Cumartesi Köşe yazısı gibi mektuplar

Köşe yazısı gibi mektuplar

03.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Köşe yazısı gibi mektuplar

Biz de biliyoruz, yeni senenin ilk konusu tabii ki biraz anlamlı olmalı. Anlamlı olmakla da kalmamalı hatta felsefi, içeriği zengin ve sıra dışı olmalı. Ve nüfus kağıdında TC yazan her vatandaşı yakından ilgilendirmeli. Ayrıca konu içinde bir şahıs anlatılacaksa bu da örnek biri olmalı. Öyle "Popstar" müsabakasının Kermiti Armağanı, "Biz Evleniyoruz"un Canerini, kurşunlanan Asenayı, önüne geleni haşlayan asık suratlı başkan Canaydını, her birinin onlarca yolsuzluk dosyası olmasına rağmen ısrarla bakan olmaya devam eden siyasileri, tecavüzcüsüyle evlensin diyen kanun koyucuları, öğrencileri yanmasın diye ölen genç öğretmenlerin vebalini taşıyanları, kötü medya mensuplarını ve hatta dolandırıcıları, tecavüzcüleri, fırsatçıları, özellikle o iblisleri anlatmak bugüne yakışmaz. Peki geriye ne kalır? Bütün bu tiplerden geriye bir tek şey kalır; "siz değerli okurlar" ve mektuplarınız. "Ben size hastayım" diyen, "İki yıldır her yazınızı okudum ama bu haftaki çok kişiseldi, bana ne sizin aldığınız hediyeden?" diyerek beni azarlayan, "İçinden birçok ders çıkardığımız, bizlere örnek olan özel hayatınızı niçin artık yazmıyorsunuz?" diye soran ve dört yıldır hâlâ adımı, yaşımı merak eden, tahmin yürüten, en önemlisi benimle dertleşen "sizin mektuplarınız". Ama benim için en değerli olanları şüphesiz e-posta kutumda bulduğum ve özenle sakladığım her biri bir "köşe yazısı" olacak nitelikte mektuplarınız. Gündemi öylesine sıkı takip edenleriniz var ki! Yıllarını bu işe vermiş büyüklerimizle yarışacak kalitede -bazen daha iyi- müthiş bir üslupla kaleme aldığınız, çok içten ve farklı yorumlarınız, bu mektupları benim gözümde çok değerli kılıyor. Oğlumdan fırsat kalmadığı ve hâlâ internete onun yardımıyla girebildiğim halde, bu tür yazılarınızı önüme gelen herkese okuyorum. Ama yetmiyor. Sizlerden -özellikle gençlerden- gelen bu "bu nadide eser"lerin bütün insanlık tarafından bilinmesi gerekiyor. Ben böyle düşünüyorum. Yukarıdaki "merkez" ne der bilmiyorum ve sonuç için size kesin bir söz veremem ama sizin adınıza bir girişimde bulunacağım. Bana yazmaya devam edin. Olmadı, gazeteye fakslayın. İçlerinden en iyilerini seçip yayın yönetmeninin önüne koymayan ne olsun! Nasıl olsa bir gün yaşlanıp bu işlerden elini eteğini çekecek arkadaşlar var aramızda. Onların yerine geçecek yazar neden sizler olmayasınız? Önce misafir yazıcı olarak başlayıp sonra gerçek bir yazar olmak da var işin ucunda. Tek şartım kısa yazacaksınız. Önemli olan Bekir Coşkun gibi üç cümlede çok şey anlatabilmek... Bu en önemli kural. Konulara gelince, siz seçin. Az önce söylediğim gibi her Türk vatandaşını ilgilendiren sosyal olgulardan yola çıkın, örneğiniz kendi hayatınız bile olsa... Geriye özgün ve yaratıcı olmak kalıyor ki sizin adınıza bundan hiç şüphem yok. Ama bir-iki detay da (!) önemli. Mesela maziniz temiz olacak. Öyle yüz kızartıcı suçtan hüküm giymemiş olacaksınız. Hiçbir dolandırıcılığa adınız karışmamış, rüşvet yememiş, yuva yıkmamış, iftira atmamış; vatanını seven, insana -doğaya- hayvana saygılı, yardımsever, kadir kıymet bilen, alçakgönüllü, uzlaşmacı olacaksınız. Dikkat ederseniz yazım kurallarından, geniş bir bilgi birikiminden ve edebi donanımdan söz hiç etmedim. Çünkü ben insanın, şayet iş ahlakı varsa her mesleği başarabileceğine inananlardanım. Hadi bakalım, alın size yeni yılda "adam"lığın kısa bir tarifi. Bunları deneyin. Belki köşe yazarı olmanıza yetmeyebilir ama insan gibi insan olmaya yeter de artar bile. Bana gelince, yukarıda anlattığım vasıfların hepsini ilke edinmiş, galiba biraz başarabilmiş, zaman zaman nafile telaşlar içinde olsa da uğursuzluklara ve uğursuzlara karşı koyabilen, direnme gücüyle kendisini bile şaşırtan bir vatandaş ve ablanız olarak yine de "iyiyim" yahu! Yazara e-mail Dünyanın doğumundan bu yana milyarlarca yıl, benim doğumumdan bugüne ise -hadi söyleyip genç okurun moralini bozmayayım- bir hayli zaman geçmiş. Ama şöyle bir bakıyorum da, her ikimiz de yaşımızı pek göstermiyoruz doğrusu. Ya içten ya dıştan gelen bunca felakete, düşmanlığa, zulme rağmen ayakta kalmayı başarmışız çok şükür. Yoo hayır, 2004ün ilk yazısı diyerek oturup da size geçtiğimiz yılın "olmuş olan olaylarını" öyle uzun uzun anlatacak değilim.