Cumartesi ‘İnternet delikanlılarının yazdıklarını umursamıyorum’

‘İnternet delikanlılarının yazdıklarını umursamıyorum’

08.09.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ın klasikleşmiş filmlerinden “Dila Hanım”ın dizisi çekiliyor. Haftaya yayımlanacak dizinin başrol oyuncularından biri de Erkan Petekkaya: “Klasik bir filmi yeniden çekerken önemli olan ona ihanet etmemek. Biz hem yazarı hem de filmi sevenleri üzmemek için çok hassas davranıyoruz ama buna rağmen sosyal medyada abuk sabuk yorumlar görüyorum”

‘İnternet delikanlılarının yazdıklarını umursamıyorum’

Adana havaalanından inip bizi bekleyen araca biniyoruz. Beş dakikalık yürüme mesafesine rağmen sıcaktan kan-ter içindeyiz. Bu, şehre ilk gelişim, birazdan “Dila Hanım” dizisinin Pozantı’daki setine gideceğim.
Hani hep dizi oyuncularının çok zor şartlarda çalıştıklarından bahsediyorlar ya, ne yalan söyleyeyim durumun biraz abartıldığını düşünenlerdendim. Ancak tüm günü sette geçirdikten sonra anladım ki: Bu iş çok sevilmedikçe yapılacak cinsten değil.
Dağ başında ve giriş cümlesinden tahmin edebileceğiniz bir sıcaklıkta, durdurak bilmeden çalışıyorsunuz. Arada bir yemek ve eğer o günkü plan müsaitse (!) birkaç kahve molanız var.
Sete adım attığımda ilk gözüme çarpan Erkan Petekkaya oluyor. Bir taburenin üzerine oturmuş, yüksek dağları karşısına almış bir arkadaşı ile sohbette. Meğer tam yemek molasına denk gelmişim. Hemen yanına oturuyorum. Bir yandan yemek yiyor bir yandan da sorularımı cevaplıyor.
Bu proje Petekkaya için Ali Kaptan gibi insanın üzerine yapışacak kadar benimsenmiş bir rolden sıyrılmak için iyi bir fırsat. Ama şüphesiz çok da zorlu bir sınav çünkü ister istemez usta oyuncu Kadir İnanır ile kıyaslanacak...
Ama maalesef oyunun kuralı bu.

Hem Petekkaya’nın da dediği gibi “Kadir İnanır’ın Karadağlı Rıza’sı başka, onunki bambaşka...”

Haberin Devamı


* “Dila Hanım” Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ın en çok sevilen, klasikleşmiş filmlerinden biri. Bu projeye “Evet” derken tereddüt ettiniz mi? Kadir İnanır ile kıyaslanma ihtimali sizi tedirgin etti mi?

Etmedi. Sonuçta Kadir İnanır Türk sinemasına damgasını vurmuş çok önemli bir isim. Türkan Şoray da öyle. Yani koskoca iki sinema devinin oynadığı kült bir filmden bahsediyoruz. Bu durum tabii ki insanlara özellikle de basına malzeme çıkaracak. Sizler zaten malzeme peşinde değil misiniz? Ama kıyaslamak saçma olur. Kadir İnanır’dan bahsediyoruz, bugün dizi sektörü bu noktadaysa, bizler işimizi yapıyorsak bu isimlerin sayesinde. Kaldı ki bu işin dokusu başka, oyuncuları başka yani kimyası başka. Herkesin kendi yorumu vardır. Kadir İnanır’ın Karadağlı Rıza’sı başka benimki bambaşka. Ama sosyal medyada falan bu konuyla ilgili abuk sabuk yazılara rastlıyorum. İnternet delikanlıları var ya onlar yazıyorlar ama umursamıyorum.

* Twitter’da varsınız. Cevap veriyor musunuz bu tarz eleştirilere?

Varım, yeni girdim Twitter’a. Adana’ya geliyorum ya gündemden uzaklaşmayayım diye girdim yoksa teknoloji ile aram iyi değildir, geçen seneye kadar mail atamıyordum. Cevap vermiyordum, gerek görmüyordum bir de hangi biriyle uğraşayım. Bizi seven kadar sevmeyen de var ama bazen gerçekten insanı üzen şeylere rastlıyorum. Emek harcıyoruz burada, yapıcı eleştiri yaparsın tamam ama haddini aşmayacaksın.

* Kadir Bey ile konuştunuz mu role hazırlanma aşamasında?

Aradım, Karadağlı Rıza zor bir karakter. Hem bir toprak sahibi, hem iş adamı hem de bir aşık. Bu dengeyi kurmak zor. Benim çok beğendiğim hayran olduğum da bir isim. İpuçları verdi, “Neye dikkat etmem gerekiyor? Ne yapmalıyım?” diye sordum
o da bana bütün iyi niyetiyle anlattı, çok da memnun olduğunu dile getirdi.

“Kadir abinin ‘Tatar Ramazan’ isimli filmi bence müthiştir”

* Kadir Bey ile konuştuktan sonra nasıl bir yol izlediniz? Genel olarak canlandıracağınız karakterlere nasıl hazırlanırsınız, gözlem yapanlardan mısınız?

