Cumartesi "Kanada’ya cebimde 10 dolarla gitmiştim"

"Kanada’ya cebimde 10 dolarla gitmiştim"

24.11.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Adını her yerde duyduğumuz, asıl adı Arkın Ilıcalı olan DJ ve neyzen Mercan Dede hayatını anlattı: "Bilet parası için fotoğraf makinelerimi satıp Kanada’ya gittim. Tek kelime İngilizce bilmiyordum. Geri gelecektim ama hep bir şey çıktı, kaldım."

Kanada’ya cebimde 10 dolarla gitmiştim

"Kanada’ya cebimde 10 dolarla gitmiştim"

Adını her yerde duyduğumuz, asıl adı Arkın Ilıcalı olan DJ ve neyzen Mercan Dede hayatını anlattı: "Bilet parası için fotoğraf makinelerimi satıp Kanada’ya gittim. Tek kelime İngilizce bilmiyordum. Geri gelecektim ama hep bir şey çıktı, kaldım."

Kanada’ya cebimde 10 dolarla gitmiştim
Mefaret Aktaş

Bugünlerde her yerde o var. Mercan Dede, Arkın Allen, Blueman gibi adlarla onun müziğini çok uzun zamandır dinliyoruz. Ama o fazlasıyla alçakgönüllü olduğu için kendisini müzisyen olarak da tanımlamıyor, "Ben kabiliyetsizim zaten biliyorum" diyor. Ama hangi adıyla anılırsa anılsın; hangi müzikle uğraşırsa uğraşsın Mercan Dede şahane bir müzik yapıyor. Yeteneği ve başarısı dünya çapında takdir ediliyor. İki ay evvel Kanada’da "Diversite" adlı festivalde 330 bin kişiye çaldı. Ağustos ayında da Montreal Caz Festivali’nin ana etkinliği olarak sahneye çıktığında tam 180 bin kişiye çalmıştı. Şimdiye kadarki röportajlarında hep tasavvuftan bahsetti. Bu röportajda ise hep merak ettiğimiz "Bu adam nereden çıktı?" "Ne yer ne içer?" "Ne zorluklar çekti?", "Nasıl bir adam?" "Gerçekten önemli mi acaba?" gibi sorularınızın tamamının cevabını bulacaksınız.
Nerelisiniz? Ailenizi anlatır mısınız biraz?
Bursa’da doğup büyüdüm. Ailem müzisyen bir aile değil, tasavvufla da ilgili değil. Tam orta sınıf bir Türk ailesi. Annem çalışmıyor, babam muhasebeciydi. Ben devlet lisesine gittim. Bir de ağabeyim Gökşin var, aslında o müzisyen. Her zaman çok iyi gitar çalıyordu. Şimdi o işadamı oldu, ben müzikle uğraşıyorum.

Su borusunu delip kendime ney yaptım
Ilıcalı soyadını kullanmıyor musunuz?
Kullanmıyorum. Çünkü Arkın Allen var, Mercan Dede var. Daha başka isimler çıktı zaman içinde.

Nasıl Arkın Allen oldunuz?
Kanada’da evlendim. Eşim benim soyadımı, ben de onun soyadını aldım! Evlendiğimde DJ olarak tanınmaya başladım. Bir partide espri olsun diye Arkın Allen yazdılar. Öyle kaldı.

Basın Yayın’ı kazanıp İstanbul’a geldiniz. Alışabildiniz mi hemen?
"Norm dışı" mı denir bilmiyorum. Ama ben lisede de bana söylenenin hep tersini yapardım. O yüzden benim dönemimde gitar çalmak modayken, ben tıpkı Bursa’da ilk kez rastlantı eseri duyduğum gibi, İstanbul’da da yolda yürürken ney sesi duydum. Çok öğrenmek istedim. Ama o zaman hem param yoktu hem de ney öğrenmek çok zordu. Bahsettiğim dönemler bir de 80’lerin başı. Ney üfleyen adamlara hâlâ geri kalmış falan diye bakılıyordu. Ben bir tane su borusundan, pimaş ney açmıştım kendime...

Oluyor mu öyle?
Olmuyor ama ne yapayım? Ben uydurdum.

