Cumartesi ‘Evlenelim, dünya turuna çıkalım’

‘Evlenelim, dünya turuna çıkalım’

06.04.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Seda-Cüneyt Güleray çifti tekneyle dünyayı dolaşıyor. Böylece Cüneyt Güleray’ın 16 yıllık hayali gerçekleşti

‘Evlenelim, dünya turuna çıkalım’

‘Evlenelim, dünya turuna çıkalım’

Seda-Cüneyt Güleray çifti tekneyle dünyayı dolaşıyor. Böylece Cüneyt Güleray’ın 16 yıllık hayali gerçekleşti

Mefaret Aktaş

Bu bir tekneyle dünya turu hikayesi. Yolculuğun başlangıç hikayesi de kendisi kadar ilginç. Yıl 1986. Cüneyt Güleray’ın Y.T.Ü. Makine Mühendisliği Bölümü’nde ikinci senesi. Bir arkadaşının evinde termodinamik dersine "çalışamazken" arkadaşı "Oğlum çalışmıyorsun bari şunu oku" diye önüne Sadun Boro’nun "Pupa Yelken" kitabını atıyor. Tanımayanlar için, Sadun Boro 35 yıl önce "Kısmet" yelkenlisiyle dünyayı dolaşan ilk Türk. Güleray kitabın ilk sayfalarından çok etkileniyor. Bir hafta sonra kendisine özel bir defter yaptırıyor. Ve o deftere "Ben 2000 yılında yelkenliyle dünya turuna çıkacağım" yazıyor.
Okulu bitirdikten sonra yalnızca bir tekne sahibi olmak için girdiği yatçılık işinde bir şirket kuruyor. Bu sektör de onun ortağıyla 1990’da kurduğu Karina ile başlıyor zaten. Şirketini büyütüyor, geliştiriyor ama 2000 yılı geldiğinde hayalini de unutmuyor. "Dünya turu" planını anlattığı ve hedefini paylaşan karısı Seda Güleray’la işi gücü bırakıp bu yolculuğa çıkmaya karar veriyorlar. Bir yıl gecikmeyle 2001’de yola çıkabiliyorlar ama bu 16 yıllık bir hayal. O kadar gecikme olur tabii.
Güleray çifti yolculuklarının ilk bölümünü tamamladı bile. Atlantik’i geçtiler, sıra Pasifik’te. Tekneleri Little Aries şu anda Doğu Karayip Adaları grubunda 150 bin kişilik bir ülke olan Saint Lucia’da. Yakında tekrar yola çıkacaklar. Son bir yıldır "Gezimizin dünya turu dışında bir amacı daha olsun ve vakit geçirelim" diye bir de belgesel çekmeye karar vermişler. "Sponsorumuz olsa iyi olurdu aslında" diyor Cüneyt Güleray. İlgililere duyurulur.

Bu dünya turu 16 yıllık hayaliniz. Evlenmeye karar verirken bunu hesaba kattınız mı?
Tabii. Aklımın bir köşesinde tabii "Yolculuk yaklaşıyor, hemen bir eş bulmam lazım" fikri de var! İlişkimizin 15. gününde yine bir tekne yolculuğunda, yanıma bir evlilik yüzüğü alıp ona "Teknede yaşayacağız, böyle bir hayatı paylaşacağız" dedim. Keyifle kabul etti.

Bir "eş" bulamasaydınız siz tek başınıza yine de çıkacak mıydınız bu yolculuğa?
Evet, 2000’de yola çıkılacaktı. Aman yanlış anlamayın. İnsan yalnız bunun için de evlenmez zaten! O da bu konularda yarı çılgın bir tipti. Zaten 15 gün içinde de evlendik.

Yelkenlerle ilgisi yoktu eşinizin değil mi?
Çok çalıştı. Bugün teknik bilgi olarak Türkiye’de yatçılıktaki pek çok erkekten üstündür. Teknenin telsizcisi o. Benim telsiz ehliyetim bile yok. Astronomik navigasyon onun konusudur. Ben aletlerden, o güneşten, aydan navigasyon yapar. Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunu.

Karayipler’e dönünce nereye gideceksiniz?
Karayipler’de bir yıl belgesel için çalışacağız. Ama şiddetli fırtınalar başlayacak. Bu yüzden önce Güney’e, Venezüella’ya ineceğiz. ABD’ye, Küba’ya sonra gideceğiz. Nisanda Panama Kanalı’na ve sonra meşhur Galapagos Adaları’na gideceğiz.

Bu yolculuklar ne kadar sürecek?
Asıl oradan çıktıktan sonra en uzun yol var, 3 bin 200 mil. Atlantik’i 2 bin 665 milde geçtik ve 17,5 gün sürdü. Pasifik’te aynı hızla gitsek bile 25 gün kara görmemek, kimseyle konuşmamak demek bu.