O çok zor bir süreç, en azından ben öyle yaşıyorum. Kafamı ellerimin arasına alıp üç saat hiç konuşmadan aynı yerde oturduğumu bilirim. “Köpek” dizisini çektiğimde canlandırdığım Yılmaz karakterinin yürüyüşünü bulmak için 15-20 kilometre yol yürüdüğümü bilirim. Ben genelde yürüyüşünü bulup başlarım hazırlığa. Bu bir ritimdir, karakterin bedeninin ritmini yakalarsınız. O sizin bedeninize oturduktan sonrası kolaydır. Kahve tutuşunu, sağa sola dönüşünü, oturuşunu kalkışını bulursunuz önce. Karadağlı Rıza’da da önce beden ritmini buldum.

* Genel olarak baktığımızda birçok klasik işin yeniden ele alındığını görüyoruz. Yeni hikayeler yazılmıyor, eskiler günümüze uyarlanıyor. Bu yaratım açısından kısır bir döneme girdiğimizin mi göstergesi yoksa değerlerimize mi sahip çıkıyoruz sizce?

Burada önemli olan işin aslına sadık kalmak. Bu becerildiği sürece yeniden yapmanın, yeniden anlatmanın bir sakıncası olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta bir dönem izlenmiş ve çok beğenilmiş bir öykü günümüzde olsa nasıl yaşanırdı? diye bakarak hayata geçiriyorsunuz. Özüne ihanet etmedikçe, yazarın ve eserin sevenlerinin kalbini kırmadıkça yapılmalı. Bu da zor bir iş, yepyeni bir hikayeyi anlatmaktan daha da zor çünkü daha özenli olmanız gerekiyor.

* Hangi filmler sizin için unutulmaz?

Bir sürü var. Saymakla bitmez ama aklıma ilk gelen yine Kadir abinin filmlerinden biri: “Tatar Ramazan”. Bence harikadır, müthiş bir filmdir. Yeni dönemden de Cem Yılmaz’ın “Her Şey Çok Güzel Olacak”ını söyleyebilirim. O da birçok kez izlediğim filmlerden biri.

* Bir aydır Adana’dasınız. İstanbul’dan uzak bir yerde çalışmanın avantajları ve dezavantajları neler?

Benim için avantajlı oldu çünkü İstanbul’dan ve o hareketli yaşamdan sıkılmıştım. Bir yere gidiyorsunuz herkes çekiyor, etrafınız hep kalabalık. Bu arada sadece basının ilgisinden de bahsetmiyorum. İstanbul’da olduğunuz zaman illa her gün gitmen gereken yerler var. İnsanları kıramıyorsunuz, davetler var, açılışlar vesaire. Biraz sakinleşmek istedim. Aileme vakit ayırmak istedim. Bu iş de tam zamanında geldi, benim için Adana bonus oldu. Ayrıca burayı çok seviyorum. “Beyaz Gelincik”i de burada çekmiştik. Sakin bir şehir, trafik yok, İstanbul’daki gibi zamana karşı yarışmıyorsunuz. Kısacası çok mutluyum.

* Eşiniz ve oğlunuz da sizinle birlikte Adana’ya gelmiş...

Ayrı kalmak istemedik. Eşim en büyük eleştirmenim. Çok iyi bir izleyicidir, dizilerimi izler, yorumlar yapar, ona göre hareket ederim. Kendisi jeoloji mühendisi. Şu sıralar yazı yazıyor. Bir blog açtı www.didempetekkaya.blogspot.com. Ayrıca çok iyi resim yapar, ileride ona sergi açmak hayallerimden biri.

Haberin Devamı

“Ali Kaptan bıçak sırtı bir roldü, psikiyatristlerle hazırlanmıştım”

Haberin Devamı

* “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” den ayrıldığınızda yani canlandırdığınız Ali Kaptan karakteri öldüğünde neredeyse tüm Türkiye ağladı. “Ali Kaptan” ile vedalaşmak sizin için de zor muydu?

“Öyle Bir Geçer Zaman Ki” ve Ali Kaptan benim için özeller tabii ki. Daha önce o kadar şey oynadım bir tek ödül almadım ama Ali Kaptan bana 17 ödül kazandırdı, anlatabiliyor muyum? Ayrılırken üzüldüm tabii ki. Şimdi yeni sezon başlıyor, ilk tanıtımı gördüğümde çok kötü oldum, gözlerim doldu. İki sene emek verdik, devam ediyor, ben yokum. Garip bir şey, settekilerle konuşuyoruz onlar da garipler. Kısacası vedalaşmak zor oldu. Ama misyonum dolmuştu, ben her şeyi oynadım orada. Artık karakterin hikayesi kalmamıştı. “Ali Kaptan” o kadar dengesiz bir karakterdi ki... Kişilik parçalanmaları vardı. Hazırlık döneminde psikiyatristlere danıştım. Onların yorumu da bu oldu. Ali Kaptan’ı oynamak çok ama çok zordu. Çok yoruldum, çok düşündüm, çok çalıştım.

