Cumartesi Eğlenmek isteyen okusun

Eğlenmek isteyen okusun

08.12.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Eğlenmek isteyen okusun

Eğlenmek isteyen okusun

Eğlenmek isteyen okusun

Sarıkız'ın Anıları

Kim bu buruşuklar?
Başımda kuş pisliği, elimde nalla doğmadığım kesin. "Yazma" gözlüğümü takside unutunca, buna bir kere daha inandım. "Her işte bir hayır vardır" diyerek üzerinde "göz" yazan ilk binaya daldım. Dünya Göz Hastanesi’ymiş. Yeni gözlüğümü takınca baktım ki
bana servis yapan Kahraman Bey daha gençmiş, meğer körmüşüm. Rahmetli kayınpederim Adnan Benk’i hatırladım. 8-9 yıl önceydi, gözlüğünü yenilemişti. Bir akşamüstü Mina Urgan ve kayınvalidem Simin’le cin tonik içiyorduk. Adnan Abi yeni gözlüğünü parlatıp burnuna yerleştirmiş ve haykırmıştı: "Yahu kim bu buruşuk kadınlar? Kaldırın bunları buradan!" Şimdi oralarda bir yerde üçünün birlikte olduğuna tüm kalbimle inanıyorum.

Quentin ve Atıf...
Moviemax’te Quentin Tarantino’nun oyuncu, hikayeci ve yapımcılarından biri olarak yer aldığı bir filmin kamera arkası görüntülerini izliyorum. Set çalışanları, çekim arasında çimenlerde "güzel popo" yarışması yapıyorlar ve size hiçbir şey müstehcen gelmiyor. Bu seti görüntüleyen gazeteciler, filmle ilgili her şeyi haber yapıyorlar. Aklım uçtu gitti yıllar öncesine. Müjde Ar’la Aykut Sözer’in oynadığı "Dağınık Yatak" filminin setindeyiz. Yer Side, bir akşamüzeri film icabı, Müjde ile sevgilisini oynayan oyuncu kıyıda yürüyecek. Tüm Side halkı gibi 5-6 gazeteci de çekimleri izliyor. Hepsi vızır vızır fotoğraf çekiyor, biri hariç. Bu durum Müjde’nin gözünden kaçmıyor: "Her sette varsınız ama tek kare çekmediniz, neden?" Adam fütursuzca ve başına
ne geleceğinden habersiz, "Ümit Belen’le oynayacağınız yatak sahnesini bekliyorum" deyince Müjde’nin cevabı kısa ve net oluyor: "Beyefendi biz burada düzüş filmi çekmiyoruz. Seks filmi istiyorsanız başka sete..." diyor. Haklıydı, senaryo Murathan Mungan’ındı ve yönetmen Atıf Yılmaz’dı. Quentin’in setiyle Müjde’nin seti arasındaki fark, harcanan "para"dan ibaret değildi kuşkusuz. Fark başka bir yerlerdeydi, zamanla belki bizim de öğreneceğimiz...

Uçakta büyü!
Reha Muhtar’a bir kıyağım olacak, çocukluk arkadaşım Ayfer’i tanıştıracağım. Görsün büyü nedir, nasıl bozdurulur. Bu arkadaşım Türkiye’deki tüm falcıları tanır. Eskiden arabası olmadığından buralara ben götürürdüm. Dolayısıyla -inanmadığım halde- hepsinin kapısını bilirim. Ben arabada beklerim, o bir koşu büyü reçetesini alır gelir sonra ver elini Boğaz’a. Koca aramaya değil; "yedi deniz dalgası" alabileceğimiz bir sahil arıyoruz. Böyle bir günde, her yer rıhtım olduğu için Fındıklı’ya gittik. Ayfer’in elinde bir idrar kavanozu, ben onu tutuyorum suya düşmesin diye, o da eğilmiş dualar okuyarak şişeye deniz dalgası dolduruyor sayarak. Haliyle dikkat çektik. Öyle ya, bu iki kaçık Boğaz’ın pet şişeli, yosunlu, prezervatifli suyunu ne yapacak? "Bari Hıfzısıhha’dan gelmiş gibi, tahlil için su örneği alıyormuş gibi yapalım, azıcık da koli basili gibi laflar edelim birbirimize" deyince Ayfer gülmeye başlamış ve beraber denize düşmüştük. Aynı büyü bozma seansının 2. etabında, Milano uçağındaydık. Ayfer "Çişim geldi" deyip WC’ye gitmiş, 5 dakika geçmeden yangın alarmları çalmaya başlamıştı. Meğer falcı demiş ki "Bu tütsüleri ikindiden önce yak ve başının üzerinde 3 kez çevir." Son aşama da şöyleydi: Bir akar su bulunacak, kullandığın -afedersiniz- don ve sutyen oraya atılacak. O yıl ne hikmetse Milano’nun tüm dereleri kuruduğundan nihayet İsviçre’de, etrafında insanların kibar kibar oturdukları, içinde kuğuların yüzdüğü bir göl bulunmuştu. O don oraya nasıl atılacaktı? Formül bulundu, arabanın gazına basıldı ve camdan suya fırlatıldı. Hâlâ gölü temizleyen işçinin ve olayı görenlerin ne düşündüklerini merak ederim.

Not: Mert Uyarer, henüz 9 yaşında ve en minik okurum. Yazılarımı beğeniyormuş. Sarıkız’ı yaşıtı sandığı kesin.




CUMARTESİ