Sonra?
Üniversitede fotoğrafla ilgilenmeye başladım. Kanada’ya ilk gitme sebebim de fotoğraftır zaten. Bir sergi için davet aldım, gittim. Uçak bileti alacak param bile yoktu. Ailemden de para almak istemedim. Fotoğraf makinelerimi satıp da gittim. Geri gelecektim ama uzadı o sergi. Hep bir sebep çıktı, kaldım. Sonra orada güzel sanatlar eğitimi aldım. Dalım fotoğraf ve baskıydı. Ardından grafik tasarım, baskı ve fotoğraf üzerine master yaptım.

Temizlik için gittiğim kulüpte DJ’liğe başladım
Oradaki hayat zor muydu?
Tamamen parasızdım. Çok zordu. Kanada’ya gittiğimde cebimde on dolar vardı. Hiç param yoktu, tek kelime yabancı dil bilmiyordum.

Nasıl gelişti "Kanada hayatı"?
Orada bir Türk arkadaşımın çok küçük odasında kaldık. Saskatun diye, 200 bin kişilik, Kızılderililerin yaşadığı bir kasabada yaşıyordum. Çalışma iznim yoktu. Bir kulüpte gündüzleri temizlik yapacak birilerini arıyorlardı. Sanatçı olduğum için beni sevdiler, kaçak iş verdiler. Ayda 100 dolar gibi komik bir para alıyordum. Yabancı dil öğrenmeye çalışıyordum ama öğrenemiyordum. Kursa gidecek param yoktu. Dışarısı -40 derece. Evde oturup ney üflüyordum. Enterasan bir dönemdi. O izole olmuş hayatın içinde, hayata başka türlü bakmayı öğrendim. "Mesnevi" okumaya o zaman başladım.

Niye "Mesnevi"yi seçtiniz?
Ya, ben neyle ilgili bir kitap bulamadım. Mesnevi’nin içinde neyin hikayesinin olduğunu söylediler. Yani bir tasavvuf kitabı diye almadım, ney için aldım.Ve Mesnevi "Dinle neyden" diye başlar. "Dinle neyden, hikayet etmede, ayrılıklardan şikayet etmede"... İlk dizesi budur. Bu ilgimi çekti tabii. Felsefi inanç gibi bir şey değildi. Sonra temizlik için gittiğim o kulüpte DJ’lik öğrenmeye başladım. Bir gün hatırlıyorum, gündüz kimse yokken, tam sekiz saat iki plağı miks etmeye çalışmıştım. Bu işten ilk kez saati 4 dolardan 12 dolar kazanmıştım. Çok büyük paraydı benim için. O kadar sevinmiştim ki. DJ’lik yaparken biri menajerim olmayı teklif etti. Kabul ettim. Kulüplerde çalmaya başladım. İki yıl sonra daha büyük bir menajer buldum. Avrupa’da Amerika’da her yerde çalmaya başladım. O sırada master’ımı bitirdim. Okulda öğretim üyesi oldum.

İngilizcenizi nasıl ilerlettiniz?
Konuşa konuşa. Hiç İngilizce dersi almadım. Giderken "Nasıl otobüse bineceğim ben dil bilmeden" diye düşünmüştüm. Üstelik Montreal’de Concordia’da öğretim üyesiyim şimdi. Hem İngilizce hem Fransızca konuşmak gerekiyor. Fransızcam çok çok kötü ama yine de anlıyorum.

Bu başarılar kendimiz sayesinde gelmiyor
Büyük başarı...
Evet, benim için önemli. Müzikte de öyle. Mesela, Loreena McKennitt’i çok sevmiştim. Ve Kanada’da benim ilk yaşadığım yere gelmişti konser için. Bilete verecek 30 dolarım olmadığı için gidememiştim. Çok üzülmüştüm. Geçen sene ben Akbank Caz Festivali’nde konser verirken Loreena, İsviçre’deydi ve sırf bizim konseri dinlemek için İstanbul’a geldi. Babylon’a da geldi, konserden sonra. Benim için o kadar önemliydi ki... Bu başarıyı hiç şahsıma atfetmiyorum ama çok sevindiriciydi.