* Senaryo ilk elinize geldiğinde, karakteri ilk okuduğunuzda bu kadar zorlanacağınızı tahmin etmiş miydiniz? Ya da bu kadar başarılı olacağınızı?

Tereddüt ettim tabii ki. Okur okumaz görüyorsun ki garip bir adam bu. Bir de o güne kadar hep kahramanları canlandırmışsın şimdi karşında kötü desen tam olarak kötü değil ama dengesiz bir adam var. Çok bıçak sırtıydı.
Bir oyuncu için çok da riskliydi. Epey düşündüm
yapsam mı yapmasam mı diye. Birçok oyuncunun cesaret edemeyeceği bir işti bence. İnsanlara sevdirmek de çok zordu, enteresan bir şekilde başardım ama inan bana çok güçtü. Başarıyı da doğal olarak tahmin etmemiştim, “Ben oyuncuyum kardeşim, ne rol geliyorsa oynarım” diyerek girdim, seyirciyi ters köşeye yatırma şansım vardı. Ekip de çok başarılıydı, bu iş bir bütündür. Sette çay getiren arkadaş bile önemlidir. Biz şanslıydık ve uyumluyduk.

* Reyting hakkında ne düşünüyorsunuz? “Reyting sisteminin saçmalığına inanıyorum” diyen oyuncular var. Siz ne kadar umursuyorsunuz bunu? Listeleri kontrol ediyor muşunuz mesela?

Her yerde böyle. Bu sistem olmak zorunda, tüm sektör tüm ticaret bunun üzerinden dönüyor. Tabii ki önemsiyorum. Her sabah ilk işim açıp listelere bakmak olurdu. Sadece kendi dizime değil tüm listeye, piyasanın nabzını tutmak açısından da mühim bir şey bu.

* “Dila Hanım” için bir reyting tahmininiz var mı?

Eskiden bunu tahmin etmek daha kolaydı şimdi zor. Çok deneyimli eleştirmenler ve bu işin uzmanları bile yanılıyor artık. İnsanların ilgi alanları ve beğenileri çok çabuk değişiyor günümüzde. O yüzden kesin bir şey söylemek pek mümkün değil. Ne olacak hiç bilmiyorum, elimizden geleni yapıyoruz, işimize hassasiyetle yaklaşıyoruz. Göreceğiz, dilerim çok iyi olur.

Haberin Devamı

“Banka soyguncusunu canlandırmayı çok isterim”

Haberin Devamı

* “Oğlum oyuncu olacağına salatalık satsın” gibi bir açıklamanız var. Bana çok enteresan geldi...

Tam olarak böyle söylememiştim aslında daha doğrusu eğitim sistemiyle ilgili çok uzun bir açıklamaydı. Aradan bu cümle alındı yine. Oyunculuk çok zor bir meslek. Başarılı olamazsanız insanı kahreder, yer bitirir. Şanslıysanız başarılı olursunuz sadece yeteneğe de bakmaz. Türkiye’de ne yetenekli oyuncular var ismini bile bilmiyoruz. Ben bugün bu noktadayım çünkü şans benden yanaydı ve çok çalıştım, çok uğraştım. Oğlumun bu süreci yaşamasını, üzülmesini istemem. Bunu söylemek istemiştim ama ileride Cano şu an yedi buçuk yaşında, şimdilik mimar olmak istiyor ama ileride fikri değişir de oyuncu olacağım diye tutturursa da tabii ki “Hayır!” diye inat etmem.

* Siz bu mesleği seçtiğiniz, ilk kez “Ben oyuncu olacağım” dediğiniz anı anımsıyor musunuz?

Unutur muyum? Hiç aklımda yoktu bu işi yapmak. Pilot olmak ya da siyasal bilgiler okuyup konsolos olmak istiyordum. Hatta geçenlerde Azerbaycan’da konsoloslukta ağırlandık, kendi kendime “Bak ya neler kaçırmışım...” dedim. İçim cız etti. Neyse, hikayeye dönelim; bir arkadaşımın amatör tiyatrosunu ziyarete gitmiştim. Orada oyunculardan biri gelmemiş, hastaymış bana onun rolünü oku dediler. “Yapamam” dedim. Hayatımda yüksek sesle şiir bile okunmamışım, utangaç biriyim. Ayıp olmasın diye çıktık sahneye. Okumaya başladım, dümdüz okuyorum ama. Fakat o sahneye adım attığım an bir şey oldu. Yüreğim titredi, tüylerim diken diken oldu ve onu hissettiğim an kararımı verdim. Eşek gibi çalıştım, konservatuara gittim ve oyuncu oldum.
Şimdi iyi ki de olmuşum diyorum.

* Hayalini kurduğunuz, canlandırmak istediğiniz bir karakter var mı?

Bir banka soyguncusunu oynamak çok isterim. Bayılıyorum o hızlı banka soygunu filmlerine. Sonra komedi isterim tabii. “Serseri” de oynadım, bir komediydi.
Hâlâ internetten eski bölümleri izleyip gülüyorum, bir de oradakinin ben
olduğuma inanamıyorum. Çok güzel
bir işti, çok eğlenmiştim. Öyle bir teklif gelmedi ne yazık ki. Olsa kesin yapardım.