiliyor o zaman? Kim bilir, belki Klerides imam bayıldıları yerken, Denktaşa "Kofi çekilsin aramızdan Raufçuğum, iki as vereceğim sana. Kanka sözü" diye fısıldamıştır.Denktaş bunu mu bekliyor? Peki ya Klerides, BM çekildikten sonra işaret parmağını sallayıp "İşte AB toprağında bir işgalci!" derse? Ya kare asını açıp, masadaki her şeyi kendi önüne süpürürse?Kare astan iyi ne var?Kıbrıs hatıralarım arasında Denktaşın bizzat kendisi de var. Asansörde başımı okşamıştı. Yani 20 yıl önce Denktaş benim için ailesiyle tatil yapan tonton bir dedeydi. Şimdi ise tonton bir dededen ziyade, kavgacı bir ailenin sorunlu yavrusu gibi. Aile de aile yani! Böyle ailede büyüyen evladın sorunlu olmasına şaşmamak gerek. Hani bazı aileler vardır, kavga onların gündelik hayatının ayrılmaz parçasıdır. Bu yüzden yabancılar önünde bile tartışmaya ara vermez, sürekli kavga ederler.Şu sıralar ana vatan, baba vatan ve yavru vatan ha bire dünya önünde kapışıyor. Misafirlerin yanında kavga eden sorunlu ailelere döndüler. Tayyip Erdoğan bir şey söylüyor, Denktaş cevap veriyor. Bunlar her nedense böyle medya önünde falan yaşanıyor. Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı da Kıbrısa gidip "Denktaşın yanındayız" mesajı veriyor. Gerçi bir Amerikan atasözü "Smith Wesson daima kare astan iyidir" der. Bu atasözü Amerika söz konusu olduğunda doğrudur belki. Dünya, elinde floş royal ile karşısına dikilse bile ABD canı istediğinde Iraka savaş açıp Smith Wessonunu ateşleyebilir. Yapar! Onların atasözü bu.Ama alemin atasözü bize uymaz. Bize daha çok "Öfkeyle kalkan zararla oturur" uyuyor. Bir de "Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" uyuyor. Uysa da uyacak, uymasa da...Yine de keşke vize olmasa! Gerçi paniğe mahal yok, daha önümde çok zaman var galiba. Kıbrıslıların yüzde 92.8i Denktaşın Annan Planına 28 Şubata kadar imza atacağına inanmıyor. Denktaş zaten hiç inanmıyor! Salondaki herkesin mi başı ağrıyordu? Evet, insanlar güldüler, belli ki eğlendiler. Ama etkilenmediler! Oyun boyunca pek seyrek alkışladılar. Oyunun sonunda da alkış cılızdı. Bir tek Okan Bayülgen ve bir kadın ayakta alkışladı. Ve oyuncular -buraya dikkat!- oyuncular alkışla sahneye tekrar çağrılmadılar bile. Yani bu derece... Medya istediği kadar abartsın; Erdoğan da, BKM oyuncuları da seyircinin alkışını iyi bilir, çok dinlemiştir. O salonda benim de ayakta alkışlamışlığım vardır. Bu kez bir şey tam olmamış, ham kalmış. Gibi geldi bana. Ya da salondaki herkesin başı ağrıyordu... Okuduklarımdan heves edip gittim, "Bana Bir Şeyhler Oluyor"u izledim. Benim başım çatlıyordu. Bünye tabii alışık değil cuma akşamı sosyalleşmeye. Alışmış ille de iş yerinde olacak, bilgisayara bakacak, bit kadar yazıları okuyup düzeltecek... Kendi fikrimi baş ağrısı münasebetiyle pas geçip salonun tepkisini aktarıyorum: Süper reklam! * Birkaç ay oluyor, mahalle kuaföründe manikürcü kız anlattı kadınların pubik kıllarını türlü şekilde tıraşlattığını. Yıldız yaptıranlar, sevgilisinin isminin baş harfini yazdıranlar, çiçek şekilleri... "Yok artık, kim yapar bunu?" dedim. "Oooo abla, herkes" dedi. Ortalık yıkılıyormuş meğer. Yazasım vardı ama tuttum kendimi. Pubik kıllar falan, "Oraya da mı girdin?" diye linç edilirim dedim. Gucci patlattı işte. Oraya da girdi, Guccinin Gsiyle. İster dövün, ister sövün; süper reklam! "Zar mı önemli, ilk cinsel ilişki mi?" yazısında rakamları ters vermişim. "Yusuf Sertel, B.Ö. normal doğum yaparsa 5 yıl; sezaryenle doğurursa 7 buçuk yıl ceza alacak" yazmışım. Tersi olacak. Sertel normal doğum olursa 7 buçuk yıl ceza alacak, çünkü zar o zaman yırtılacak. Düzeltenlere teşekkür eder, düzeltir, özür diler, salaklığıma ağlarım... Sana gülümserken kırıştı gözümün kıyısı Nine ağzına bakar mısınız siz? Kimden duymuşum ki ben bu lafı? Nasıl da içimde tutmuşum? Tutmuşum da yeri geldi sayıp nasıl kusmuşum? Çok belli işte, içimde bir yerde gelecek birkaç yıl içinde "Ben sana saçımı süpürge ettim" değilse bile, "Sana gülümserken kırıştı gözlerimin kıyısı" nevi bir cümle büyütmekteyim. Niye? Çünkü geçen gün benim yaş günümdü. Hiç beklemezdim kendimden, bunalıma girdim. Yaşımı saklamaya bile çalıştım. Üstelik ben yaşını gizlemenin bir tür yaşayamamışlık olduğunu düşünmüşümdür hep. Yani hayvan, yaşamış işte o yılları, yaşamışsa niye saklar ki yaşını? Saklamayayım bari. Efendim huzurlarınızda 31 yaşını idrak etmiş bulunuyorum. Ve sevgilim, özür dilerim. Haksızlık etmişim. Öpüşmek kırışmayı engelliyormuş (29 Ocak 2003, Milliyet). Sayende az kırışmışım. Öperim.* Yaptım. Bunu da yaptım. Geçen sabah sevgilime "Seninle tanıştığımızda 25 yaşındaydım. En güzel yıllarımı sana verdim..." dedim. Bunu da buraya yazıyorum. Yazıyorum ki ders olsun bu kepazelik bana. Rezil olayım da aklım başıma gelsin. "Ekmek kadar, bir su kadar / Tutkun olduk Adan Zye / Tatlı tatlı anlatışlar / Müzik gibi gelir bize" tubakyol@yahoo.com (Kayahanın babası Süleyman Açarın şiir kitabındaki "Esra Ceyhanla Adan Zye Programı" adlı şiirden...)