Bunca zamanın ardından neden her yerde siz varsınız.
Başarılarımızın kendimiz sayesinde geldiği gibi bir yanılgıya sahibiz. Bu yanılgıya düşmek istemiyorum. Zaman ve mekan hazır olduğunda bazı şeyler yerine oturuyor. Bu o zamanlardan biri bence. Kısmet denilen şey. Belki benim astrolojik durumumla da ilgilidir. Her olay bir diğerini getiriyor.

"DJ’likten zor para kazanılır"
Şu anda Türkiye’de işadamları bile DJ oluyor. Neden?
Elektronik müziğin yarattığı bir özgürlük var. Müzisyen olmayan ve enstrüman çalamayan, benim gibi kabiliyetsiz insanlar da bu müzikle ilgileniyor. Çok doğru bir saptama, benim DJ’lik dersleri verdiğim sınıfta da mesela daha orta yaş üzeri, farklı background’a sahip insanlar vardı, işadamları dahil. DJ’liği tek başınıza yapabilirsiniz. Etiyopyada’ki bir çocuk müzik yapıp, internetten herkese dinletebiliyor. Ucuza yapabileceğin bir şey. Bir bilgisayarın olunca yaparsın. Daha da önemlisi elektronik müzik ortak bir müzik dili.

Hangi DJ’ler para kazanabiliyor?
Para kazanmak için kendi müziğini yapmak gerekir. Dünyada "A1" dediğimiz sınıftaki DJ’ler içinde kendi albümünü çıkarmamış olan yok. A1 klasmanıyla diğerleri arasında da para açısından büyük fark var.

Bu klasmanlara kim karar veriyor?
Ünlü "booking" ajansları (DJ’lerin kayıtlı olduğu ajanslar). Belli yerlerde çalarsanız, kategorileriniz otomatik olarak değişiyor. O aşamaya gelmek zor. DJ esasen prodüktörlükten para kazanır. A1’den bazı isimler yılbaşı partilerine çalınca 80 bin dolar alabalar ama uzun süren bir şey değil o. Türkiye’de U.F.U.K, kendi türünde Yakuza gibi çok kabiliyetli DJ’ler var. Kulüplerde dinlediğim genç çocuklar var. Ama prodüktör aşamasında değiller. Gerçi Yakuza yeni yeni yapmaya başladı. Kendi müziklerini yapmadan yurtdışında başarı zor. Daha DJ’liğin trend olduğu aşamayı yaşıyoruz Türkiye’de. O geçecek, çekirdek bir grup kalacak. Gerçek underground müziği onlar ortaya çıkaracak. Derrick May Türkiye’ye ilk geldiğinde çok şaşırdığı bir şeyi anlattı: "Her şey çok güzeldi, insanlar da çok iyiydi. Ama garip bir şey vardı. Hayatımda ilk defa -ki May tekno müziğin babası- ağzına kadar dolu bir kulüpte insanların şarap içip beni seyrettiklerini gördüm" dedi. Küçümsemek için söylemedi ama dans etmemelerine şaşırmıştı.

"Sezen Aksu’yla bir proje için prensipte anlaştık"
Ben Sezen Aksu’yu çok seviyorum. Hayatımda gördüğüm ilk plak bir Sezen Aksu plağıdır. Bir tarafında "Ölürsem Yazıktır" vardır hatta. Çok uzun zamandır yapmak istediğim bir Aksu projesi var. Onun tüm albümlerinden birer parça seçip, Paco de Lucia, Zakir Hüseyin gibi müzisyenler kullanarak, onların yeni düzenlemelerini yapmak istiyorum. Onun da çok hoşuna gitti. Prensipte anlaştık zaten.

Mercan Dede ismi nereden geliyor?
Mercan Dede, İhsan Oktay Anar’ın "Puslu Kıtalar Atlası" adlı kitabında yer alan bir karakterin ismi. "Albümü Arkın Ilıcalı adıyla çıkarmak istemediğim için bu adı koymayı uygun buldum. Bu adı duyunca başlangıçta herkesin aklına sakallı, yaşlı bir adam geliyordu. Sonra çok şaşırıyorlardı" diyor Mercan Dede.




CUMARTESİ