Cumartesi 'Her şey sorgulamayla başlıyor'

'Her şey sorgulamayla başlıyor'

21.09.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

“Yeni Bir Şarkı” oyunuyla bu akşam izleyici karşısına çıkacak olan Melis Birkan, “İnsan olarak her şeye hakkımız olduğunu düşünüyor, hoyrat ve acımasız davranıyoruz. Oyun ise bir yüzleştirme. Bir erkek ve kadının diyaloglarından yola çıkarak aslında bir özgürlük hikayesi anlatılıyor” diyor.

Her şey sorgulamayla başlıyor

 

Arzu ya tümüyle unutulur ya da tümüyle anımsanır. Arada hiçbir karanlık yok... Şu komediler... Şu evlilikler... Boşanmalar... Hiç için değilse neden? Kalan zamanı doldurmak için mi?”

Bu cümleler Moda Sahnesi’nin yeni oyunu, Fransız yazar ve Marguerite Duras’nın tiyatro oyunu “Yeni Bir Şarkı”dan (La Musica Deuxieme). Kemal Aydoğan yönetmenliğinde bu akşam prömiyerini yapacak oyunda Caner Cindoruk ve Melis Birkan’ı izleyeceğiz. İlişkiyi bitirememe halleri üzerinden kadın özgürleşme hareketinin izlerini de göreceğimiz “Yeni Bir Şarkı” için Melis Birkan’la bir araya geldik. Oyunun da temasını oluşturan aşk, ihanet, nostalji, kopamama ve yeni bir hayat kurma çabasını konuştuk. Oyunun özellikle erkekleri kendileriyle yüzleştireceğini söyleyen Birkan’a göre sorun, yüzlerce yıldır mücadeleyle kağıt üzerinde gerçekleşse de pek hissedilmeyen “eşitlik”.

Haberin Devamı

Her şey sorgulamayla başlıyor

- Fransız yazar Marguerite Duras’nın yazdığı “Yeni Bir Şarkı”yla izleyici karşısına çıkıyorsunuz. Sizi bu projeye dahil olmaya iten neler oldu?

Moda Sahnesi ile dört yıla yakındır yol arkadaşlığım var. Tiyatroya onlarla başladım. Kemal Aydoğan’ın bir teklifi ile “Bira Fabrikası” ardından “En Kısa Gecenin Rüyası”nı yaptık. Oradaki bir şey üretme, çalışma, tiyatro yapma amacını ve anlayışını çok seviyorum. Aslında zor bir oyun. Marguerite Duras’dan isim olarak haberdardım ama daha önce okumamıştım. Bu proje ile birlikte diğer kitaplarını da okudum, etkilendim. Onun gibi çok yönlü bir yazarın ne dediğini iyi anlayabilmek, güncel bir şekilde aktarabilmek kıymetli bir şey. Oyun duyurulduktan sonra mutlaka izleyeceğiz diyen çok oldu. Güzel bir şey buna sahip olmak.

Haberin Devamı

- Oyun, kadın ile erkek arasındaki kadın aleyhine bozulmuş eşitliği yeniden tesis ediyor deniliyor. Sahnede bu eşitliği kurmak heyecanlı olsa gerek.

Gerçekten öyle. 60’larda fenimizmin ilk zamanlarına şahit olmuş,o zamanlarda yetişmiş ve bunun eserini de 80’lerde yazmış bir yazardan bahsediyoruz. Ve o zamanlardan beri süregelen bir hak derdi var: Eşitlik. Ve bu evrensel. Bilmiyorum ne kadar süre daha devam eder. Bir erkek ve kadının diyaloglarından yola çıkarak aslında bir özgürlük hikayesi anlatılıyor. Bunu kadının ve genel özgürlük anlayışının üzerinden anlatıyor. Ne anladığımız, ne kadar yapabildiğimiz, karşı tarafa ne kadar dikte ettiğimiz üzerinden herkesi sorgulatıyor.

- Karakteriniz Anne Marie Roche, “adabıyla duran, sözlerini iyi bilen, bağırmaları bile sesten ziyade sözcüklerde olan” biri... Siz bize nasıl anlatırsınız?

Biz kadınlardan beklenen şeyler bunlardır ya... Anne Marie Roche için bunlar biraz da anneden gelen şeyler. Bu durum aslında o kadar gerilere gidiyor ki... O algı nerede ve nasıl oturduysa oturmuş, Marguerite Duras gibi kadınların da derdi olmuş. Şimdi biz hukuk karşısısında eşit olarak değerlendiriliyor olsak da pratiğe döküldüğünde bunun gerçekliği tartışılır tabii.Gerçekten kağıt üzerinde bize verilen durumun hak olmasına ihtiyacımız var. Sözde, yazıda değil de hayatımızın içinde olmasına...

Haberin Devamı

Her şey sorgulamayla başlıyor

- Bu karakteri okuma ve çıkarma aşamasında size kalan neler oldu?

Kadının öyle görünmese de içsel ve manevi olarak çok güçlü bir yapıya sahip olduğu, bir şeylerle yüzleşmek, bir şeyleri kabul etmek, sorgulamakla ilgili aslında ciddi bir güce sahip olduğunu gördüm. Öncesinde zor gelen bazı şeyler, oyunun içine girdiğimden beri artık zor gelmemeye başladı. Bu da neyle nasıl yüzleştiğiniz ve nasıl algıladığınızla ilgili. Kadının dünya görüşü olarak, algılamak olarak biraz daha açık olduğunu düşünüyorum. İrdeleme bizde daha fazla. Bazen içine düşüp kaybolsak da... O detayları güzel değerlendirsek, kadın çok kuvvetli.

