Cumartesi “Gençleri biraz da ben hoplatıp zıplatayım”

“Gençleri biraz da ben hoplatıp zıplatayım”

28.03.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Ferdi Özbeğen altı dilde şarkı söylediği yeni albümü “Nerelerdeydiniz?”i çıkardı, yazın bir tane daha geliyor

“Gençleri biraz da ben hoplatıp zıplatayım”

Bu topraklarda yaşayıp Ferdi Özbeğen’i dinlememiş olmanın imkanı yok. Albümünü almamış olanlar muhakkak vardır; ama onun meşhur ettiği şarkılar hep bir ağızdan söylenir.
Kendi tabiriyle bir “eğlendirici piyanist”, bana göre bizim usul “kadife sesli şarkıcı”.
“Büklüm Büklüm”, onun ağzından genzimizi yakar. “Dilek Taşı”, “Yok Yok, Yalan Deme”, biraz zihnini kurcalayan herkesin önüne düşer. “Sevmek acı, gerçek acı / benzer birbirine” dizeleri bizlerin kaderi, sevinci, gözyaşıdır.
Ferdi Özbeğen. Bir zamanlar İzmir’in iyi eğitimli, popüler genci. Şimdi 68 yaşında, genç stilli, eskimeyen bir ses. Yeni yetişenler ona hâlâ hayran. Facebook’taki sayfasını yüzlerce insan ziyaret ediyor, şarkılarıyla onlarca yeni aşk filizleniyor. O hâlâ “Yok yok, yalan deme” diyor. Piyanodan uzak kuytu bir köşede, genç bir çift el ele, eski usül dans ediyor... 


Yeni albümünüz “Nerelerdeydiniz?” hayırlı olsun. Bir hayli de ara vermiştiniz.
Sekiz sene gibi bir ara. Büyük bir emek; 30 kişilik bir ekip çaldı. Yeşil Giresunlu’ya çok teşekkür ederim, müzik dünyasının duayenlerinden. Onun da aklında Ferdi Özbeğen’le albüm yapmak varmış... 

Üstelik bu albümde yabancı dillerde de şarkılar söylemişsiniz. İlk defa mı?
Orkestra şefliği yaparken söylerdik; yıllar önce... Hep içimde ukde kalmıştı; altı dilde okudum. İki tane şarkıyı sakladık, yazın da onları çıkaracağız. Gençleri biraz da ben hoplatıp zıplatayım diyorum!

Size tam olarak ne denir? “Piyanist” mi?
Ya biz “eğlendirici piyanist” olarak adlandırılıyoruz. Tek başına insanlara hoşça vakit geçirten, önünde ceket iliklenmesi gereken bir sanat olayı olarak görülmeyen müzisyen... Gerçi ben yaptığım işi sanat olayına dönüştürmek için çaba gösterdim hep. Modern Türk popüler müziğini piyano eşliğinde okuyan adamım. Hep orkestra ile çıktım; son beş senedir sağlık problemleri ile boğuştuğumdan, ancak kendimi iyi hissettiğim zamanlarda sahneye çıkıyorum. O yüzden de orkestrayı bıraktım, tek başınayım.

Sağlıklı duruyorsunuz; geçmiş olsun, ne oldu?
Sekiz sene önce prostat kanseri teşhisi kondu. O zaman 60 yaşındaydım. Radyoterapi ile tedavi oldum. Bu musibetle yaşamak zorundayız anlaşılan... Akciğere metastaz yaptı; ameliyat oldum. Şimdi iyiyim de, anksiyete ve depresyonla uğraşıyorum bir yandan. Profesyonel yardım alıyorum. Ne oldu biliyor musun? Bedenime güvenim kalmadı. Her an bana ihanet edebilecek bir sevgiliyi kontrol ediyormuşum gibi hissediyorum. Hipertansiyonla başlayan, bel fıtığı ve
prostat kanseriyle devam eden, ölümcül değil ama beni mesleğimden ayıran sağlık problemleri yaşadım... Yoksa bir sanatçı neden ara versin? 

