Cumartesi Erken bir bayram yazısı

Erken bir bayram yazısı

24.11.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Erken bir bayram yazısı

Erken bir bayram yazısı

Erken bir bayram yazısı

Sarıkız'ın Anıları

Kendi evim yetmiyormuş gibi şimdi de oğlum ve babasının birlikte yaşadıkları eve el attım. Bütün odaları pembeye boyuyorum. Tek başıma değil elbet. Bir Emine kadınım var, onunla birlikte. İşimiz zor, adam başına 6 duvar düşüyor. Ama azimliyim, bu evi güzelleştirmek istiyorum, bir nevi "bayrama" hazırlık. Son günlerde tek şey düşünüyorum, yaklaşmakta olan Şeker Bayramı’nı bahane edip oğlumu gerçek, kendi bayramlarımla tanıştırmak. Tıpkı çocukluğumdaki gibi. "Biraz geç kalmadın mı?" diyenler, moralimi bozmayın. Ne var şunun şurasında, ikimiz de daha çok genciz.
İşe bir şekerlik almakla başlayacağım. Yıllar önceki dede evi güzelliklerinden. Hani şu 3 katlı, sapının üzerinde yuvarlak bir taşıma bölümünün bulunduğu, önceleri dört parmağınız girerken, büyüdükçe tek parmakla taşıyabildiğiniz şekerliklerden. Bilirsiniz bunun en üst katına genellikle çikolata konur. Daha geniş orta bölüm bademlerin yeridir. En alta ise bolca ama asla görgüsüzlüğe kaçmadan gül kokulu lokumlar yarleştirilir. Size de evin en küçüğü olarak, kabarık jüponlu elbisenizle ve beceremediğiniz reveranslarla bunları misafirlere ikram etmek düşer. Oğlumun bu şekerliği
-mesela- DVD player’ının üzerinde gördüğünde gülme krizine yakalanacağını biliyorum. Hatta benden bir şaplak yemeyeceğini bilse "Anne kafayı çizdin sen" diyeceğini de... Dahası, oymalı büyükçe bir ceviz masa bulup evin ortasına şöyle güzelce yerleştirsem diyorum. Ama abartmamalıyım; babasına güven olmaz, elimde şekerlik ve oymalı ceviz, kapının önüne konabilirim. Onun için her şeyi yavaş yavaş, alıştıra alıştıra yapmalıyım.
Mesela 6 yıldır ayakkabıyla girilen ve daha çok büroya benzeyen bu eve, büyük taban halıları sermeliyim. Kanal faresi yeşili, yumuşacık pantuflalar almalıyım. Evin her tarafına sinen aptal cif kokularının yerine, evin her tarafına lavanta torbaları yerleştirmeliyim. Mum çiçeği ve küpe çiçeği saksılarını da unutmamak lazım. Ahşap kısmına, bıçakla çocukluk aşkımın baş harfini kazıdığım eski radyomuzu, annemden isteyip baş köşeye koymalıyım. Bir de kocaman bir kömür bulup çıtır çıtır yakmalıyım. Üzerinde nasıl ekmek kızartılacağını da oğluma öğretmeliyim. Su çulluğu gibi sürekli, ikişer dakika süren şu duş icadına bir son verip şöyle adamakıllı kesesiyle, lifiyle yıkanılan, Hacı Şakirli hamam günleri tertip etmeliyim. Varsın olsun, evin içinde üzerlerinden buhar çıkan derisi kızarmış adamlar dolaşsın. Sonra, bir nüfus patlamasına kurban ettiğim bu küçük aileyi, eş dostta ne kadar çocuk varsa eve doldurup, genişletmeliyim. Hiç olmadı bayramda üç günlüğüne... Ki onlarda yaşasınlar, yer yataklarında "Hadi azışalım" keyfini. Arda’yı da mutlaka bayram namazına yollamalıyım. O gelmeden kahvaltı hazırlamalıyım bir taraftan ve nedense hep bayram sabahına bırakılan, ütüleri yapıp elbisenin eteklerini bastırmalıyım. İlle de genç görüneceğim diye ayağımdan çıkarmadığım kotumu atıp, anneannem gibi şarap rengi bir tayyör giymeli ve saçlarımın arasına Soir De Paris sürmeliyim. Hatta şarap rengi bir çantam bile olmalı... Da, diyelim aynı zarafetle koluma takabilmeyi becerdim, peki nasıl yapıp da içini mis gibi pudra kokutacağım? Bütün bunları yapabilirsem, oğlum bir mucize olup da, arife sabahı, yatağından kırmızı yanaklarıyla ve daha mutlu kalkar mı acaba? Hatta biraz daha azmedersem, kimler olduğunu bilemediğim internet arkadaşları yerine "Amcazademle kıyıda şöyle bir dolaşıp, büyükanneme el öpmeye gideceğiz" dedirtebilir miyim?
Tabii çocuktan "Tensip buyurdunuz efendim" şeklinde konuşmasını istemiyorum yanlış anlaşılmasın. Zaten oldum olası, kibar çocuklar beni deli eder. Akşam vakti olunca, kendiliğinden pijamasını giyip "İyi geceler anneciğim, size de babacığım" diyen ve yukarı odasına "çekilen" çocuğun durumu fena bir durumdur.
Çocuk dediğin az biraz haşarı olmalıdır. Ama bu haşarılık bayram günlerinde yerini "dadıyla büyümüş" bir havaya bırakmalı, konu komşu sanki onun mahalleden ne mal olduğunu bilmiyormuş gibi, bu terbiye abidesi karşısında şaşırıp kalmalıdır.
İtiraf etmeliyim ki, kulağında küpesi, öcü siyahı giysileri ve koca postallarıyla, benim oğlanı bu hallere sokmak biraz zor olacak. Hele şu bayram bir gelsin bakalım...




CUMARTESİ