Dünyada olanları nasıl öğreniyorsunuz? Radyo, TV yok... Ya savaş çıkarsa...
Bir arkadaşımız evindeki telsiz sistemi aracılığıyla bize ulaşıyor. Ama uzun yolculuklarda haber almıyoruz. 11 Eylül’ü tesadüfen iki gün sonra öğrendik. Eğer o gün telsizle görüşmeseydik 15 gün sonra da öğrenebilirdik.

Yolculukta hep deniz ürünleri mi yiyorsunuz?
Balık hayatınızın önemli bir parçası. Burada lüfer tutardım bana büyük gelirdi, Atlantik’te 20 kiloluk bir balığı güverteye çekmek çok zevkli. Ama ben yoğurt çok severim. Bir yerden bulursak, kalanı kullanarak hemen zincirleme yoğurt yapıyoruz. Ben unutkanım ya, hep son maya yoğurdunu yiyorum. Sonra yoğurt aramaya başlıyoruz.

Dünya turunuzda en çok ne şaşırttı sizi?
Gittiğimiz her yerde bayrağımız yüzünden birileri yanımıza geldi. Özellikle de Akdeniz’den sonra. Haftada 7-8 kişi gelip "Siz Türksünüz değil mi? Biz ülkenizi gezdik, harika. Koylarınız dünyanın en güzel koyları" diyor. Bu adamlar kapıyı çalıp geliyor. Ben onları çağırmıyorum. Bu akşam sohbetlerinde olmuyor. Ben de kim, ne dedi, hangi ülkedendi diye liste tutuyorum.

Korsanlarla karşılaşma riski...
Gördüğünüz en güzel yer neresiydi?
Türkiye. Her yeri dolaşmış insanlar da bunu söylüyor. Bizim koylarımız kapalı, su çarşaf gibi, temiz, kıyı ağaç dolu. Yunanistan’da da çok güzel günler geçirdik ama ağaç yok. Kanarya Adaları’nda yeşillik yok. Bizde hepsi var. Karayipler’de yağmur ormanları ve sualtı zenginliği var, huzur yok. Sıcaklık 35 derece ama hep yağmur. Hep sallanıyorsunuz. Tatil için zaten uygun değil.

Ne zaman bitirmeyi planlıyorsunuz?
Bir dünya turunu 6-8 ayda da bitirirsiniz. Dünya turu yarışları bile var. Ama biz olabildiğince çok, tercihen de uygarlıktan uzak yerleri görmek istiyoruz. Bu tip yerler asıl Pasifik’te başlayacak. Korsan tehditleri de korkutucu tabii. Yolculuğun en sevimsiz yanı. Teknede bir silah var ama ne kadar işe yarar? Üç ay kadar önce Venezüella’da ünlü bir yatçıyı öldürdüler. (İki kez Amerikan Kupası’nı kazanan Yeni Zelandalı Peter Blake). Orası tam bizim rotamız. Turist olarak karadan gidince daha az ilgi çekiyorsunuz. Bu yüzden karadan geçebiliriz. Ama kötü bir şey olma ihtimali var diye, Avrupalılar özellikle de Amerikalılar gibi planlarımızdan vazgeçecek değiliz.

"Teknenin yarısı battığında, ‘Buradan kurtulayım, yola devam etmem’ dedim"
Cüneyt Güleray eşiyle çıktığı dünya turunun en tehlikeli anını anlatıyor: "Cebelitarık’tan ayrılıp Alman bir tekneyle birlikte Kanarya Adaları’na geçiyoruz. Bizim tekne ilk kez Atlantik sularını gördü diye çok heyecanlıyız. Rüzgar çok şiddetli ve hiç durmuyor. Ben de kaptanım diye ukalalık yapıyorum. ‘Bak’ diyorum Seda’ya, ‘Atlantik’in rüzgarları böyledir’. Seda’nın da aslında, kadınlarda çok rastlanan deniz tutma sorunu var. Yine tuttu, gitti, yattı. Ben nöbetteyken uyuyakalmışım. Bir uyandım. Rüzgar göstergesinde sayılar 46, 48, 52... diye gidiyor. 55 mili gördüm ya ben bittim orada. Bu 125 km. süratla giden bir arabadan kafanızı çıkarıyor, arabanın üzerinde yürüyorsunuz demek! Almanları da kaybetmişiz. Sonunda bizim tekne yan yattı ve yan tarafı battı. Gitmiyor, düzelmiyor. Ben uyku sersemiyim. İçeride karım yatıyor, onun hayatından çok endişe ediyorum. Su kamara hizasında. Gece, yağmur, yıldırımlar var. Birkaç yer patlamış, plastikler yanmış. Her türlü faktör mevcut yani. Bir an ‘Beni buradan kurtarırsanız, yola devam etmem’ diye düşündüm doğrusu. Ne yaptığımı bile bilmeden yelkenleri kapattım. Bir ara dinlenmek için aşağıya indim. Tekne o kadar dönmüş ki, yandaki mutfak dolapları yerdeydi, onlara basarak dinlendim. Bunun 65’i, 75’i de var. Biz daha bunu yaşamadık.




CUMARTESİ