“Sorumluluklarla yüzleşince değişim başlar”

- Eşitiz ama hâlâ erkekler, oyunda olduğu gibi “Seni öldürmek istedim, istiyorum” gibi cümleler kurabiliyor. Öyle ki sadece geçtiğimiz ay 49 kadın eşi tarafından öldürüldü.

Hangi dönemde olursa olsun, yürütemediğin bir ilişki biçiminde bu kadar rahat “öldürmek” üzerine cümleler kurmakta dert var. Biz nasıl birinin yaşam hakkında bu kadar rahat söz sahibi olabiliyor, yorum yapabiliyoruz. Bu öyle büyük bir haksızlık ki... Biz insanlar en medeni olanız diyoruz ama en hoyrat ve acımasız davranan biziz. İnsan olarak her şeye hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Sanırım kendimize bir şeyler sorgulatmakla başlanabilir. Oyunla ilgili çalışmalarımızı izlettiğimiz, okuttuğumuz kişiler özellikle erkekler, kendilerini sorguluyor ve kızıyorlar. Çünkü bu bir yüzleştirme. Onları sorgulatmak ve düşündürmek üzerine bir oyun olduğu için de kıymetli. İlk okuduğumda bu anlamda kadın için özgürlük ve yeni bir sayfa açmaya giden yol olduğunu anlamamıştım. İçine girdikçe kadın için ‘yeni bir şarkı’ olduğunu anladım. Çünkü fark ediyor. Bunun bedellerini ödüyor, acısını çekiyor ve karar veriyor.

Haberin Devamı

- Bu durumda “yeni bir şarkı” söylemeye istekli çok kadın var değil mi çevremizde?

Evet, biz şarkı dedik ama yeni bir hayat, yeni bir bakış o şarkının yerine bir sürü kavram konulabilir. Onların hepsi bir başlangıç ve doğru yapılabilmesi için de bir takım yüzleşmelerden geçmesi lazım. Herkes yaşadığı durum ne getiriyorsa onunla yüzleşip, sorumluluğunu üstlendiğinde değişim başlıyor. Başka türlü herkes birbirini suçlayarak hayatına devam ediyor. Dünyada çok bencillik ve çok bireysellik var. Yani herkes birbirine şunu diyebiliyor, “Önemli olan sensin, gerisini boşver”. O zaman hepimiz birbirimizden çok bağımsız başka dünyalarda yaşıyor olurduk. Tabii ki bireysellik önemli ama sadece ben hissiyatı bana çok bencilce geliyor. Her geçen gün yaş aldıkça onu fark ediyorum. Bencillikle ilgili derdim var. Bu hızlı hayatın içindeki durum insanları daha çok yalnızlaştırıyor, daha çok sevgisizleştiriyor.

Haberin Devamı

“Söz konusu hayatımızsa sağlam durmalıyız”

- Temelde herkesin aradığı şey huzur ya sizce nedir huzur? Bir zamanı var mı? Kaçırabilir miyiz, geç kalabilir miyiz?

Bence huzurun asla zamanı yok. Huzur tek başınıza bile kendi kendinize de yakalayabileceğiniz bir şey. Huzurlu olmak demek kalbimin ve beyninim kendini güvende ve rahat hissetmesi. Kendi kendimize kaldığımızda kendi dünyamız ile ilgili ne kadar memnun olduğumuzla ilgili.

- Bir de evlilik konusu var. İnsanlar genelde hep bunu yapar ya, herkes ne yapıyorsa yaptık demek... Birçok evlilik de bu sebeple yapılmıyor mu?

Her şeyden önce bir toplum baskısı var. Özellikle kadın üzerinde. Yaşla birlikte daha da acımasız bir hal alabiliyor. “Evde kaldın” diye bir şey var, sadece kadınlara söylenen. Oysa bu sadece bir tercih olabilir. Bu durum belki bir gün değişir ama herkesin kendi alanında mücadele vermesi gerekir. Yani hepimizin ne düşündüğümüz ve yapmak istediğimizle ilgili mücadele vermesi gerekiyor. Erken evlenen birine de yorum yapıyoruz. “Çok erken, çok geç, bak yalnız kalırsın, çocuk yap” gibi gibi bitmeyen şeyler... Ama bunlar çok kişisel şeyler. Herkesin kendi istekleri var ve bunlar zamanla değişebilir. Ben şu an 20 yaşımda düşündüklerimi düşünmüyorum. İnsanlar onca yıl okuduktan sonra o işe başlayıp, yapmak istemediklerine de karar verebiliyor. İşle ilgili karar verirken, hayatımızı bu kadar etkileyecek bir şeye tam anlamıyla karar veremiyor ya da yargılanıyor olmak aslında çok acımasızca. Bunun bir sistematiği yok. Ne istiyorsak, onun savaşını vermemiz gerekiyor. Söz konusu kendi hayatımız olduğuna göre, sağlam durmalıyız.

- İlişki,evlilik denildiği zaman aldatma konusu da geliyor akla....

Oyunda da adamın en büyük derdi, patinaj çektiği yer aldatma konusu. Oysa haktan, eşitlikten konuşuluyor. Ama dert, erkek için aldatıyor olmanın çok da önemli bir şey olmadığı öncelikle toplum olarak kabul edilmiş. Kadın yapınca bu daha duygusal ve daha önem atfedilmiş bir şey oluyor. Bu toplumun erkeğe tanıdığı ekstra hak, kadına ise ekstra haksızlık. “Erkeğin elinin kiridir” gibi cümlelerin ortaya çıkması da toplumsal algının yarattığı yanlış. Öyleyse herkesin elinin kiri olabilmeli...