Cumartesi "İşten çıkıp takım elbiseyle tiyatro okuluna giderdim, o yüzden hep işadamı rolleri verirlerdi"

"İşten çıkıp takım elbiseyle tiyatro okuluna giderdim, o yüzden hep işadamı rolleri verirlerdi"

01.01.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hatırla Sevgili"nin başrol oyuncusu Cansel Elçin Fransa'da tiyatro okudu, dizilerden reklam filmlerine pek çok yapımda görev aldı. Audrey Tautou ile sınıf arkadaşı olan, Zidane ile bir araba reklamında oynayan Elçin, ekranın ardından "Küçük Kıyamet"le beyazperdede de karşımıza çıkıyor

İşten çıkıp takım elbiseyle tiyatro okuluna giderdim, o yüzden hep işadamı rolleri verirlerdi

Elçin'in küçük bir kasabadan Paris'e "taşınan" hikayesini Kandilli'deki dizi çekimleri öncesinde dinledik. Röportaj sonrasındaki muhabbetimizde en çok "cool" lafını kullandı. Türkçeye tam anlamıyla hakim olmadığı için söyleşide sık sık "Yani, hani, anlatabiliyor muyum?" dedi. Bize göre "anlatabildi"... Cansel Elçin 33 yaşında. Televizyon ekranlarının yeni yıldızı, dizi fanatiklerinin yeni yakışıklısı. "Kırık Kanatlar"ın Yüzbaşı Cemal'i, "Hatırla Sevgili"nin Ahmet'i. Geçen hafta vizyona giren Durul ve Yağmur Taylan kardeşlerin gerilim filmi "Küçük Kıyamet"te Başak Köklükaya'yla başrolde. Babam terziydi. Dokuz yaşımdayken ailece Tire'den Fransa'ya göç ettik. Zor bir dönemdi ama belki de çocuk olduğumdan bunu pek anlamadım. Şimdi fark ediyorum. Tire gibi bir kasabadan Paris'e gitmek enteresan bir hayat tecrübesiydi. Türkiye'deyken ilkokul ikiye kadar okumuştum, Paris'te yine birinci sınıftan başladım. Fransızca önceleri bir kompleksti benim için. Dili sevince öğrenmesi kolay oldu. Türkiye'yi bizim aile gibi daha çok para kazanmak için bırakıp gidenler yeni ülkelerine adapte olamıyor. Çünkü para biriktirdikten sonra memleketlerine geri döneceklerini sanıyorlar. Oysa çoğu bunu başaramıyor. Biz de ailece, o iki ülke arasında kalanlardandık. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? 19 yaşında üniversiteyi bırakıp ailemin tekstil şirketinde çalışmaya başladım. Zamanla kendimde bir eksiklik hissettim. Hayat yalnızca mal satmakla geçmiyordu. 24 yaşımda Fransa'nın en ünlü tiyatro okullarından Ecole Florent'a yazıldım. Okula akşamları devam ediyordum. Sınıf arkadaşlarımdan biri de Audrey Tautou'ydu. İşten çıkıp tiyatroya gittiğim için tiyatroda takım elbiseyle geziyordum. Hocalara komik geliyordu bu. Önceleri bana işadamı rolleri veriyorlardı bu yüzden. Okulu bitirince tiyatro oyunlarında, reklamlarda, filmlerde, dizilerde rol aldım. Madrid'de Zidane'le bir araba reklam çekimi yapmıştık mesela. Yıllar sonra o kasabalı çocuk büyüdü ve oyuncu olmaya karar verdi. Evet. Ferzan Fransa'da rol aldığım bir tiyatro oyununda gördü beni, "Gel 'Harem Suare'nin kamera arkasında yardımcı ol bana" dedi. Kabul ettim. Sonra deneme çekimlerinde yer aldım. Başka dizi teklifleri de aldım Türkiye'den. Ama çok sevdiğim bir iş çıkmadı içlerinden. Beni bir deneme çekiminde gören Tomris Giritlioğlu "Kırık Kanatlar"ın kadrosuna dahil etti.Yüzbaşı Cemal karakterini çok sevdim. Türkiye tarihinin bir bölümünü anlatan bir dizide oynamak çok güzeldi. Hele yıllardır yurtdışında yaşayan biriyseniz. Çünkü o Türklük damarı