Korkuyor musunuz?
Evet. Ben hiç gençliğimi yaşayamadım. Çok küçük yaşta babamı kaybettim. 18 yaşımdayken sorumluluk aldım. Ancak 45 yaşında tatil yapabildim, 48 yaşında ev aldım... Sağ olsun, bu son günlerde bütün basın benimle çok ilgilendi, çok mutlu oldum... Annem söylemişti, “Sen 400 şarkı yaptın, birkaç kere daha meşhur olursun, merak etme” demişti! Hani sanatçıların inişe geçtiği dönemler vardır ya... 

“Gençleri biraz da ben hoplatıp zıplatayım”




“İnsan hayatta en fazla üç kere âşık olur!”
Ne zaman Torba’ya gitsem sahilde sizi görüyorum.
Yılın yedi ayı oradayım, küçücük bir evim var. Torba’yı çok severim, bozulmamış minik bir köydür.

Hayatınızda kimse var mı?
Zamanında yaşadığım çok güzel aşkların üzerine bir şey koyamayacağım için, anılarla yaşamayı tercih ediyorum. Şu anda hem yaş olarak, enerji olarak o fırtınaları yaşayamayacaksan, hiç olmasın. Çok güzel şeyler yaşadım... Zaten aşk dediğiniz şeyin ömrü bir, bilemediniz iki aydır. O delirme anına bir insanın vücudu dayanmaz. Yüksek volümlü aşklarda, o sihri bozmamak için seks bile yapamazsınız. Öylece bakışırsınız. Öldürücü, ama çok güzel şeydir. Bir sanatçıya da çok lazımdır. Zaten insanın bir ömürde en fazla üç kez âşık olma hakkı vardır.

Sadece o kadar mı?
Evet, ilki 18’de; geçer. İkincisi 25-30 arasında; genellikle evlilikle sonuçlanır, sonra da ayrılırsın! Sonuncu da 40 yaş civarında.

Siz üçünü de yaşadınız mı?
Allah’a şükür üçünü de yaşadım. Sonuncusu beş ay sürdü ama sonra kendimi toplamam iki yılımı aldı. 


“Biz eğlendirici piyanistler, büyük bir aileyiz”

Pavyonda çalıştınız mı hiç?
Çalıştım. Annem çok gözyaşı döktü. “Biz imkanlarımızı zorladık, seni kolejde büyükelçi olasın diye okuttuk” dedi. Ama ben de 50 lira yevmiye alıyorum. O parayla babamın borçlarını bile ödedim yani. 

Türkiye’nin bir dönemine aşk şarkıları fısıldayın; sonra da sahnede birileri peçeteye şarkı yazıp yollasın!
Benim çalıştığım yerler de Carnegie Hall değildi hani! Ben her türlü rahatsızlıkları göze alarak sahneye çıktım. “İçki şişede durduğu gibi durmaz” lafı, bizim çalıştığımız yerler için son derece doğruydu. Kavga da çıktı, havaya ateş de açıldı... Ama o “Hoşgeldiniz Ahmet bey”ler, biraz da bizleri küçümsemeye çalışanların büyüttükleri bir şey. Biz piyano çalıp şarkı söyleyenler, büyük bir aile gibiyiz. Arif Susam’ı, Ümit Besen’i, Cengiz Kurtoğlu’nu çok severim.

Şimdi çalıştığınız yerde sorun var mı?
Hayır; sadece cumartesi akşamları Lares Park Otel’de çıkıyorum. Yıkılıyor ortalık... 1980-1984 yıllarında doğanlarda bana karşı müthiş bir aşk var. Bir de 40’larındakiler... Annemin dediği doğru; gene şöhret geliyor. 