aslında memleketinizden dışarı çıktığınızda kabarıyor. Sizi ilk keşfeden Türk, Ferzan Özpetek'miş. "Menderes dönemini bilmiyordum, dizi sayesinde yaşıyorum" Arka arkaya iki dönem dizisinde oynamam bir rastlantıydı. Abim Türkiye tarihini çok okurdu ve babamla ihtilal üzerine tartışırlardı. Ama ben o zamanlar küçüktüm. Onları dinlerdim sadece. O dönemi bilmiyordum, şimdi çekimlerde 1960'ları yaşıyorum. Bir fikir sahibi olabiliyorum konu hakkında. Menderes'in idamının geçtiği bölümlerin yayımlanmasıyla beraber bu konunun gündeme gelmesini isterim. Ama görüyorum ki insanlar ya bu konuyu takmıyor, bilmiyor ya da onlara bu iş doğal geliyor, hiç sorgulamıyorlar. Politikacılar, tarihçiler, Menderes'in ailesinden birileri talk show'larda bir araya gelse, tartışsa keşke. Yine bir dönem dizisi olan "Hatırla Sevgili"nin Ahmet'isiniz şimdi. Dizi biri CHP'li diğeri DP'li iki komşu ailenin çocukları arasında yaşanan bir aşkı anlatıyor. Türkiye'nin yakın tarihini okudunuz mu? Aşıklar o dönemde birbirlerine mektup yazarmış. Kızlar aşklarını günlükleriyle paylaşırmış. Şimdi SMS'le sana aşığım yazıyoruz. Hatta kimi sesli harfleri kullanmadan yazıyor. Zamandan tasarruf yapıyorlar herhalde kendilerince. Her şeyi olduğu gibi aşkı da çok hızlı yaşıyoruz. Aşkın tadını almadan neredeyse. Dizinin merkezinde Yasemin'le Ahmet'in aşk hikayesi var. Dizinin danışmanlarından Can Dündar da "Hatırla Sevgili" için modern bir Romeo-Jülyet hikayesi diyor. 1960'ların aşklarıyla şimdinin aşkları arasında fark görüyor musunuz? "Hatırla Sevgili" "Saç kesimlerini beğenmediler, gay gibi olduk dediler" Ben o dönemi yansıtan saçımı seviyorum, yakıştırıyorum kendime. Dizideki bazı oyuncular saç tıraşını beğenmiyor, kesimden sonra 'Gay gibi olduk' diyenler çıktı. Polo yakalı kazaklar, sigaret pantolonlar ve ince kravatlar çok hoşuma gidiyor. Şimdi 1970'lere geleceğiz dizide. O zaman kostümlere daha çok güleceğiz. 1960'larda geçiyor dizi. O dönemin saç tıraşı, kıyafetleri hoşunuza gidiyor mu? "Küçük Kıyamet" "Bir deprem filmi değil, psikolojik gerilim" Bu bir deprem filmi değil, depremden korkan bir ailenin hikayesi. "Küçük Kıyamet" psikolojik gerilim filmi. 1509'da İstanbul'da meydana gelen depremin yıkımı büyük olunca ona küçük kıyamet adı verilmiş. Adı oradan geliyor. Ben aile babası Zeki'yi oynuyorum. Olağanüstü bir çekim oldu bence. Başrollerini Başak Köklükaya ile paylaştığınız "Küçük Kıyamet" filmi vizyona girdi. Nasıl bir film oldu? Canım o kadar çok sinemaya gitmek istiyor ki. Ama hiç zamanım yok. Çekimlerden kalan süreyi uykuya feda ediyorum. Senaryo yazıyorum. Daha pişmem gerekiyor. Onun yi bir film haline gelmesi için zamana ihtiyacım var. Ailem yurtdışında yaşıyor. Settekiler ailem oldu. Mikro sosyal bir ortam var çekimlerde. Muhabbetler, espriler... Bir şekilde o sosyal ortama girmek zorundasınız. Sokakta Cemal veya Ahmet diye bağırıyorlar arkamdan. Adımı ezberleyen yok sanırım. Fransa'da da adımı akılda tutmakta zorlanırlardı. Türkiye'de de durum aynı. Ama izleyicilerin Cansel yerine oynadığım karakterleri sevmeleri çok daha hoşuma gidiyor. Başarılı olduğumu gösterir bu. "Fransa'dayken adımı hatırlamakta zorlanırlardı, burada da Cemal, Ahmet diye çağırıyorlar"