“Şener Şen gibi oynayamayacaksam neden film çekeyim?”
İktisat Fakültesi’nde okumuşsunuz.
Doğru ama amacım diplomat olmaktı. Facebook’taki hayranlarım “Ekselans” diye yazıyorlar hep. İzmir Türk Koleji’ni bitirdim. O zamanın en popüler gençlerindendim. İşte, babamın vefatıyla yalnız kaldık, bitti. Ben bir aşk çocuğuyum; hem annemin hem babamın ikinci evliliklerinden doğmuşum. Babam ölünce yapayalnız kaldık. Kader, çalışmak zorunda kaldım. Hoş müzisyen olduğum için de pişman değildim.

Hiç müzisyenlikten başka bir iş yaptınız mı?
Askerliğimi yedek subay öğretmen olarak Sivas’ın İşhan köyünde yaptım. Eksi 28 derecede... Hayatımda en gurur duyduğum devrelerden biridir. Yola çıkmak dört saat sürerdi. Geçen yılların birinde Hilton Oteli’nin önünde yürüyorum. Bir genç kız yaklaştı, “Hocam merhaba” dedi. Düşünüyorum, kimseye piyano dersi falan vermedim, ne hocası? “Sizin o dağ köyündeki öğrencilerinizden biriyim. Hani beni ve 13 arkadaşımı kolundan tutarak ortaokula yazdırmıştınız. Şimdi Edebiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisiyim”.

Birkaç film de yaptınız.
Biraz ısrarla. Ben piyano çalıp şarkı söylerken çok başarılı olduğuma inanıyorum. Bir Şener Şen gibi rol yapamayacaksam neden film çevireyim? O zaman film yüzünden başarılarımı harcamış oluyorum; ve neredeyse 50 yıldır müzisyenim... Gerçi “Perihan Abla”nın bir bölümünde oynamıştım daha sonra.



“Her gün havyar yemek isteyene para yetmez”
Sporu hiç aksatmıyorsunuz, bugün bile spor salonunda buluştuk!
20 yıldır. Bu sayede kan deveranımı hızlandırıyorum, ciğerlerimi temizliyorum. Son yıllarda bilgisayara merak saldım; hep ekranın karşısındayım. İnsan bir yaştan sonra sevgi arsızı oluyor. Çok şanslı bir insan olduğumu düşünüyorum, çok arayıp soranım var.  

Sahneyi ne zaman bıraktınız?
1987 yılında. Bizler şehir dışına itildik, oysa ben hep birinci olmaya alışkınım. Şehir içinde diskolar açıldı; eğlence anlayışı değişti. 

Böyle bir karar almaya maddi birikiminiz yeterli miydi?
Bu, hayattan talep ettiğiniz şeye bağlı. Her gün havyar yemek isteyen bir ihtirasa sahipseniz, tabii ki kimsenin parası yetmez. Ben iktisat okudum;  üç artı üç’ün altı ettiğini çok iyi bilirim.

Araba merakınızı okudum.
Otomobil delisi olduğumu herkes bilir. Şimdi sadece internetten otomobil fuarlarındaki fotoğrafları seyrediyorum. 16 yaşında Saab marka bir arabam var, benim için yeni doğmuş bir bebek. Çok iyi bakarım arabama.

Hayatta değiştirme hakkınız olsaydı, hangi özelliğinizi değiştirirdiniz?
Kuralcılığımı ve pimpirikli halimi. Panik ataklarımı ve depresyonumu değiştirirdim. Burnum yere düşse eğilip almam. Erol Simavi’yle kardeş gibiydik, gece gündüz beraber gezerdik. Bir gün “Bir resmimi gazetenize basın” demedim. 

Sizi Deniz Baykal’a çok benzetiyorlar. Bakıyorum da, gerçekten benzerlik var.
Bazen aynaya bakıyorum, ben de benzetiyorum. Ama Deniz bey benden çok daha zayıf tabii.